KILIÇDAROĞLU'NA AÇIK MEKTUP
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
Geçmiş olsun. CHP Genel Başkanı olduğunuz 13 yıl boyunca çeşitli badirelerden geçtiniz. İktidar çevrelerinin boy hedefi oldunuz. Sizi linç etmeye bile kalktılar. Tehlikelerin üstüne korkusuzca gittiniz.
CHP’ye yeni bir hava getirmek istediniz. Partiniz ve kamuoyu varlığınızdan CHP’yi iktidara getireceğiniz gibi büyük umutlara kapıldı. Umutları boşa çıkarmamak için CHP siyasetinde yeni yollar denediniz. Partinin içine hapsolduğu kabuğu kırmaya çalıştınız. Çünkü anlayabildiğim kadarıyla CHP’nin yıllardır neden seçim kazanamadığını biliyordunuz, bunun partinin bagajında yüz yıllık tarihinden kalan taşınması zor yükler olduğunun farkındaydınız. Bunun için niteliği pak anlaşılamayan ve parti içinde bazı çevrelerin yadırgadığı “helalleşme” çabasına bile girdiniz.
CHP’nin yüzde yirmilerde tıkanıp kalmış oylarını artırmak için dindar kesimlerin bazı çevreleriyle bağlar kurma ve onları partiye alma yoluna gittiniz. Ülkücülerle bir araya gelip bozkurt işareti bile yaptığınız oldu. AKP’nin 22 yıldır seçimleri kazanmasının nedeni olarak onun uyguladığı sosyal destek politikaları olduğunu gördünüz ve daha fazlasının sözünü verdiniz.
Sizin bu tutumunuzu Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya çıktıktan sonra Kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşması için uyguladığı toplumun bir avuç işbirlikçi dışında, tek bir hedefte toplanmasına çalışan millî birlik politikasını andırıyordu. Fakat herhalde koşullar çok farklılaştığından ve yurt işgal altında olmadığından bu taktiğiniz sizi Cumhurbaşkanlığına taşımada yetersiz kaldı.
İktidarın yargıyı baskı altına alan ve istediklerini hapse atan politikalarına karşı başına geçtiğiniz Adalet Yürüyüşü dillere destan oldu. İktidarın emrinde yolsuz işler yapan bazı kurumların önüne yürüyüp protestoda bulunmanız da alışılmış parlamenter mücadele dışında yeni bir eylem türüydü.
Sizinle ilgili ben de çeşitli yazılar kaleme aldım. Bazılarında partinizin tarihsel kimliği ve yapmak istediğiniz kimlik yenilemeleri üzerinde durdum, Kişilerden ve partilerden bağımsız düşünen biri olarak sizi eleştiren yazılarım da oldu.
En son yazılarımdan biri “Kılıçdaroğlu’nun Yerinde Olsam” başlığını yaşıyordu. Genel seçimler sonrasında kişiliğiniz üzerindeki tartışmalara ayrılmıştı. Genel başkanlıktan kendi isteğinizle ayrılmanız gerektiğini anlatıyordum. Çünkü, politikada yenilmenin mazeretini kimse dinlemiyor. Bir kurumun başında uzun yıllar aynı kişinin bulunması zaten doğru değildir. Yeni liderlere ve kadrolara yer açmak için o makamları boşaltmakta yarar vardır. Bir başkan, hatta yenildiği zaman değil, gücünün doruğunda iken görevini bırakırsa başarılarıyla anılır hale gelir. Keşke Bülent Ecevit, yoluna yürümekte zorluk çekerken bile başkan kalmakta diretmeseydi.
Son aylarda, özellikle genel seçimlere giderken partinizden, hatta Altılı Masa bileşenlerinden gizli olarak Zafer Partisiyle gizli protokol yapmasanız iyi olurdu. Partiye aldığınız danışmanların da size pek faydası olmadığı anlaşıldı.
Cumhurbaşkanlığı seçimini ne pahasına olursa olsun kazanmaya odaklandığınız anlaşıldı ve o hengâmede bunlar eleştiri konusu da yapılmadı. Seçimden sonra size başkaldıran ekibe “Neden o zaman söylemediniz?” diye sormakta haklısınız am bu konularda bile bir özeleştiri yapmanız sizden beklenirdi. Yüz hatlarınızdan ve sesinizden seçimden sonra gergin bir ruh hâli içinde olduğunuz görünüyor. Partinizde demokrasinin oldukça kısıtlandığı gibi eleştiriler karşısında yeni tüzük, önseçim gibi vaatlerinizde ise çok geç kaldınız.
Sayın Kılıçdaroğlu,
CHP örgütünde sanki siz başkan olamasaydınız ve bu hataları işlemeseydiniz partinizin seçimleri kazanabileceği gibi yanlış bir algı var. Şimdi bütün umutlar bir zamanlar size olduğu gibi Sayın Özgür Özel ve ekibine bağlanmış durumda. Kendilerine, ülkemizin bu kötü gidişine karşı mücadelelerinde başarılar dilemek ve yardım etmek kadar onu hatalarından alıkoymaya çalışmak bütün halkçıların ve demokratların görevidir. Ancak CHP’nin uzun yıllardır genel seçimlerde oyunu artıramaması ve iktidara gelemeyişinin nedenleri hakkında ifade edilen görüşler Türkiye sosyolojisinden habersiz görünüyor. 1930’lu yılların siyasi ve kültürel kavramlarını kullanarak iktidar olunabileceğini düşünenler var. Neyse ki bu çevrenin sözcüleri, son kurultayda aday bile olamadılar. Ancak, geçmişe özlem duyan bu anlayış partide hâlâ önemli ölçüde yaygındır. Kent burjuvazisi ve onların sözcüsü bazı aydınlar, toplumun derinliklerine nüfuz etme yeteneğinden çok uzaktır. Sizin ise geçmişte siyaset dışında bırakılmış köylüleri, Kürtleri, Alevileri anladığınız kendinizi “Dersimli Kemal” olarak nitelemenizden anlaşılıyordu. Fakat, Türkiye sosyolojisi, günümüz koşullarında Tunceli’den çıkmış Alevi ve Kürt kimliği taşıyan birinin değil, Rize’den çıkmış İmam Hatip mezunu bir politikacının başa geçebileceği bir yapıda olduğunu gösterdi. Onun ekibine iktidar yolu açan halkla bütünleşememiş burjuva kadrolarının olduğu kesin.
Partinizin yeni seçilen kadrosu, size saygı göstermekte kusur etmeyeceklerini söylerken, kuşkusuz geçmişteki hizmetlerinizi göz önünde bulunduruyorlar. Sizin de hak ettiğiniz bu saygınlığı korumak için onlara yol göstericiliğe devam etmeniz beklenir. Toplum ve siyaset sizi unutmayacaktır. Sizin de bıraktığınız olumlu mücadeleye devam etmenizi bekliyoruz. Siyasi hayatımıza katkılarınız bu kurultayda yenilmenizle sona ermiş olamaz.
Bundan sonraki ömrünüzde sağlık ve mutluluklar diliyorum.