Sanatçı Aydın Beyoğlu, ''Türküler zaman zaman eğlenceli, bazen de bir nasihat kadar etkili olmalı''

Hemşehrimiz Sa natçı Aydın Beyoğlu Moralhaber.Net'den Hüseyin Saka'yla yaptığı röportajda çarpıcı açılamalarda bulundu
Sanatçı Aydın Beyoğlu, bugün televizyonlara çıkan sanatçıların eskisi kadar dikkatli olmadığını belirterek “Milyonların önünde ne kadar edepsizlikleri varsa sergiliyorlar. Bu kadar kirletilen dünyamız hala bizleri etkilemekte.” dedi. Biz de Aydın Beyoğlu ile sanat dünyasını, müzik geçmişini ve bugünlere nasıl geldiğini konuştuk.
-Öncelikle Aydın Beyoğlu nerelidir?
1973 Ordu – Korgan: Durali köyünde dünyaya gelmişim. 5 kardeşin en küçüğüyüm. Güzel bir çocukluktu, yeşiller içinde, ırmakları, yaylaları, bağı bahçesi ve küçüksünüz günahsız, sanki cennette gibi.
- Müziğe olan ilginiz nasıl ortaya çıktı?
Sanat hayatım eğer ilk olarak ele alırsam ilkokul üçüncü sınıfta okuduğum bir türküyle başladı. Öğretmenim tüm derslerde mutlaka bir türkü söyletirdi, daha sonra okullar arası geziler, resmi bayram kutlamalarında şiirler yerine türküler söyletirlerdi. 1987 yılında İstanbul’a gelerek kendimi geliştirmek adına arayış içine girdim. Çeşitli sektörlerde çalıştım. İçimdeki müzik sevgisi beni hep farklı noktaya iterdi.
-Peki, ciddi anlamda kimden etkilendiniz?
Bir gün trene elinde sazı olan bir bey bindi. Ben de yanına oturdum. Ama hiç selam merhaba demeden takip ediyorum… Kumkapı’da indi ve ben de peşinden gittim. Malatyalı bir hoca Hasan Bayhan, ben de hemen kayıtımı yaptırıp başladım... Bir yıl devam ettikten sonra farklı tarzlar sanatçılar dinlemeye başladım. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Arif Sağ müzik merkezine geçtim. Şahin Aydın ve Saadet Güvenç’ten dersler alarak tarzımı belirledim. Ailemde tek müzikle uğraşan benim. Ama sesi güzel olan ağabeylerim var.
-Sizin müziğe baºladığınız dönemlerde, arabesk ve fantezi müzik popülerken Türk Halk Müziğini tercih etmenize ne vesile oldu?
Bunu şu şekilde izah etmeliyim. Aslında kaderiniz çok baştan bunu sanki belirtiyor. Köyde büyüyorsunuz. Eviniz, bahçeniz, kullandığınız eşya, aldığınız kültür, inancınız, size bir yol çiziyor. Arabesk dinledim. Etkilendiğim oldu ama diğerlerinde bu mümkün olamazdı. Çünkü göç etmişsin küçük yaşta, arayış içindesin. Özlemin, hasretin en yoğun olduğu çağındasın. Seni tarif eden ve içinde kendini bulduğun sözler, besteler, türküler… Sonra sesimin türkülere daha iyi gittiğini düşündüm gelen tepkiler o yöndeydi.
-Karadenizli sanatçı olarak Ordu ilinin anonim türkülerini evrensel boyuta taşımak ve tanıtmak gibi bir sorumluluğunuz olduğunu düşünüyor musunuz? Ordu müzikleri için neler söylemek istersiniz?
Her sanatçı mutlaka yöresine önem verir bütünleşmek ister. Emeği geçsin ister yarınlara. Ordu türküleri bu konuda çok şanslı. Değerli isimler çıkartmış. Türkülerimizde her yöre tarafından seviliyor dinleniyor. Ayrıca Ordu ilimizin farklı bir tarafı var. Karadeniz’in diğer ilçeleri gibi değil, müzik olarak İç Anadolu, Güney Anadolu, Ege bölgelerimizle de etkilenmelerini görüyorum. Ben fırsat buldukça yöremin türkülerine şans veriyorum. Şair, bestekâr yönleri çok iyi olan isimler var Ordu’da. En son ‘’Papatyam’’ dizisinde Ordu türkülerini seslendirdim, Orduspor’a bir marş yaptım. Yaptığım Radyo ve TV programlarımda mutlaka coğrafi, kültürel güzelliklerinden bahsederim. Bölgemde en çok konser yapan sanatçılardan biri benim.
-Türkü söylerken bölge ayrımı noktasında nasıl davranıyorsunuz? Gelecek nesillere sağlıklı aktarılması için neler yapılmalı?
Sanatçı sesine, şivesine uygun olan eserleri seçmeli. Bunun yanında tüm yöreleri dinlemeli bilgi edinmeli, mutlaka bir gün denk geliniyor. Ya konserde, radyoda ya da TV’de. Sanatçı, o günün şartları içinde bulunduğu ortamın konumuna, içeriğine göre repertuar yapmalı. Türküler zaman zaman eğlenceli bazende bir nasihat kadar etkili olmalı. Gelecek nesillere bir şeyler bırakmak için yenilikler sunulmalı. Anlatımlar çok önemli. Duruş, ifade biçimi, kaynağa dayanarak doğru olanı sunmalı.
-Bir sanatçı olarak dinleyiciden ne beklersiniz?
Dinleyici öncelikle ne dinlediğine kimi dinlediğine çok dikkat etmeli. Bu konuda bazen çok zorluklar içindeyiz. Elinizde bir sazınız var ama dinleyici sizden bambaşka bir müzik beklentisi içinde. Bunun için kültür müdürlüklerimize, sivil toplum kuruluşlarına çok iş düşüyor. Halkı bilinçlendiren etkinlikler, söyleşiler çok önemli.
-Dinleyiciyle bütünleşmenin sırrı nedir? Günümüz sanatçısı nasıl olmalı?
Bunun tarifi zordur. Herkes kendinde bir farklılık yaratmalı. Tam tersi dinleyicinin sizinle bütünleşme sırrı ne olmalı acaba? Dinleyici bir defa sizi çok dürüst samimi bulmalı, bunu ne olursa olsun yutturamazsınız. Siz karşınızda büyük topluluğa hitap ederken topluluk sizi sahnede bir tek olarak gözlemler. Hiç bir şey kaçmaz insanların gözünden… Sayının çokluğu değil, nitelikliyi çok önemli, samimi bir topluluk edinerek yürürseniz kalıcılık ve hedefe o kadar sağlam gidersiniz.
-Uzun yıllardır süren radyo programcılığız var. Hangi radyoda kaç yıldan beri program yapıyorsunuz?
Evet, radyo programlarımın bende apayrı yeri oluştu, çok güzel dostluklar edindim. Anadolu’ya ulaştım, kucaklaştık türküler sayesinde. Radyo çok sadık dinleyiciler edindirir ve sizin kendinizi keşfetmek açısından çok önemli bir araçtır. İlk radyo 2001 de, Radyo Çağ’da başladı, sonra Meltem radyo, 2003’ten itibaren halen her Çarşamba saat 22.30 da Moral FM’de devam eden ‘’Türkü Harmanı’’ adlı programımla sevenlerimle buluşuyorum,
-Sanat dünyası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanat dünyası değişik düşünceler, fikirler içeren farklı yeteneklere sahip olan bir topluluk ve kendine özgü bir alan. Her yetenek sahibinin hayalidir bu renkli dünyaya ulaşmak ve içinde yer almak. Alıncaya kadar verilen savaş, özveri nedense ulaşıldıktan sonra yerini farklı hesaplaşmalara, yarışlara bırakır. Hep kendilerine göre değerlendirmişlerdir, alışıla gelmiş bir durum, eleştiriler, öneriler ama hepten bu kişiler çıkmaza sokmuşlardır kendilerindeki gücün yansımasıyla. Oysaki bütünüyle ele aldığımızda hepimizin ortak hakkıdır kültür, sanat. Paylaşılması, korunması gereken ortak gücümüz. Sanat, kültür ne kadar korunur sahip çıkılırsa, başta ülkemiz, daha sonra 7 bölgemizin üstün kültürel zenginliği, birbiriyle harman olur, bu da toplumsal barışa, huzura yer açar. Günümüzde bu gücün çokta iyi kullanılmadığını, eşit hakların ihlal edildiğini söylemek isterim.
-Neden?
Yapılan diziler, sinemalar hep aynı kurgular üzerinde daha çok bir kaç yöre üzerindeki işlenen konular. Nerede Balkanlar’daki yaşayan halkın dramı, göç eden ailelerin yaşam kültürü, acıları, beklentileri, kaç tane sinemaya, diziye, ya da görsel medyaya taşınıyor. Ege bölgemizin yaşam zenginliği, kültürel sosyal açıdan ülkemizin çok etkileneceği bir bölge. Karadeniz, doğal yaylaları, insanlarının kıvrak zekası, kendi gücüyle köprüsünü, okulunu, yolunu yapan bir topluluk. Ve daha ne kadar işlenecek konular, bunların arasında en şanslısı, Doğu, Güneydoğu bölgelerimiz bunu elde tutmayı çok iyi bildiler. Gerek müziğini, kültürünü, kavgasını, yaşamını, hem sinemaya, dizilere iyi aktarabildiler. Davalarına karşılık buldular bir nebzede olsa. Bu da bölgelerin yetiştirdiği sanatçı, sinemacı, tiyatrocu, futbolcu, yazar, senarist vs.,. Eğer bu meslekte yeterli isimler çıkartamazsa bölgeler. Ülke geneline yansıması farklı oluyor. Ortak olan bu gücümüz, bir bakıyorsunuz bir kaç kurumun, kişinin tekelinde adeta işleniyor, insanların günlük yaşamlarına.
-Eski ve yeni jenerasyon sanatçılar hakkındaki düºünceleriniz nelerdir?
Nerede o eski TV programları, sanatçılar, takım elbisesiz kravatsız çıkmazdı. Bayanlarda bir edep, duruş, seçilen repertuarlar. Ya bugün milyonların önünde ne kadar edepsizlikleri varsa sergiliyorlar. Bu kadar kirletilen bir dünyamız hala bizleri etkilemekte. Artık evlerimizde TV kavgaları başladı. O dizi senin, bu dizi benim, Bununda çaresi bulundu elbet. Herkesin birer TV’si var odalarında, ne kadarda yalnızlaşıyoruz gittikçe. Aile içi sohbet yok, Çocuklarla gelecekteki hiçbir konu görüşülmez, bir ev hapsi gibi yaşam alıyor yerini. Bir birimizin elini tutmak yerine, kumandaları tutar olduk saatlerce.