DOĞRUSUNU SÖYLEMEK GEREK
Türkiye’de siyasi örgütlerin bir huyu var. Kendi geçmişlerini kıskançlıkla savunmak. Bunu yapmasalar kendi aleyhlerine konuşmuş olacaklarını sanıyorlar.
Adalet ve kalkınma Partisinden alalım. 2002’de kurulan bu parti, 23 yıldır iktidarda ve yaptığı pek çok hata var. Bunların içinde yalnız biri için yarım ağız özür diledi. Fetullahçı örgütle iş birliği yapmış olmak. Bunun nedeni de bu ortağının darbe girişiminde bulunması.
AKP, kendini geçmiş liberal sağ ve muhafazakâr oluşumların da mirasçısı sayıyor. İttihat ve Terakkiye karşı Abdülhamit rejimini göklere çıkarıyor. Hürriyet ve İtilaf Partisi ve Padişah Vahdettin’in politikalarına karşı bir eleştiride bulunmadığı gibi onları övenleri yüceltiyor. Serbest Fırkayı, Demokrat Partiyi, Adalet Partisini, Erbakan’ı kendi kökleri olarak savunuyor. Her birisi tarihe mal olmuş bu siyasi hareketlerin bir sürü hataları vardır ve bunlar tarih tarafından da mahkûm edilmişlerdir.
Ana Muhalefet Partisi’ne gelince: O da kuruluşunu Sivas Kongresinde kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetine dayandırıyor. Böylece Kurtuluş Savaşı’nın şerefini diğer akımlarla paylaşmak istemiyor.
CHP’NİN GEÇMİŞİNDEKİ HATALARI
CHP, Yüz yılı aşkın siyasi hayatında 27 yıl tek başına iktidarda kalarak, daha sonra ara sıra koalisyon ortağı ve esas olarak da muhalefet partisi olarak Türk devletinin ve Türk siyaset kurumunun her evresinde damgası olan bir partidir. Yalnız bu uzun hayatın her evresinde yaptığı işler öğünmek kadar, açık yüreklilikle eleştirilmeyi gerektiriyor. 1925’te Takriri Sükûn Kanununu çıkararak bütün muhalefeti ve basını susturması doğru değildi. 1930’da ısmarlama bir muhalefet partisi olarak kurulan ve kitlelerin ona akın ettiğini görünce partinin emirle kapatılması, mebus adaylarının merkezden saptanıp başka bir partinin seçime girmesinin yasaklandığı koşullarda ikinci seçmenlerce sandığa attırılmasının kabul edilebilir bir yanı var mıdır? Tek Adam rejiminin ilk örneğini AKP’den önce CHP iktidarında görüyoruz. Devlet başkanının banka kurması ve geniş çiftlikler kurup Türkiye’nin en zengin kişisi hâline gelmesini bir devrimci ve demokrat nasıl görmezlikten gelebilir?
Bütün bu iktidar süreci ve devamında 12 Mart ve 12 Eylül rejimlerinin Atatürk’ü tapınılacak bir fetiş hâline getirmesi, ona âdeta dünyevi bir tanrı muamelesi yapması, aydınlanmanın eleştirici akıl ve özgür düşünceyi bastırmasını anlamak mümkün müdür?
CHP, kendi geçmişindeki hataları açıklıkla söylese, bunun partiye zarar vereceğini sanıyor. Oysa bu halk tarafından çok olumlu karşılanırdı. Gerçek her zaman devrimcidir ve halkın yararınadır. CHP’nin uzun yıllar iktidar olamamasının asıl nedeni, geçmişte emekçi kitlelerde bıraktığı olumsuz izlenimdir.
CHP bugün Nazım Hikmet, Sabahattin Ali gibi devrimcilere sahip çıkıyor. Onları ve onlarla birlikte daha nice devrimciyi hapislerde çürüten CHP’nin yönettiği devlet değil midir? Bu öyle bir ruh hâlidir ki, Köy Enstitülerinin CHP iktidarı zamanında açılmasıyla övünmekte fakat Enstitüleri kapatanın da CHP iktidarı olduğunu söylemeye yanaşmamaktadır.
Günümüzün en önemli siyasi problemlerinden olan Kürt sorununun yaratılmasında CHP’nin günahı affedilemez. Bu ancak “Partimiz bu konuda hatalıydı” demeyi gerektirmez mi?
AYDIN OLMANIN GEREĞİ
Bu vesileyle Türkiye aydınlarının bu konulardaki ezberciliği ve dar görüşlülüğü üzerinde de durmak gerekir. Yüksek okul diplomasının olması, takım elbise giyip boyunbağı takması, konser izlemesi bir insanı aydın yapmaya yetmiyor. Aydın olabilmek için kendi gövdesinin üstünde başkasına ait değil kendine ait bir başı gezdirmesi yani ezberlerle sıkıştırılmış bir beyne değil, kendisi düşünce üretebilen bir beyne sahip olması gerekir.
Geçen hafta yayımlanan “Yoksullar Neden Sağcıdır?” başlıklı yazıma gelen notlardan birinde “Mustafa Kemal burjuva mıydı?” diye soruluyor. Bir başkası benim “ne yazık ki” öyle düşündüğümü bunu dolaylı yoldan anlattığımı yazmış. “Mustafa Kemal bir burjuvaydı” diye “açıkça” yazarsam hakkımda manevi ölüm fermanı gelecek!
TEHLİKELİ SÖZCÜK: SINIF
Kitaplarımda ve yazılarımda Kurtuluş Savaşı ve onun tartışılmaz önderi Mustafa Kemal Paşa’yı defalarca anlattığımı bilmiyor olabilirler. Onun bağımsızlık ve modernleşme projesinin “burjuva” nitelemesiyle yok sayılacağını sanan bu arkadaşlar burjuvazinin tarihte oynadığı ilerici rolü de bilmiyor görünüyorlar. Kurtuluş Savaşımızın önderliği de işçi sınıfında, köylülükte, esnafta değil, millî burjuvazide olduğu gerçeğini de duymamış olabilirler. Belki de hayatlarında okullardaki öğrenci sınıflarından başka “sınıf” duymadılar. Duyduysalar da unuttular. Bunun sorumlusu eğitim sistemimizdir. Hâkim sınıflar için en tehlikeli sözcük “sınıf” sözcüğüdür. Eğer bu sözcük hesaba katılırsa yönetimlerin sınıfsal aidiyeti de söz konusu olacak, dolayısıyla diğer sınıflarda da sınıf bilinci gelişecektir. Bunun içindir ki, Öğretmen Rıfat Ilgaz’ın 1944’te yayımladığı şiir kitabı sırf adı “Sınıf” olduğu için yasaklanmıştı!
TARİHİ ELEKTEN GEÇİRMEK
Tarih, içinde çer çöp, toprak bulunan bir ekin harmanı gibidir. Halkı için yeni bir düzen kurmak isteyenler bu malzemeyi elekten geçirerek amaca uygun olanlarla lezzetli bir yemek yapmak isteyen aşçılara benzerler. AKP çer çöp dolu geçmişinin olduğu gibi benimsenmesini istiyor. Fanatik CHP’liler de geçmişin elekten geçirilmesini “ihanet” olarak niteliyorlar.
Siyasi ve yazı hayatının uzunca bir süresi Atatürk’le birlikte partide ve Meclis’te geçmiş olan Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı kitabında Atatürk’ün de eleştirilecek yanlarının bulunduğunu, kendisinin kitapta böyle yapacağını anlatmak için şöyle diyor: “Şarklılar için ya ‘methiyye’ ya ‘hicviyye vardır. İkbal adamlarını ya borçlusunuz, baştan ayağa övmeli, ya kinlisiniz, tepeden tırnağa yermelisiniz.” (s.11) İlk baskısı 1969’da yapılan bu kitap o tarihlerde aydınlar arasında pek revaçtaydı. O dönemin aydınları geçmişi elekten geçirmeye çalışan halkçı bir akımın etkisindeydiler. Bugünün okumuşları ise bunu da unutmuş, sıradan aydınlar hâline gelmiştir. “Bak bak! Atatürk’e burjuva diyor!” şikâyeti bunun kanıtıdır.
Çeşitli yazılarımda söyledim. Bir kez daha bu vesile ile anlatayım: Tam bağımsız ve emeğin hâkim olduğu bir toplumsal düzenden yanayım. Böyle düşündüğüm için de geçmişin muhasebesini buna göre yapıyorum. Onları yoksullaştıran ve örgütlenmelerini yasaklayan uygulamaları hangi dönemde yapılmış olurlarsa olsunlar eleştiririm. CHP de bunu yaparsa çok daha güçlü temeller üzerinde ilerler.
Zamanını doldurmuş ama iktidarı bırakmamakta direnen iktidara karşı haftalardır gece gündüz meydanları dolduran halk kitlelerinin eylemleri, buna önderlik yapan CHP’yi de ideolojik olarak sağlam bir zemine oturtmaya adaydır.