FINDIK FİYATLARI
Gün geçmiyor ki, fındıkla ilgili yorum yapılmasın.
Şöyle bir baktığınızda hem üretici hem de tüccar bu gidişattan şikayetçi.
Fındığın kilosu bir gün 10 lira, bir gün 11 lira, daha sonraki gün 12 lira olunca haliyle “Ne oluyor bu fındığa” diyoruz.
Geçtiğimiz haftalarda yazmıştım. Bana göre en makul çözüm, fındık üreten bölgelerdeki sivil toplum kuruluşlarının biraraya gelerek ortak bir karar almalarıdır.
)
Yoksa fındık sorunu yıllar öncesinde olduğu gibi yıllar sonra da devam eder gider. Diğer ve bana göre de en önemli çozüm, fındığı iç piyasada tükebilmemizdir. Bunun sonucunda da sorun çözülmüş olur diye düşünüyorum. Hem kendi ürünümüzü kendimiz tüketmeyeceğiz, hem de başkalarının yüksek fiyattan almalarını isteyeceğiz. Böyle bir şey yok.
Bizler, kendi ürünümüzü kendimiz tüketip, rekolteyi kendi içimizde eksilttiğimiz zaman pazarlaması da daha kolay diye düşünüyorum.
Rekolte düşük olduğu zaman fiyatların kendiğiliğinden arttığını biliyoruz. O zaman geriye ne kalıyor? Fındığı bol bol kendi içimizde tüketmek.
Bugün herhangi bir pastaneye gittiğimizde fıstıklı ya da cevizli baklava talep ediyoruz. Fındıklı baklava talep edene ben rastlamadım.
Evde veya işte misafir ağırlarken masamızdan fıstık, ceviz, leblebi ve bademi eksik etmiyoruz. Fındık sanki yurt dışına satılmak için varmış gibi içimizde bir his var.
Başkalarında kusur aramamıza hiç gerek yok. “Elin gözünde çöp arayacağına kendi gözündeki çomağa bak” demiş atalarımız.
Yine, bir kez daha söylüyorum. Bizim kendi ürünümüze kendimiz sahip çıkmadığımız zaman, fındık fiyatlarındaki orantısız düşüş ve artışlardan dolayı şikayetlerimiz bir ömür boyu sürer.
Dönemin Fiskobirlik genel müdürü merhum Muhittin Soyer, göreve başladığı yıllarda bir ilke imza atmış ve Fiskobirliğe fındık yatıran üreticilere Fiskobirliğin ürettiği, içinde fındık ezmesi, paketlenmiş 50 gram fındık ve gofret olan bir paketi 20 lira keserek ödeme yapmış ve kızılca kıyamet kopmuştu.
Merhum Soyer’de düzenlediği basın toplantısında “Üretici kendi ürününe sahip çıkmazsa kim sahip çıkacak? Ürettiğimiz fındığı önce kendimiz tüketmesini bileceğiz” diyerek, benim de hak verdiğim bir açıklama yapmıştı.
Hiç kimseye kızmadan önce biz bu fındığı kendi içimizde nasıl tüketebilirizin hesabını yaptığımız zaman bir nebze olsun çıkış yolu bulabiliriz. Yoksa, “Bakan sahip çıksın, Cumhurbaşkanımız sahip çıksın, İtalya’daki fındık firmaları ürünümüzü pahalı alsın” gibi söylemler, yıllar yılı dilimizde dolanır durur. Nasıl ki, üretici ürününü pahalı satmak istiyorsa, tüketici firmalar da ucuza kapatmak istiyor.
Son sözü yine tekrarlıyorum; kendi ürünümüze kendimiz sahip çıkacağız. Başka çıkış yolu yok...
ÇEVRE YOLU ve FATSA
Hey gidi günler hey.....
Günler, haftalar, aylar geçiyor...
Zaman kısa...
Bir bakıyorsunuz, verilen sözler haftalar, aylar geçmesine rağmen askıda kalmış, yerine getirilmemiş.
Çevre yolundan bahsediyorum çevre yolundan...
Hani dönemin belediye başkanı Hüseyin Anlayan ile milletvekilimiz Ergün Taşçı’nın ev sahipliği yaptığı ve Spor Kompleksinde gerçekleştirilen toplantıya dönemin milletvekili Oktay Çanak, dönemin AK Parti ilçe başkanı Abdullah Uçar ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun temsilcileri katılmıştı.
Yapılan toplantıda Ergün Taşçı’da yapılan hizmetin önemine binaen çok güzel bir konuşma yapmış katılımcıları heyecanlandırmıştı...
Milletvekilimiz Ergün Taşçı söz konusu toplantıda şu görüşlere yer vermişti :
“Ordu Çevre Yolumuzun birinci etabı açılacak. Açıldığında ilimizin konumu çok farklı olacak. İkinci etap ile ilgili hukuki engeller kalktı ve tüm Karadeniz’i ilgilendiren Fatsa Çevre Yolu projesi hayata geçti. Taleplerin yoğunluğu süreci hızlandırdı. Durmayacağız ve istikrarlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Fatsa Çevre Yolu projesi Türkiye’nin en büyük mega projelerinden birisidir. Kamu ihale bülteninde çevre yolu ile ilgili ayın gerçekleşti. 18 Ocak 2017’de proje ihalesi ile ilgili teklifler alınacak. Hızlı bir şekilde proje ihale süreci kimin aldığı belli olacak ve kısa sürede yüklenici firma çalışmalara başlayacak. Birkaç yıl içinde gerçekleşecek projeye bölgemiz çevre yoluna ara bağlantı yolları ile birlikte kazanacaktır.”
“Fatsa Çevre Yolu çok önemli”
Fatsa Çevre Yolu projesinin nihaiyi bir sonuca ulaştığını belirten dönemin AK Parti Ordu Milletvekili Oktay Çanak ise “Yaklaşık 22 kilometrelik bir çevre yolu sadece Fatsa ilçesini değil, bu bölgede yolculuk yapan herkesi etkileyecektir. Ünye ilçesinde, Ordu’daki çevre yolunun yapılması trafik güvenliğini sağlamak içindir. İnsanların kısa süre içerisinde kendi sevenlerine, iş yerlerine, ailesine sağlamak içindir çevre yolunun yapılması. Çevre yolu ile birlikte trafik hızlanmış olacak ve rahatlamış olacaktır. Karadeniz Bölgesi için Fatsa Çevre Yolu çok önemlidir” demişti. Bizlerde bu konuşmalardan sonra heyecanlanmış, umutlanmış gözlerimizi çevre yolunun yapımına çevirmiştik.
Sonuç :
Konuşmalar lafta kaldı. Kayda değer hiç bir ilerleme yok.
Tek tesellimiz yapılan o konuşmalar.
Çevre yolu gündeme gelince tarih yapraklarını çevirip o günkü konuşmaları yeniden okuyor ve aynı heyecanı yaşamaya çalışıyorum. Sanki dün gibi.
Yine umudumu kaybetmeyip geleceğe bakıyorum. Bakmak istiyorum daha doğrusu.
Hizmete açılan Ünye çevre yolundan sonra, Fatsa çevre yoluna halen başlanılmaması bölgemiz için büyük bir kayıp ve bir o kadarda üzücüdür.
Ünye çevre yolundan geçip, ilçemizde uzun kuyruklar oluşturduktan sonra tabiri caizse çile çektikten sonra memleketlerine gidip ailelerine kavuşabildiler.
Yazık değil midir? Günah değil midir?
Tabii çevre yoluna bugün başlanılsa, bitirilmesi yaklaşık en az 10 yıl sürebilir. Bunu biz de biliyoruz. Ama çekilen çilenin bitmesinin en azından gününü, yılını biliriz. Başladı deriz, yapımı sürüyor deriz, şu yıl bitiriliyor deriz...
Derken de bir bakmışız çevre yolumuz bitmiş çekilen çileler bitmiş yerini sefaya bırakmış.
Sahi ne oldu bizim çevre yolumuz.
Hakikaten merak ediyorum.
Sadece merak ediyorum.
A haberde sabah haberlerini sunan bir meslektaşımız “Ver mehteri ver mehteri” sözünü sürekli gündem de tutuyar ya, biz de Çevre yolunu gündemde tutmaki çin sürekli olarak Ver mehteri.... ver mehteri diye bakalım ne kadar söynepi ruracağız?