HİÇBİR ZAMAN UNUTULMAYACAK... M. Okyay SARIHAN

Ölüm kaçınılmaz ve eninde sonunda olması beklenendir. Ölüm, yüksek yerlerde yapılmış demir kalelerde otursak dahi gelip bizi bulur.
Ancak ölümün gerçekliğini söylemde kabul eden insan, iş yakınındakilere geldiği zaman soğukkanlılığını yitirir. Kendisine değdiği zaman ise, tamamen çaresiz kalır.
Belki de ölümsüzlüğe tıbbi çareler aramak yerine gerçek ölümsüzlüğü keşfetmelidir. Bir şiir söylemeli zamana, iki satır söz, bir türkü, kömürle çizilmiş içten bir resim ya da bir ağaç dikmeli. Gören, altında gölgelenen ya da meyvesinden yiyen, “kim dikmişse şad olsun” diyebilmeli.
Yaşamayı severdi. Yaşamın içinden detayları, denizi, güzel yemekleri, konuşmayı, güzel konuşmayı, şaka yapmayı, kalıplaşan şeylere ters köşeden çakmayı, sert yanıtlar vermeyi... Bazen bozmayı, bazen güldürmeyi, bazen de nüktelerde ince mesajlar vermeyi... zeki adamdı Mustafa Çamaş.
Ancak öyle insanlar vardır ki, yaşamları gün doğumunda başlar, gün batımında sona erer. Onların hayatları ev, araba ve kariyer mengenesine sıkışmış, günü birlik bir mekanik tekerrürden ibarettir. O insanlar hiçbir zaman yaşamaz, yaşayamaz. Çünkü onların hayat dediği, mutfakta başlayıp işyerinden geçen ve tuvalette sona eren bir hortumla aynıdır. Bir hortum ne kadar canlı ise, onlarda o kadar canlıdırlar.
Bu düşünceleri bana Mustafa Çamaş kazandırdı. Başına gelen olaylarla kazandırdı. Çünkü Mustafa Çamaş onlar gibi olmadı, onlara dönüşenlerden de olmadı. İsteseydi liboş olmayı deneyebilir, iktidar yanlılarına yağ yakabilir, hatta milletvekili, bakan bile olabilirdi. Ama olmadı. Olmadığı halde bir insan gibi yaşadı. Bir canlı türü gibi.
Onun için şunu diyebiliriz, hiçbir zaman unutulmayacak, her zaman konuşulacak bir tarih olacak.