MERSİN NOTLARI....

Yangın ve Göç, TrabzonR00;Hava limanından Adana’ya uçacaklar, Çürüksu ve ben özel otomobil ile hareket edeceğiz. Akkuş, Niksar, Sivas, Kayseri, Niğde derken, Adana otobanında ilerliyoruz. Hep aklıma 1974 yılındaki aynı güzergahtaki yolculuğum geliyor. O tarihte İskenderun’da asker olan Hasan Muslu’yu ziyarete gitmiştik. 1974 model Renault arabamızda merhum Sebahattin Diri, merhum Lütfi Muslu, merhum Nuri Şahin, İlhami Şadi Veysel Kara ile sımsıcak bir havada 15 günlük bir ziyaret ve gezi turumuz olmuştu. Her gittiğimiz şehirde anılarımı tazelerken, Adana’ya 30 km kala Pozantı yolundaki Pelit Taşpınar Tesisleri’nde mola verdik.R00;Kısa bir dinlenmeden sonra Mersin sınırındaki Bölge Trafik istasyonunda bizi bekleyen otomobili takip edip 3 gün konaklayacağımız Karayolları misafirhanesinin yolunu tutuyoruz.
Güler yüzlü bir personel tarafından karşılandığımız misafirhaneye yerleştikten sonra Sn. Çıtak’ın evinde ayrıldığımız yol arkadaşlarımız Yangın ve Göç ile buluşup 1 gün ayrı kalsak da hasret giderip, sohbet ediyoruz. Geç saatlere kadar süren sohbetten sonra tekrar misafirhaneye dönüp istirahat ederek zinde bir şekilde güne başlıyoruz. Güzel bir kahvaltının ardından yaklaşık 15 yıldır görmediğimiz Hüseyin Gülenç ağabey ve akabinde 1980-1984 yıllarında ilçemizde hem Kaymakamlık hem de Belediye Başkanlığı yapan Sami Durukan’la buluşup sohbeti koyulaştırıyoruz. Gerek Hüseyin ağabey (Gülenç) gerekse Sami Durukan’la Fatsa’yı masaya yatırıp gelişmeleri tartışıyoruz. Ziyaretçilerimiz gittikten sonra düğün vakti yaklaştığından hazırlanıp Suphi Ömer Öğretmen Evi’nin yolunu tutuyoruz. Güzel tesis, güzel bir salon, seçkin bir davetli topluluğu. Gerekli işlemler, tebrikler ve gençleri uğurlayıp, ertesi günün programını yapıyoruz. Lahuri abla cep telefonundan Rent-a Car’ların telefonlarını bulup gerek bana gerekse Rahmi ağabeye verirken olumlu bir gelişme sağlamadık derken, Adana’da öğretmenlik yapan Fatsalı dostumuz Ali Rıza Tatlıelma’dan cep telefonuma mesajı geliyor. Hemen geri dönüp Mersin ve Adana gezimiz için bir araca ihtiyacımız olduğunu, yardımcı olmasını rica ediyorum. Kendisi sağ olsun 1-2 dakika içerisinde tanıdığı bir minibüs şoförünün telefonunu vererek ulaşmamızı sağlıyor. Aslen Diyarbakırlı olan Turan Çevik kardeşimiz öğretmen olduğu halde mesleğini sürdürmemiş, Adana-Mersin arasında dolmuş şoförlüğü yapmaya başlamış. Evli 2 çocuk babası olan Turan kardeşimiz sabah belirlediğimiz saatte bizi alıp gerek bizim, gerekse kendisinin önerisiyle ilk durağımız olan Silifke ilçesindeki Cennet-Cehennem’e doğru ilerliyoruz. Cennet ve Cehennem yan yana. İlk durağımız Cehennem. Bir kaç kişinin sığabileceği görüş mesafesinden aşağı doğru bakıldığında büyük bir vadi; Ama korkunç bir görünümü var. Zaten adı da bu yüzden Cehennem konmuş. İlgi çekici görsellik karşısında ekibimizde hemen yakıştırmalar başlıyor. ” Sen kendine buradan yer seç. Burası bana göre değil. Ben Cennet’e gideceğim gibi....
Bu arada şoförümüz Turan kardeş, ekibimize ait fotoğraf makinesiyle her yaptığımız ziyareti fotoğraflayıp ölümsüzleştiriyor...
Cehennemde burası bize göre değil diyerek fazla kalmayıp hemen yanıbaşındaki Cennet’e doğru ilerliyoruz. Öyle ya, herkeste güzel bir yaklaşım var. İlla Cennet’i göreceğiz. Hacı ağabey (Rahmi Yangın) “Ben by- paslıyım, inemem” deyip, gölge bir yerde kendini dinlenmeye alırken, diğer ekip, ha babam, de babam, 260 badal inerek Cennet’i görmeye gidiyor. Merdiven dik ve kaygan.. İn inebilirsen.. İçimizde Cennet’e girmek sevgisi var ya, tüm zor şartlara rağmen iniyor ve Cennet’in o güzel bahçesini inceliyoruz.
(Cennet obruğu, yaklaşık 135 m derinliğindedir. Bu da bir çöküntü obruğu olup, Miyosen döneminde oluşmuş sığ denizel kireçtaşı katmanları içinde karstik süreçler sonucunda oluşmuştur (Cehennem Obruğu da böyledir). Obruğun kuzey yamacı, oldukça diktir. Obruk,kapalı bir karstik mağara sistemi içinde bulunan bir galerinin tavanının çökmesi ile gelişmiştir. Bir yer altı akarsuyu da diyebileceğimiz bu sistem günümüzde faaliyetine devam etmekte ve akarsu yolu üzerinde oluşmuş Cehennem çukurunun’nun taban yüzeyi altından geçmektedir. Narlıkuyu arazisinin derinliklerinden, karstik kaynaklar şeklinde Akdeniz’e karışmaktadır.Obruk tabanına inen merdivenli yolun bitimine yakın bir yerde, Hellenistik dönemden kalma bir Zeus Tapınağı vardır. Merdivenli yolun da bu dönemden kaldığı sanılmaktadır. Rahatlıkla obruğun tabanına kadar inilir. Bu yüzeyin zeminle kontakt yerinde, yeraltından geçen akarsuyun sesleri, kolaylıkla duyulabilmektedir.)
İnmesine indik de, buradan nasıl yukarı çıkacağız?
Tüm şartlarımızı zorlayarak, dinlene dinlene o kaygan merdivenleri güç bela çıkıp, gölgede bizi bekleyen Rahmi ağabeyle buluşup, yine Silifke’nin tarihi yerlerinden Kız Kalesi’ne doğru yol alıyoruz.
Kız kalesi denize sıfır. Bir grup Turist bir yandan Kız Kalesi’ni gezerken, diğer bir grup, hemen yanındaki plajda güneşin ve denizin keyfini çıkartıyor.
Bu arada 2 genç kız ekibimizdeki Muharrem Göç’ten fotoğraflarını çekmesini rica ediyor. Çekim bittikten sonra ben de Muharrem’e, “Sen onların fotoğrafını çektin, ben de sizlerin fotoğrafını çekerek bu anı ölümsüzleştirelim” diyerek, 2 genç kızla birlikte Muharrem’in fotoğrafını çekip Kız Kalesi’nden ayrılıp, Kanlı Divane’nin yolunu tutuyoruz. Burası da mükemmel, görülmeye değer tarihi bir yer. Geniş bir alana yayılmış kiliseler var. Tahrip olmasına rağmen, Turizm Bakanlığı korumasını bilmiş. Şimdi ise özelleştirilmiş. Kanlı Divane’de gezimizi sürdürürken, Kız Kalesi’nde karşılaştığımız ve adlarının Demet ve Naime olduğunu öğrendiğimiz 2 genç kızla tekrar görüşüp tarihi yer hakkında bilgiler alıyoruz. 2 genç kızımız Mersinli.
Naime, İskenderun’a gelin giden arkadaşı Demet’le buluşmuş ve gezmekle meşguller. Samimiyetimizi ilerlettikçe, “Madem buralısınız, geziyorsunuz. Bizlere önderlik yapın da Mersin’i daha iyi gezme fırsatını bulalım” teklifimize olumlu yanıt alınca, 2 araba arkalı önlü o yörenin çok meşhur, yerlerinden Doktor’un Yeri diye adlandırılan doğal güzelliği ile meşhur yere doğru yol alıyoruz. Hayli virajlı, bir o kadar da dar bir yolda ilerleyip belirlediğimiz yere geliyoruz. Şahıs mülkiyeti olduğu için giriş ücretli. Girişimizi yaptıktan sonra gördüğümüz manzara korkunç. O güzel mekan, o güzel manzaranın etrafı adeta çöplüğe dönüşmüş. Haliyle bir kaç dakika içerisinde ayrılıp, sıkıntılı yoldan Mersin’e doğru yola koyuluyoruz. ikinci rehberimiz Demet hanım, “Burası meşhur; ama, artık gördüğünüz gibi o meşhurluğunu kaybetmiş. Ben sizin buraya benzer bir yerde istirahat etmenizi sağlayacağım” diyerek bizleri Portakal bahçesinin içerisindeki güzel mi güzel, temiz mi temiz bir restorana getirdi. Doğa ile iç içe olan bu restoranda hem istirahet edip, hem de o yörenin meşhur kebeplarını yiyoruz.
Sıra çay faslına gelince, Bizler, “Demet hanım,2 genç kız bir arabayla gezi yapıyorsunuz. Gördüğünüz gibi bizim aracımız büyük. İsterseniz sizin aracı bir yere park edelim. Bu güzel yerleri birlikte gezelim “ teklifimize “ olur “ yanıtını alınca, artık grubumuzda kişi sayısı da artmış oldu. Düşüncemiz Mersin’in Gözne Yaylasına gitmekti; ama, biraz uzak ve akşam üstü olduğü olduğu için bu fikrimizden vazgeçip, Ashab-ı Keyf Mağarası’nı gezmeyi yeğliyoruz.
(Yedi Uyurlar Efsanesi Anadolu'da yüzyıllardır anlatıla gelmiş bir efsanedir.Olayın kutsal kitaplarda geçmesi efsanenin inanırlılığını güçlendirmiştir.Hatta 3 sene önce Efes'te bir mağarada bulunan 7 insan iskeleti ve bir köpek iskeletinin sahibinin bu efsanedeki 7 genç ve köpekleri Kitmir olduğu fikri ortaya atılmıştır ki, buna inanmamak elde değildir.Güzel Anadolumuz daha nice efsaneye beşiklik etmiştir.Bu kutsal topraklar yüzyıllardan beri var olan asaletini korumuş ve nice güzel olaya vesile olmuştur.)
Artık hava kararmış, gezimizin sonuna gelmiştik ki, Naime kardeşimiz, “Tarsus Şelalesini görmeden Mersin’i görmüş sayılmazsınız” dedi ve rotamızı Tarsus şelalesine çevirdik. Şelale hakikaten görmeye değer bir yer. Şelalenin rüzgarından hastalansak da, parkında tanıştığımız ikinci bir ekiple çay ve dondurma keyfini yaşadıktan sonra sabah erkenden yola çıkmak üzere gezimizi noktaladık.
Sıcak samimi ve yakın dostluklarının neticesinde bizlere muhteşem bir gezi yapmamızı sağlayan başta şoförümüz Turan Çevik, Naime ve Demet kardeşimize Fatsa’dan kucak dolusu sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz. Bu arada Fatsa’ya davetimizi de yineliyoruz...
Ferudun Cumhur ALTUNTAŞ