CUMHURİYET MEYDANI’NDA KİTAP OKUYANLAR…
Her gün saat 17.15’te toplanıyorlar ve çıplak ayakla kitap okuyorlar.
Yaşları, meslekleri, giyim-kuşamları, dünya görüşleri, çeşitli eğilimleri-alışkanlıkları vs. tamamen farklı bu insanlar, ortak bir amacın etrafında birleşiyorlar.
Neden?
Nedeni çok basit…
Kaygılılar, korkuyorlar, ikna edilmeye muhtaçlar ve kendilerine güven veren bir ses bekliyorlar.
Nereden ve kimden?
Belli ki; bu ilçenin bürokratik ve siyasi kurumlarından ve onların yöneticilerinden…
Peki; mesele ne?
Bahçeler Köyü’yle başlayan, 2. ÇED raporuyla hız kazanan ve Fatsa’nın geniş bir coğrafyasını etkisi altına alacak “Altın Arama” faaliyeti…
Ben diyeyim; “çevre faciası”, siz deyin; “çevre felaketi…”
Tek başına “Altın Arama Faaliyeti” bir çevre faciası oluşturmaz belki…
Böyle tanımlanınca masum bile kalabilir.
Ama işin içinde “siyanürle altın ayrıştırma” olunca…
Ardından topraktaki çeşitli elementlerin harekete geçtiğinde canlı yaşamını tehdit edeceğini düşününce…
Çeşitli tarım ürünlerinin yok olacağını, binlerce dönümlük ormanların adeta çölleşeceğini ve belki de iklimin tersyüz hale geleceğini hesaba katınca…
Ve akademik çevrelerin hazırladığı kapı gibi bilimsel raporları görünce… Masumiyetten pek de bir eser kalmıyor.
İşte her gün meydanda toplanıp kitap okuyan bu insanlar, böylesi büyük bir tehlikeye karşı dikkat çekiyorlar.
Belli bir aşamaya kadar da başarılı oldular.
Çünkü bütün Türkiye’nin ve ulusal basının dikkatini çekmiş durumdalar.
Sadece bu ilin ve ilçenin kaderine hükmedenlerden ses alamıyorlar.
Elbette farkındalar… Elbette görüyorlar…
Bütün Türkiye, Fatsa’daki bu durumu görür de, onların bundan haberdar olmaması mümkün olabilir mi?
Zaten can sıkan da, endişe ve üzüntü veren de bu…
Neden?
Neden susuyorlar?
Bir devlet veya siyaset “büyüğü” bir kez olsun Cumhuriyet Meydanı’ndaki insanları ziyaret edip; “Arkadaşlar; mesele sizin düşündüğünüz gibi değil… Bu işin bazı yan etkileri olabilir ama biz bu durumdan şu şekilde yararlı ve kazançlı çıkacağız” deseler ne olur sanki…
Ama gelmiyorlar ve demiyorlar.
Yoksa diyemiyorlar mı?
Yoksa ellerinde bu insanları ikna edecek malzemeleri mi yok?
İl ve ilçe ölçeğinde corona tedbirleri ve uygulamaları yapan “büyüklerimiz”, hemen her vesileyle dakikalarca açıklama yapıyorlar.
Bırakın kapalı alanı, bazı cadde ve sokaklarda tütün ürünlerini bile yasaklıyorlar.
Uymayanlara ciddi cezalar veriyorlar.
Eyvallah! Bu tür uygulamalar başımız üstüne…
Ama Fatsa’daki durum, covit 19’dan daha mı az tehlikeli?
Yerelde ve bütün Türkiye’de Fatsa konuşulurken, bu suskunluğu neye yormalıyız?
Zira Fatsa’nın bu içler acısı halini görmemiş, duymamış olamazlar.
Bu suskunluğun bir nedeni olmalı…
Bilmem ki bu durumda; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” veya “Bitaraf olan bertaraf olur” demenin yararı olur mu?
Bu sözleri on yaşında bir çocuk bile bildiğine göre…
Söylemenin de bir anlamı yok sanırım.
Yine de son söz olarak şunu söylemekte yarar var:
Cumhuriyet Meydanı’na toplanan o insanların makam, kazanç, kariyer, nüfuz kaygıları yoktur. Bundan eminim…
Arkadaşımız Onur Güngör’ün başlattığı bu kültürel ve demokratik eylemin tek amacı, yaşanabilir bir Fatsa’nın elden gitmemesidir.
Bu durum karşısında susup oturanlar her kim olursa olsun, asla vicdanlarda karşılık bulamayacaktır.
Bunu bilir, bunu söylerim. HOŞÇA KALIN