DEĞER BELLİ ETME KÜLTÜRÜ
Motor yağı neye yarar? Kapı menteşi gıcırdarsa niye yağlanır? Sürtüşmeyi önlemek için değil mi? Birbiriyle iş birliği içindeki parçaların sürtüşmemesi için kullanılan yağ, insan ilişkilerinde değer verme ama bunu yapanlara halk arasında nedense yağcı aşağılaması var, revaçta olan dik kafalılık. Hükmetme duygusuna tutsak insanlık, yüzyıllardır hep sürtüşme halinde. Aracını gerecini sürtüşmesin diye yağlar da kendisi sürtüşür; kavga, çatışma üretir hep. Ben ben…der; vurur, kırar, savaşır. Yırtıcı aslan adıyla gururlar da emekçi eşekle aşağılar. Oysa değer belli etme kültürü yani huzur yağı üretseydi evrenin kuruluş planını şimdiye bulmuştu belki de. Allah’ım da istiyor planının bulunup kendine kavuşulmasını. Özü İslam tasavvuf felsefeli edebî eserlerde görebilmek mümkün bu gerçeği: Yunus Emre’nin “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü!” dizeleri, değer belli etme kültürünün ürünü değil mi? Yine “Bana seni gerek seni!” nakaratlı şiirindeki Allah aşkı da ilahî plana duyulan özlem değil mi aslında? Ne farkı var evrenin kuruluş planı mutlaka bulunacaktır diyen uranyum çalışmalarıyla ünlü Madam Küri özleminden? Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş…gibi tasavvufçular ışığıydı İslam’ın. Lakin kendilerine uygar diyen dünya milletleri, bugün niye hâlâ İslamafobi propagandası yapıyor? Huzur telkin eden semavî dinleri cepheleşme kaynağı yapan hükmetme hırsı değil mi?
Hiç unutmam: Kadim dostum şimdi Sınav Kolejleri Koordinatörü Davut Yılmaz Hoca, Gazide amirim olarak göreve başlama konuşmasında, salondaki personelin çoğunun kimliklerini esprili cümlelerle özetleyince şaşırmıştık. Bazı arkadaşlar birbirine tanışıyor muydunuz diye bile sordu. Hoca, yöneteceği personelin lakapları da dahil kişilik özelliklerini, illerini, aile durumlarını, ilgi alanlarını, başarılarını bir şekilde öğrenmişti. Meslek hayatımda çok amirim oldu. Çoğu moralle çalışmama engeldi adeta. Yöneteceği çalışma arkadaşları hakkında derin bilgiler edindikten sonra ilk toplantısını yapan bir yönetici karşısında önceden hiç tatmadığım kendimi değerli hissetme hazzını yaşadım. Hepimize ilk yönetim dersini de vermişti Davut Hoca.
İyice anladım ki bilgi ve sevgiyle yönetmek, başarılı yönetici olma ve iz bırakabilmenin temeli. Söz aldım ve kendisine hitabımı şöyle bitirdim: Bize değer verdiğinizi belli ettiniz, üzerimizde emeğiniz çok olacak belli ki. Teşekkür ederiz. Mesajını aldım yazar Zati Ürer cevabında da değer belli etme vardı. Büyük moral gücü ve çalışma şevki yüklemişti bize, çok geçmeden sınavlarda Ankara birincisi olduk, herkes değer verme ve kazanma yarışına girmiş, sonucu da başarı olmuştu. 8 yıla yakın çalıştık birlikte. Tek kişiyi incittiğine tanık değilim. Yazık ki bu yönetim anlayışı, şimdi kırıcı-yıkıcı muhalefetin yanında liderine kara bayrak açan Ak Gül’ün atadığı sonradan yargıya düşen Rektörce yok edildi. Ardından gelen soyadı Uslan Rektöre Tarih Kurumu Başkanı Refik Turan Hocanın referansıyla sadece bir kere alabildiğim randevuda belgeli-kanıtlı gerçekleri arz edebildiğimle kalakaldım. Öyle bir yönetim anlayışı koydu ki ortaya daha da çıkamadık katına, yüksek dağlar ondan soruluyordu çünkü.
Şimdiki Rektör Musa Yıldız Beyefendiden oldukça umutluyum. Telefonla kutlama mesajı bırakmıştım özel kalemine, nasıl olsa telefonuma bakmaz diye. Uslan’dan dersimizi almıştık ya! Ama tıpkı Davut Hoca gibi o da beni şaşırttı, yarım saat içinde döndü telefonuma. Değer belli etme kültürüyle çalışacak belli ki. Allah’ım millete hizmet yolunu da bahtını da açık etsin! Ankara Ü. Rektörü Necdet Ünüvar’ı da kutluyorum, mazisinden haberdarım ve inanıyorum ki o da değer belli etme kültürüyle yönetir.
Çoğu siyasetçidense umutsuzum. Egoyla hükmetme duygusuna tutsaklıktan kurtulamadılar hâlâ. Oy dertleri de körüklüyor bunu tabi. Çamur at izi kalsın anlayışıyla ortaya çıkan çekişme ve çatışmaların galibini tarihte hiç görmedikleri halde suçlama dili çukurundan değer verme külütürüne çıkamadılar bir türlü. Çok partili hayatta siyasî idamlarla başlayan ve git gide bizi iç savaş noktasına kadar getiren düşmana hizmet darbelerden neler çektik de neredeyiz hâlâ? Düşünelim hele: Bir anamuhalefet lideri, bu ülkede demokrasi yok, yargı dikdatör emrinde, ülkede adalet, can-mal güvenliği yok diye haykırır mı iletişim çanakları açık dünya önünde? Emperyalistlere destek değil mi bu? Oy uğruna yapılacak iç mi bu? Allah’ım ne olursun, sen aklımı koru!
İstanbul’dan Anadolu’nun dört yanını tutan 30 yıllık Reis Destanı var ortada. Atatürk’ün bağımsızlık ilkesini çiğnetmek için önce onun adına kurdurulan vesayetin de cemaat-hizmet bukalemunlu vesayetin de emperyalist güdümlü foyasını fora etti. Yanlış bilgi ve telkinlerin etkisiyle günahları olsa da sadece bu fora sevabı ona değer vermeyi gerektirmez mi? Aldatıldım, affetsin milletim ve Allah’ım diyeceğine ABD güdümlü sözde kainat imamı vesayeti altında Başkan olsaydı sessiz ve sinsice ne olurdu halimiz? Saray, yoksulluk, yolsuzluk, peşkeş, hak-hukuk, özgürlük, demokrasi edebiyatıyla düşmanlığı fora 7 düvel karşında millet oyuna, dikta zulmü demek reva mı? Büyük felaketleri savabilen liderlerini terk etmez milletler. Destan Devri Edebiyat kaynaklarında yazmıyor mu bu gerçek? Ancak değer verdiğinizi belli eden dille icraatlarının sakıncalarını arz ederseniz ciddiye alır sizi. Almazsa millet oyu görür bunu. O da keskin dilli belki. Ama yanmadı mı kaç kez ağzı? Başına örülen ne çorapları söktü de ipliklerini pazara çıkardı! Dilerdim ki Şeyh Edebali’nin bütünleştirme öğüdünü tutsun. Örneğin Akşener’in memleket masası çağrısına uysun. Lakin millî birliğimiz için yapılmış iyi niyetli açılım süreci sonunda görülmedi mi ki huylu huyundan geçmez?
Millî birliğin önemini hiç hesap etmeyen sabıkalı muhalefetin şer güçlere hizmetini engellemenin başka yolunu tecrübe etmedi, edeni de görmedi ki milletinin çelik iradesini ancak böyle yansıtabileceği kanaatinde. Ama yine de değer belli etme kültürüne kendince bir hizmet yolu açmalı. Millet oyundan düşürme kampanyası risk arz etmeye başladı. Garip gureba iktidarı olup Keçiören ikametinden İMF’yi defetmesini; imar ve yatırımlarını, savunma sanayi hamlesini ve kendince dosta düşmana güç gösterisi saydığı kültür merkezi nitelikli millet evi Külliyelerini takdirle karşılayan halktan insanlar diyorlarmış ki geçim derdimiz iktidar itibarı değil mi? Gelir adaletsizliği, işsizlik damar kurutuyor sürekli. Hele üç maaş, beş maaşla yukarıya ayrıcalık ve israf propagandasıyla sıkıştı vicdanlarımız. Siyaset dışındaki insanlardan STK ve kanaat önderlerine yansıyan buymuş! Hiç değilse üst düzey ayrıcalığına son vermek, böylece de adalet ve değer verme kültürüne hizmet etmek yakışmaz mı milletin adamına?