GÜNDEMDE AYASOFYA VAR
Tabi gündemde Ayasofya olunca, Şevlet Ömeroğlu gündemde kalmak zorunda olduğu için hemen harekete geçti. Kendisi bölgenin en büyük denizcisi ŞEVKET REİS’in torunu olduğu için Sn. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’dan kendisine VİP davetiye gelmesini bekliyordu.
Hemen hazırlığa başladı. Tabi ki yalnız gitmesi olmazdı. Etrafındaki erkan-ı harp ile gitmesi lazımdı ve hemen takımı kurdu. Sarı Mustafa, Beşkuruş Tahir, İnce Hasan’ın Kemal vs... Planlar yapıldı, davetiye bekleniyor. Ayasofya’da Cuma namazı kılma işi, hepsini içten içe heyecanlandırırken, Bidiga Memet; “Ulan siz Ortacami’de Cuma namazı kıldınız da mı Ayasofya’da Cuma namazı kılmaya gidiyorsunuz?” diye azarlayınca ekibin kulakları düştü. Zaten VİP davetiye de gelmedi. Sultanahmet Meydanı’nda çayırda namaz kılmak için 1000 km gitmenin de bir anlamı olmayacağı için program iptal edildi.
BEN GİTMİŞTİM...
Ayasofya’nın cami olarak hizmete açılması devletin tasarrufu... İyidir değildir, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu bilmem... Ama ben; tam karşısında Sultanahmet Camii dururken, Ayasofya’da namaz kılmayı tercih etmem.
Neden? Çünkü Ayasofya Doğu Roma İmparatoru Justinyen ve onun eşi “Ayı Terbiyecisi” .... kızı Teodora’nın Ortodokslar için yapılmış bir kilisedir. Özünde cami değildir. Etrafında cami olmasa bile, Sultanahmet Meydanı’ndaki ağaçların birinin gölgesinde namaz kılar, orada kılmam...
Bir defa kubbesinde dini resimler (ikona) var. Secde ettiğin zeminin altında Ortodoks din adamlarının mezarları var. Biraz daha aşağı gidersen ucu bucağı belli olmayan tüneller, dehlizler var. Gayet netameli bir bina...
Ayasofya’nın karşısında mimari şaheser SULTANAHMET CAMİ varken, Ayasofya’yı tek geçerim. 5. YY’da yapılan Ayasofya’dan yaklaşık 1000 yıl sonra yapılan Sultanahmet Cami, Padişah 3. Ahmet tarafından Mimar Sinan’ın en gözde kalfası Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Ve mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya; “Buraya öyle bir cami yapacaksın ki; Ayasofya, yaptığın caminin gölgesinde kalacak...” demiştir ve de öyle olmuştur.
SULTANAHMET CAMİİ’NİN ÖZELLİĞİ...
Sultanahmet Camii’nin kubbesi dört fil ayağı kolon üzerine oturtulmuş...Çok ferah bir hava sirkilasyonu ve ses akustiği vardır. İçerisi gayet ferah ve aydınlıktır. (Ayasofya loş ve kasvetli bir yapıya sahiptir) Pencerelerinde harika vitraylar vardır. Mavi renk ağırlıklıdır. Avrupalılar bu camiye “MAVİ CAMİ” der. 10.000 kişi kapasiteli müştemilatıyla birlikte bayramlarda 80 bin kişi namaz kılabilir. Bana kalırsa Ayasofya’ya göre herşeyden önemlisi NAMAZ kılmak için inşaa edilmiştir.
AYASOFYA’NIN KİMSENİN
BİLMEDİĞİ ÖZELLİĞİ...
Ayasofya kilisesine girince soldaki kolonun bir metre yükseğinde kolon içinde metalden (sarı maden) çay bardağı genişliğinde bir oyuk vardır. 5. YY’ da bu oyuğa parmağını sokanların, dileklerinin yerine geleceğine inanılırmış... Bin yıl sonra o kadar parmak sokulmuş ki; oyuk, çay bardağı genişliğine gelmiş... Hatta Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedince Ayasofya kıbleye doğru değilmiş... “O oyuğa parmağını sokup Ayasofya’yı kıbleye doğru manevi olarak çevirmiş” derler.
Sonuç: Ben 25 yıl önce A. Faik Demirkol’u Ayasofya’ya götürdüm. Ona; “Bu deliğe parmağını sokarsan, ne dilersen olur” dedim. O da parmağını soktu. “Ne diledin?” dedim. Sessiz kaldı. “Para mı diledin?” dedim. “Ne anladın?” dedi. Ben bu olayı Şevket Ömeroğlu’na anlatmıştım. O; 24 Temmuz’da oraya Cuma namazı kılmaya değil, oraya parmağını sokup para dilemeye gidecekti. Az paraya razı olmadığı için yanına da bir kaç kişiyi almak istiyordu. Yorum sizin...