Sağ olasın, ömrün artsın...

Kemal ÖZKARA
Bir telefon, bir sohbet, geçmişe dönüş ve tertemiz bir yürekle yapılan uzunca konuşmanın ardından düşündürdüklerini paylaşalım istedim sizinle. Kabul ederseniz eğer.. Uzunca bir zamandır yazamadım. Biraz da okumaya zaman ayırmak istedim.Y eterince okuduğumu sanmıyorum. Daha çok okumanın yollarını bulmalıyım. Ama fırsatları değerlendirerek daha da çok okumalı insan. Yinelenmeden yenilenmeli. Taze ve dinç kalmanın yolu okumaktan geçiyor. Yoksa küflenirsiniz.. Küflenmek istemezsiniz değil mi? Kim ister ki? Hele hele çok saydığınız ve sevdiğiniz bir büyüğünüz ’’Yahu şu bizim Kara Kemal ne yapıyor sesi soluğu kesildi, şunu bir arayayım’’ deyip telefonu çaldırdığında küflenmediğinizi anlarsınız. Küflenmek çok fena bozar adamı. Gençliğimizde ‘’Albay’’ lakaplı Nihat vardı. Eskiler bilir. Yenilerde dinlesin. ‘’Albay Nihat’ı mahallenin yaramazları ‘’KÜFLÜ’’ diye bağırarak kızdırırlardı. Nihat da peşinden basardı galiz küfürleri. Nihat aslında çok temiz giyinir,yürüyüşüne ve konuşmasına özen gösterir ,kimseye de bir zararı olmayan sakin bir adamcağızdı. Ama gel gör ki mahallenin ‘’piçlerinden’’ kurtulamazdı.
Bizim delilerimiz çoktur. Olmalıdır da. Hepimizde az çok olduğu kadarıyla. Dışa vuramasak da içimizde beslediğimiz deliliklerin var olduğunu biliriz de; bilmez gibi yaparız hani.. Demek ki: küflenmemek gerek. O zaman okumaya ve yazmaya devam!! Dostları arayıp bir hal hatır sormak varmış, tazelenmek için. Küflenmemek varmış.. Sağ olasın, ömrün artsın.
Telefonun ucundaki ses, nazik tavırlarıyla samimiyetini esirgemeden hal ve hatırla birlikte Fethiye’den söz açarak sohbeti koyulaştırdı. Arada bir ‘tanıyamadın beni değil mi? ’Dedik ce mahcubiyetim daha da arttı.. Daha bir dikkat kesildim. Ama bir türlü sesi tanıyamadım.
Ama ses, gittikce daha samimi ve benden biz den, Fatsa’dan, Fethiye’den Ordu li-sesinden müşterek dostlarımızdan o kadar tatlı o kadar candan söz açıyordu ki; bu sesi çözememenin ezikliği yüreğimde devleş-meye başladı. Ama sohbet o adar tatlıydı ki; kim olup olmadığı önem taşımıyordu artık.. O beni çok iyi tanıyan biriydi. Bu yeterdi..
Saygınlığı, tazeliği, candanlığı ve tazeliği yetiyordu.. Anlaşılan oydu ki: Taptaze dinç bir beyin dünden konuşurken o,bu günü yaşıyordu. Dün dediğim seksen senelik bir dündü. Ama bu gün o, erdemli kişiliği ile taptaze ve umutluydu. İnsanlığın bütün değerlerini yakasına rozet yapmıştı. Benim karamsarlığımı da alıp götürdü.. Tazeliği beni yeniledi. Taze kıldı. Ben sesi tanıyamadım. Ses kendini tanıttı: Av. Lütfü TOPALOĞLU.
Sağ olasın, ömrün artsın sevgili ve saygın dost. Aslında ufak da olsa bir kırgınlığımda olmuştur Fatsa’ma. O siyasi bir duruştu. Ama o, bana benim hak ettiğimden de fazlasını vermiştir. Bunu inkar edemem. Doğduğum, doyduğum, soluduğum topraklarım benim. Dedelerimin de.. Bunu bana tekrar yaşattığınız için size sonsuz şükranlar… Demek ki: Küflenmemek gerekmiş. İşte genç olmanın ve kalmanın yolu buymuş.. Almış altı yaşında bana bunu gösterdin. Ben de bundan sonra kendi mayınlarımı kendim temizleyeceğim ve topraklarımı yabancılara kiralamayacağım. Mustafa Kemal’in yolundan yürümeye devam edeceğim Ve size söz veriyorum.. Küflenmeyeceğim. Ellerinizden öpe-rim.. Sağlıkla kalınız.