30 AĞUSTOS
İlk, orta ve lise yıllarında tarih dersini pek sevmezdim. Özellikle ortaokulda 1. Sınıfta iken tarih öğretmenimiz rahmetle anıyorum Cavidan Aldemir hocamızdı. 1965-1970 arası Fatsa Ortaokulunda okuyanlar hatırlayacaklardır cumhuriyet savcısı Behiç Aldemir ile evli idi. Sert, otoriter ama bir o kadar da sevecen bir kişilikti. Benim tarih dersine karşı alerjimi çok iyi bilirdi. Vasat bir öğrenci idim. Bir seferinde tesadüfen yüksek bir not almıştım. Beni kutladı ve; ‘’ Galiba tarih dersi ile aran düzeldi!’’ diye şaka yapmıştı. Bu durum bütün öğretim hayatım boyunca böyle devam etti. Kabataş Erkek Lisesindeki öğretmenim Rahmetli Muhasin Usmanoğlu Kardeş Köy Kolu Rehber öğretmeni idi. Ben de Kardeş Köy Kolu sınıf temsilcisi idim. Diyaloğumuz zirvedeydi ve sana tarihi sevdireceğim diye çırpınıyordu. Olmadı, yine olmadı. Bütün bu olumsuzluklara karşın 5-6 gibi notlar alacak kadar bilgi sahibi idim. Son yıllarda ülkemizde belli bir kesimde Osmanlı hayranlığı nüksetmeye başladı. Doğrusu çok merak etmeye başladım. Acaba diyordum. Benim tarih bilgimde bir eksiklik mi var! Bize yıllarca ülke elden giderken Padişah Vahdettin’in sarayda oturup seyrettiğini, Mustafa Kemal Atatürk’ün çırpına çırpına ülkeyi kurtarmak için savaşım verdiğini öğrettiler. Bir tarafta yanlış bir öğrenim mi gördük diye kuşkular yaşamaya başlamıştım. Bu yaz ortalama 400-450 sayfadan oluşan ve tamamı belgelere dayalı yakın tarihimizi (1900-1940 yıllarını) kapsayan üç adet kitap okudum.
Bu kitaplarda neler vardı?
Bazı sayfalarını okurken ağlamamak için kendimi zor tuttuğum oldu. Savaş esnasında cephenin gerisinde temizliğine dikkat eden Yüce Ata’nın leğende banyo yaptığını, günlerce uyumadan mücadele verdiğini okudum. İstanbul’dan Anadolu’ya taşınan cephane için deniz yolunu, rota olarak da Kastamonu iline bağlı İnebolu Limanını, oradan kağnı arabaları ile kucağında yeni doğmuş çocukları olan Loğusa kadınların kağnı arabalarını götürdüklerini okudum. Kadınların hangi köyden olduklarını, isimlerini belgelerle açıklayan yazarın satırlarından…
‘’Ordular ilk hedef Akdeniz. İleri…!’’ Emri hedef İzmir’den denize ulaşmak iken ve Akdeniz değil Ege denilmesi gerekirken neden Akdeniz denildiğini öğrendim. Çünkü o tarihte henüz Akdeniz’in Saros Körfezine kadar olan kısmına, yani Ege Denizi’ne Ege Denizi ismi verilmemişti.
Padişah Vahdettin’e haksızlık mı yapılıyor diye düşünüyordum. Ama Mustafa Kemal Atatürk cepheden cepheye koşarken 60 yaşındaki Padişah Vahdettin’in 18 yaşındaki genç bir kızla beşinci evliliği için görkemli düğün töreni yaptığını öğrendim.
Bu arada sosyal medyada hukuk fakültesinden bir sınıf arkadaşımın paylaşımından, dünyanın çok sayıda ülkesinin Atatürk resimli posta pulu bastırdığını görmem bize 30 Ağustos zaferini yaşatanların ne kadar haklı bir gurura sahip olmaları gerektiğini bir kez daha anlamış oldum.
Kısacası: Elbette kökenimiz Osmanlıdan gelmekle beraber Osmanlı hayranlığının bu kadar abartılmasının doğru bir yaklaşım olmadığını ve bugüne kadar öğrendiğim okul bilgilerinin gerçek Atatürk’ü anlamak için yeterli olmadığını öğrendim. 30 Ağustosun da öyle sıradan bir gün gibi görülmemesi gerektiğini, işi böyle basite indirgemeye çalışanların 30 Ağustosa ulaşmak için can veren binlerce şehidimizin kanında boğulacağını söylemek isterim.