ERUZUN “FATSA KIVILCIM TİYATROSU KAPANMIŞTIR”

RÖPORTAJ : MUSA AYDOĞAN
M. AYDOĞAN: Zekeriya Bey; yıllardır Fatsa’da tiyatro sanatını yaşatmaya çalışıyorsunuz. Bu anlamda birçok gencimize model oldunuz. Gençlerin ve toplumun tiyatroya olan ilgisinden memnun musunuz?
M. AYDOĞAN: Zekeriya Bey; yıllardır Fatsa’da tiyatro sanatını yaşatmaya çalışıyorsunuz. Bu anlamda birçok gencimize model oldunuz. Gençlerin ve toplumun tiyatroya olan ilgisinden memnun musunuz?
Z. ERUZUN: Musa bey; bu soru için çok teşekkür ederim. Aslında karşımızda şöyle bir tablo var: Fatsa’da tiyatroyu ve sanatı seven ciddi bir kitleden söz edebiliriz. Bunun yanı sıra “seviyormuş” gibi yaklaşımlar sergileyip, tiyatronun yanından geçmeyenler de var. Hal böyle olunca bu işi sürdürmek bir hayli zorlaşıyor. Her zaman esnafın, iş adamının, siyasetçinin ya da kurumların desteğiyle yaşamak zorunda kalıyorsunuz.
M. AYDOĞAN: Bu durumda ne yapmak gerekir?
Z. ERUZUN: Ne yapılması gerektiği gayet açık… Bizim yaptığımız gibi yapıp tiyatroyu kapatmak gerekir.
M. AYDOĞAN: Fatsa Kıvılcım Tiyatrosu’nu kapatıyor musunuz?
Z. ERUZUN: Aynen öyle… Tiyatro iyi-güzel ancak ekonomik gerçeklerden bağımsız değil ne yazık ki…
M. AYDOĞAN: Bildiğimiz kadarıyla Kültür Bakanlığı’ndan ödenek almıştınız.
Z. ERUZUN: Almıştık. Öncelikle ödenek almamızda bize katkısı olan herkese buradan teşekkür etmek istiyorum. Öte yandan bize sunulan bu imkânları yeterince değerlendiremediğimizi itiraf edebilirim. Söz konusu kaynağı daha akılcı kullanabilirdik. Ancak tiyatronun kapatılmasındaki tek neden bu değil elbette…
“UNUTAMADIĞIMIZ ANILARIMIZ OLDU”
M. AYDOĞAN: Nedir peki?
Z. ERUZUN: İlk olarak kendimizden başlayalım. Yaptığımız oyunların birçoğu beğenilerek izlendi. Bu anlamda çok güzel ve unutamayacağımız anılarımız oldu. Ancak daha köklü ve albenisi olan oyunlar seçip sahneye koyabilirdik. Bunları yapmadık veya yapma imkânı bulamadık. Dış etkenlere gelince… Fatsa gibi bir yerde tiyatro yapmaya çalışıyorsanız, sadece gişenin gücüyle bir yere varamazsınız.
M. AYDOĞAN: Ne olması gerekiyor?
Z. ERUZUN: Bakın; birçok yerde belediyeler başta olmak üzere kurumlar tiyatrolara destek veriyor. Nüfusu Fatsa kadar bile olmayan Gerze’de Belediye Şehir Tiyatrosu kuruldu. Ünye’de tiyatronun adı bile yokken biz Fatsa’da faaliyetteydik. Orada yakın zamanda kurulan tiyatroya, Ünye Belediyesi her koşulda sahip çıkıyor. O tiyatro kurulurken bizim de hasbelkader katkımız olmuştur. Biliyorsunuz; bir iki hafta önce İstanbul’da Ordu Tanıtım Günleri yapıldı. Ünye bu organizasyona, yeni kurduğu tiyatroyu da götürdü. Ancak bizim belediyenin böyle bir girişimi olmadı. Bırakın tiyatro götürmeyi, projelerden başka Fatsa’yı tanıtıcı hiçbir faaliyet yaşanmadı. Bu, sorunlu ve üzücü bir yaklaşımdır.
“ELBETTE DESTEK GÖRDÜK ANCAK…”
M. AYDOĞAN: Bu güne kadar Fatsa Belediyesi’nin hiçbir desteğini görmediniz mi?
Z. ERUZUN: Elbette gördük… Ancak yeterli olmadı. Bazı oyunlarımızın ardından belediyenin sosyal tesislerinde ekibimize yemek verilmiştir. Hatta kısa adı Katib olan Karadeniz’e Kıyısı Olan Kent Tiyatroları Birliği’nin kuruluş aşamasında Fatsa’da ikinci çalıştayı yapmıştık. Konuklarımızın toplantı salonunu ve otel giderini FATSO karşılarken, yemeğini de belediyemiz karşılamıştı. Daha sonra Kültür Sarayı yapılınca Belediye Başkanı Hüseyin Anlayan, tiyatro salonunu ücretsiz kullanabileceğimizi açıkladı. Ve orada “Erkeğe Şiddete Hayır” adlı oyunumuzu iki kez sergiledik.
“KURUM YAZISI BÖYLE Mİ OLUR?”
M. AYDOĞAN: Bu güzel bir uygulama değil mi?
Z. ERUZUN: Güzel tabii… Zaten bu konuda memnuniyetimizi ve teşekkürümüzü ilettik. Tam o sırada Kültür Sarayı’nda sergilenmek üzere Ordu’dan bir ekibi davet ettim. Dışarıdan getirdiğim için kira bedeli ödemek zorundaydım. 2012 Mart’ta sergilenen oyundan sonra başkanla makam odasında görüştüm. Kirayı aynı yılın mayıs ayında ödeyebileceğimi söyledim. Mutabakat sağladıktan sonra Nisan ayında kendi oyunumu sergilemek istedim. Mayıs ayına kadar borcumun vadesi olmasına rağmen bana söylenen şu oldu: “Borcunu ödemeden kendi oyununu oynayamazsın.” Bu yanıttan sonra her ne kadar başkana ulaşmaya çalıştıysam da başarılı olamadım. Sesimi duyurmak için, o dönem çalıştığım gazetedeki köşe yazımdan seslendim. Ve belediyenin ilgili biriminden bana cevaben öyle bir yazı geldi ki; yazıda sokak jargonundan başka ifadeler bulmak mümkün değildi. Fatsa Belediyesi adıyla kaleme alınan bu yazı için gerçekten çok üzüldüm. Hiçbir gocunma yaşamadan yazıyı gazetede yayınladığımızda eleştirilerin ardı arkası kesilmedi. İnsanlar; “Kurum yazısı böyle mi olur?” diyordu. O yazıyı halen saklıyorum. Zira bana; söz konusu yazıyı Başkan Anlayan’ın gördüğü ve yayınlanmasına izin verdiği söylendi. Açık söyleyeyim: Başkan Anlayan’ın bu yazıya nasıl izin verdiğini hala anlamış değilim. Günün birinde bunun cevabını alabilmeyi umuyorum.
“BU YAKLAŞIMI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL…”
M. AYDOĞAN: Yazılarınız nedeniyle Başkan Anlayan sizi arayıp sordu mu?
Z. ERUZUN: İşin tuhaf yanı da bu zaten… Ayazlı Mahallesi’nin alt yapı sorunlarını yazdığım köşe yazım için beni makam odasına kadar çağıran ve “Olayın aslı öyle değil, böyledir.” diyen Başkan Anlayan, Kültür Sarayı konusunda yazdığım yazıların ardından sus-pus oldu. O süreçte beni çağırsaydı elbette gidecek ve meramımı anlatacaktım. Bu davranış şeklini anlamak mümkün değil… Sözün özü şu: Kültür-sanata destek verme noktasında, gördüğüm yaklaşımlar nedeniyle şu anki belediye yönetiminden hiçbir ümidim kalmamıştır. Zira kültür-sanata bir esnaf gözüyle sadece alacak-verecek boyutundan bakamazsınız. Siz bir belediye kurumunu yönetiyorsunuz. Kaldı ki; borcumuza karşı gelmiş değiliz. Ayrıca bize karşı üç-beş kuruşun hesabını yapan aynı belediyenin, dışarıdan gelen bir tiyatro ekibine ciddi paralar ödediğini duyuyoruz. Elbette bunun takdirini halkımıza bırakıyorum.
“ZİHNİYET SORUNU YAŞANIYOR”
M. AYDOĞAN: Bütün bunlardan sonra Başkan Anlayan’a ulaşmaya çalıştınız mı?
Z. ERUZUN: Böyle bir girişimde bulunmadım. Zira siz bir kapıyı birkaç kez çaldığınızda açılmıyorsa ve söyledikleriniz kapının ardına ulaştığında bile cevap verilmiyorsa, yapılacak bir şey kalmamıştır. İsteseydi sayın başkan bana pekâlâ ulaşabilirdi. Zaten bana göre çok sağlıklı olmasa da, bu da bir cevap verme şeklidir. Ancak bu susmanın iki nedeni olabilir: Birincisi; “Yazıp-çizdiklerine ve sorduklarına karşı mantıklı bir cevabımız yoktur.” Ki bu; iddiaları kabullenmek anlamına gelir. İkincisi; “Sen istediğin kadar yaz-çiz… Biz seni kaale almıyoruz.” İşte bu cevabı vermeye çalıştıkları kuvvetle muhtemeldir. Hatta şunu söyleyebilirim. Yıllardır Fatsa basınında çeşitli görevler yaptım. Diyelim ki; siz, basın yoluyla bir kuruma eleştiri yaptınız. Ve bu eleştiriniz hoş karşılanmadı. Bu durumda genel tavır şudur: “Şimdi bu eleştiriye cevap verirsek, karşı tarafa kıymet vermiş oluruz.” Sanki karşı tarafın değerini belirlemek yalnızca onların elindeymiş gibi… Böyle düşünüyorlarsa şunu unutmamak gerekir ki; herkesin kendine göre bir değeri vardır. Her şeyden önce bu ülkede “birey” olduğunu bilmek başlı başına bir değerdir. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kurumsal konumlar hiçbir insana artı değer sağlamaz. Benim, basında bir köşemin olması ya da bir tiyatronun kurucusu olmam bana bu anlamda hiçbir katkı sağlamaz. Önemli olan, olaylar karşısında insana nasıl yaklaştığındır. Zaten bundan farklı düşünüyorsanız, zihniyet sorunu yaşayan biri olup çıkarsınız. Ve korkarım Fatsa olarak bu kısır döngüyü aşabilmiş değiliz. Özellikle Fatsa’nın kaderine hükmeden konumda olan yerel yönetimlerin, böylesi sıkıntılı duruşları Fatsa’nın hayrına değildir.
“KAMUNUN OLAN BİTENDEN
HABERİ OLMALI…”
M. AYDOĞAN: Buna rağmen günün birinde Başkan Anlayan’ın size cevap vereceğine inanıyor musunuz?
Z. ERUZUN: Elbette inanmıyorum. Bunun iki nedeni var. Birincisi; başkanı iyi tanıyor ve karakterini biliyorum. İkincisi; kendisine yakın kaynaklardan aldığım duyuma göre zaten cevap vermeyecek. Verirse benim için sürpriz olur. Ama bunun hiçbir önemi yok. Çünkü ben, kim ne derse desin; “Olan bitenden kamunun bilgisi olsun” istiyorum. Böyle düşünmem ve bu kapsamda hareket etmem en doğal hakkımdır. Bildiğim kadarıyla kamuda düşüncelerimi paylaşmak anayasal hakkım…
“KÜLTÜR SARAYI BİR LÜTUF GİBİ
SUNULMAMALI…”
M. AYDOĞAN: Kültür-sanat faaliyetleri konusunda Fatsa Belediyesi’nin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Z. ERUZUN: Nasıl bulduğumu söyleyeceğim ama ortada çalışma göremiyorum. Bizim bir Çınar Festivalimiz vardı. Kaç yıldır yapılmadığını biliyor musunuz? Yıllardır etkinlik sergilemeyen Belediye Konservatuarı, lütfedip ancak bu yıl konser verebiliyorsa, olayın fecaatini varın siz düşünün… Ayrıca bu ilçenin büyük bir avantajı olan sanatsal gruplara karşı ne yapıldı? Sadece Kültür Sarayı’nı ücretsiz kullanmalarına izin verildi. Bu elbette güzel… Ancak bunun bir lütuf gibi sunulması ve başka hiç bir şey yapılmaması büyük bir sıkıntıdır. Başka belediyeler de salonlarını ücretsiz veriyor. Ama bununla yetinmeyip çeşitli yöntemlerle destek veriyorlar. Kurulduğundan bu yana Kültür Sarayı’nda kaç program yapıldığını ve şu ana kadar kaç kişinin katıldığını basına duyurmak meseleyi çözmüyor. Zaten o proje için belediye yönetimini her fırsatta kutladık. Fatsa’nın böyle bir tesise ihtiyacı vardı. Ama sorun, nasıl kullanılacağında düğümleniyor. Mesela belediye, Fatsa Belediyespor’u çeşitli yollarla destekliyor. Doğrusunu yapıyor. Ama aynı belediye, ne yazık ki; kültür-sanatın değerini bilemediği için sadece salonu ücretsiz kullandırmakla yetiniyor. Aslında mesele zihniyette yatıyor. Buradan yola çıkarak, özellikle Fatsa gençliği adına belediye yönetiminin sağlıklı işler yapmadığı sonucuna varmak mümkündür. Fatsa sıradan bir ilçe olamaz, olmamalıdır. Hava karardığında sokakları boşalan bir ilçe görüntüsü bize yakışmıyor. Belediye istesin, kültür-sanat aktiviteleriyle Fatsa’ya çok büyük bir hareketlilik kazandırır. Bunun yapılabileceğini çevre ilçeler göstermiştir. Mesela Ramazan Ayı geliyor. Acaba Fatsa Belediyesi’nin ne gibi bir hazırlığı var? Hangi etkinlikler hazırlanıyor? Bir Fatsalı olarak elbette bunları soracağız. Öte yandan Kültür Sarayı’nda ya da Belediye Konservatuarı’nda görev yapan arkadaşlarımız, konuya ilişkin yaptığım eleştirilerde zaman-zaman maalesef alınganlık gösteriyorlar. Hiç göstermesinler. Çünkü benim eleştirilerim yönetim kademesinedir. Ve yönetim anlayışınadır. Onlar için, savunma ihtiyacı olabilecek hiçbir eleştiri yapmıyorum.
“KİMSE KARALAR BAĞLAMAYACAK”
M. AYDOĞAN: Son olarak neler söylemek istersiniz?
Z. ERUZUN: Tabi “Fatsa Kıvılcım Tiyatrosu kapandı” diye halkın büyük bir bölümü karalar bağlamayacak. Zira henüz o arzulanan kültürel düzeye ulaşabilmiş değiliz. Zaten bir Gezi Parkı’mız da yok (!) Şaka bir yana elbette yakın dostlarımın ve kültür-sanatın kıymetini bilen insanların bir hayli üzüleceği aşikârdır. Onları yürekten selamlıyorum. Bütün amacım; tiyatroyu kapatırken bile naçizane düşüncelerimin kamuoyu başta olmak üzere etkili ve yetkili kişiler tarafından dikkate alınması ihtimalinden başka bir şey değildir. Bu şehirde hala bir zamanlar beraber çalıştığım çok değerli tiyatrocu arkadaşlarım ve sanat grupları vardır. Sevgi Kültür-Sanat Evi, Fatsa Musiki Cemiyeti, Yasemin Coci Tiyatrosu, Fatsa Gençlik Tiyatrosu ve daha aklıma gelmeyen çok değerli sanatsal dinamiklerimiz var. Hatta Belediye Konservatuarı da bu dinamiklerden biridir. Onlara kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Umulur ki; Fatsa Kıvılcım Tiyatrosu’nun kapanması, iyi bir değerlendirme fırsatına dönüşür ve Fatsa’nın kültürel ve sanatsal hayatında olumlu bir kırılmaya neden olur. Ve umarım birileri neyi yapamadıklarının farkına varır. Sırasıyla Türkçem Eyvah, Dokuz Canlı, Hava Parası, Yarası Olana, Erkeğe Şiddete Hayır, İbiş Çıkmazı, Yalancının Mumu, Karagöz Çevreci, Zincirleme İbiş Tamlaması ve Bak Gülmek Yok adlı oyunlarımızda rol alan değerli arkadaşlarıma… Kısa adı Katib olan derneğimize… Bu güne kadar Fatsa Kıvılcım Tiyatrosu’na katkı sunan tüm kişi, kuruluş ve kurumlara… Ayrıca bizi izleyen çok değerli seyircilerimize tüm kalbimle şükranlarımı sunuyorum. Size de çok teşekkür ediyorum.