Hale Cevahir “İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açılmasına izin vermiyoruz !”
Cumhuriyet Halk Partisi Fatsa Belediyesi Meclis Üyesi Fatsa Kadın Kolları Başkanı Hale Cevahir “İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açılmasına izin vermiyoruz !” dedi.Cevahir yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi:
Pişmanlık belirtiği için tutuksuz yargılanan kocası tarafından öldürülen Ayşe Paşalı, cezaevinden salınan kocası için 23 kez şikâyette bulunmasına rağmen korunmayan ve öldürülen Ayşe Tuba Arslan, “ölmek istemiyorum” sözleri hala kulaklarımızda çınlayan Emine Bulut’un, Kendi kanıyla onu yaralayanın adını yazan Nurtaç Canan , daha geçen yıl bizim kentimiz Ordu’da yani yanı başımızda evinin önünde hunharca katledilen Ceren Özdemir, yine geçenlerde Fatsa’mızda katledilen Sema Dağ, bugün ise kadına yönelik şiddetin en son hedefi gencecik yaşında yaşamdan koparılan Pınar Gültekin ve niceleri Kadına yönelik korkunç şiddetin kurbanı oldular.
Kadına şiddet her geçen gün artarak devam ediyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporunun verilerine göre, 2020 Ocak ve Şubat aylarında 49, 2018 yılında 440, 2019 yılında 474 kadın erkekler tarafından öldürüldü. erkek şiddetinden kaçanlara destek sağlayan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’na 2018 yılında ilk defa başvuru yapan kadın sayısı 800 iken, bu sayı artış göstererek 2019 yılında 944'e ulaştı. Bu rakamlar bize gösteriyor ki kadına yönelik şiddet ekonomik sosyal politik kültürel nedenler ile artıyor.
Kadına yönelik artan şiddetin önlenmesine dair en önemli belge olan İstanbul sözleşmesi ise bu süreçte anlamsız bir şekilde tartışmaya açılıyor. İmzanın geri çekilmesinden anlaşmadan çekilmekten söz ediliyor. Tarafı olduğumuz 2014 yılında ilk imzacısı da olduğumuz Kadına şiddet için önlemleri ve cezaları kapsayan İstanbul Sözleşmesi yükümlülükleri yerine getirilmiyor.
Peki nedir İstanbul sözleşmesinin bu kadar önemli kılan:
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi 2014 yılında yürürlüğe girdi.
Sözleşme, tarafların her türlü şiddet eylemini ve ayrımcılığı önleyecek "gerekli yasal ve diğer tedbirleri" almasını zorunlu kılıyor, kadınları güçlendirecek faaliyetlerin yaygınlaştırılmasını istiyor.
Sözleşmeyle birlikte taraflara, ulusal anayasalarına veya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini dahil etme ve bu ilkenin uygulanmasını sağlama, kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklama ve kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ile uygulamaları yürürlükten kaldırma zorunluluğu getiriliyor.
Sözleşme hükümleri uygulanırken, "cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü" v.b. kimlik özelliklerinin yanı sıra "cinsel yönelim" temeline dayanarak ayrımcılık yapılamayacağı vurgulanıyor.
Devlet görevlilerinden ve kurumlarından sözleşmenin getirdiği yükümlülüklere uygun bir biçimde hareket etmeleri isteniyor. Ve kadını korumaya yönelik bir sürü pozitif husus bu sözleşmede yer alıyor.
Yani şöyle diyebiliriz; İstanbul Sözleşmesi her türden ayrımcılığı önler, kadınların kendi hayatları hakkında karar vermelerini, hayır diyebilmelerini, şiddetsiz yaşayabilmelerini güvence altına alır. Herhangi birinin toplumsal cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelimi nedeniyle şiddete maruz kalmasını, ayrımcılığa uğramasını engeller. Kadınları korur, gerçek adaleti sağlamak için gerekli süreçlerin hem soruşturma hem de yargılama süreçlerinde etkin ve doğru işletilmesini sağlar. Eşitliği sağlayacak politikaları geliştirip uygulayarak toplumsal cinsiyete dayalı şiddet gerçekleşmeden önce önlemek için gerekli mekanizmaları işletme yükümlülüğü getirir. İstanbul Sözleşmesi’nin bu anlamda yok sayılması, onun iç hukuktaki yansımasının, 6284’ün yok sayılmasıdır ve buda daha fazla kadın cinayeti demektir.
Bugün ilk imzacısı olduğumuz İstanbul Sözleşmesi bazı küçük siyasi çıkar gruplarının baskısı ile, tabandan bir destek olamamasına rağmen fesh edilmek isteniyor. Bu bundan sonra meydana gelecek kadın cinayetlerinin suç ortağı olmak anlamına gelmeyecek mi ? Bunu hangi akılla mantıkla izah edeceksiniz ?
Bu nedenle; bundan böyle Ayşe Paşalı’lar, Emine Bulut’lar, Ceren Özdemir’ler, Sema Dağ’lar ve Pınar Gültekin’ler olmasın, kadınlar yaşasın diye, devleti toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunda tam yükümlülük altına sokan, politika geliştirme ve uygulama sorumluluğunu veren İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmanıza izin vermiyoruz ! Kadın cinayetlerini durdurana kadar, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 etkin uygulanana kadar kadınlar olarak durmayacağız "