SESSİZLİK
Hayatın kıyısında dolaşmak mıdır yaşam, yoksa hayatın içinde mi olmaktır. Bir köşeden izlemek mi olan biteni ya da olan biten hakkında bir söz sahibi olmak mıdır? Olan biteni eleştirirken o eleştirdiklerimize birşeyler katmak mıdır, yoksa sadece susmak mıdır? Sükut gerçekten altın mıdır?
Bu sorular olabildiğine uzatılabilir. Memnuniyetsizlikler, ya da memnun olunanlar bir azalıp bir eksilebilir. Yaşamın özüne de dokunabilir sözleriniz, yaşamın kıyısında bir parça olarak da kalabilir. Hiç eleştirmeden, hiç sorgulamadan yaşanabilir hayat, kabul ederek, kabul edilerek. Çünkü herşeye evet derse insan, herkes tarafından kabul görür, daha mutlu olmaz mı gerçekten? Hep böyle öğretilmedi mi hayatta bizlere. Kendi fikrin olmadan, kendi sözün olmadan, ya da kendi şarkın; başkalarının sözleriyle konuşacaksın. Başkalarının sözlerine itibar edeceksin.
Öğrenmek ezber yapmak olmadı mı? Öğrenileni sorgulamadan. Okul sıralarında hangi formülü ezberlersen o formül çıkacak karşına sanırdın. Neyi, neden ezberlediğini bilmeden ezberlerdin günler boyu. Ya son anda, ya son dakikada, sadece cevaplamayı bilirdin, soru sormayı değil. Öğrenmek kitaplarda yazılanlardır, yazılmışsa elbet gerçektir denir; gerçeğin ve doğrunun kendi içimizde saklı olduğu anlaşılamazdı.
Olumlu olan, ya da olumsuz; doğru olan ya da yanlış, hep birilerinin süzgecinden geçenlerdi. Kendi doğruların sayılmıyordu, benimsenmeyeceğinden korkuyordun onların.
Rollerin hep başkalarına göre biçimleniyordu. Başkalarının yolları senin yollarını kapatıyor, ya da açıyordu. Kendi yolundan gitmek ne demekti sahi. Nasıl olurdu ben başka bir dönemeçten geçip gideceğim demek?
İyilik, güzellik, ahlak, yalan, yanlış hep başkalarının biçimlendirdiği kavramlar oldu gözünde. Kendi kavramlarını oluşturamadın.
Politik süreçlerde de, iş yaşamında da, yanlışlara dur demek, karşı çıkmak hep zor oldu. Belki düşüncelerini açıklamak korkuttu seni, belki de dışlanmaktan çekindin. Belki yargılanmaktan. Sustun o zaman. Susmak ve beklemek en kolayıydı çünkü. Konuşmak ve karşı çıkmak sorumluluk getirirdi. Alınan her sorumluluk da bir parça acıyı ve hüznü getirirdi beraberinde. Asıl mutluluk orada başlardı aslında, fakat bedelini ödeyerek ve sorumluluğunu alarak.
Öylesine bir yazıydı bu haftaki, hayatı öylesine sorgulamak gerektiğine dair. Sessizliğimizi bir parça bozmak gerektiğine dair bir yazı.