ŞEHRÜL EMİN
Geçtiğimiz gün yerel gazetenin manşetinde “Büyükşehir Belediye başkanı Sn. Hilmi Güler’in bir beyanatı var. “BEN BU ŞEHRİN ŞEHRÜL EMİNİYİM” demişti. Bu ifade benim dikkatim çekince ne demek diye ? Şehrül emin demek şehrin içinde yaşayanları emanet bilmek veya şehrin güvenli idarecesi olmak, sevilmek, sayılmak, hissedilmektir. Bana göre de şehrin emin kişisi emin insan yani bugün kü manası ile seçilmeş belediye başkanı. Şehrin imarından, turizminden, çöpönden, suyundan, çevresinden ve yerleşim yerinde yaşayanların refahından sorumlu kişi demektir.
Şimdi Sn. Hilmi Güler başkan bu lafı söylerken bu şartlara uyuyor mu ? Henüz yeni ama bana göre uymayacak. Fatsa’da bunu anlamak için alim olmaya gerek yok. Bir devirde bu şehirin Şehrül Emini vardı. MUSTAFA ÇAMAŞ. Onun bu şehre kattıkları alel acele yıkıldı. Belediyeyi devredip binadan ayrıldığı anda ona ait duvardaki resimler objeler alel acele ortadan kaldırıldı. Parklardan bahçelerden onun ismini taşıyan levhalar hemen sökülüp atıldı. O parklar bahçeler talan edildi. Bu işletmeler başkalarına devredildi.
Bu şehrin şehrül emini ömür boyu o mevkiinde kalamayacağı için kendisinden öncekilere teslim aldığışehri bozmadan kendisini de üzerine birşeyler katarak arkasından gelene teslim etmelidir. İşin güzel tarafı budur.
Şehrül eminlerin en çok ihanet ettikleri ilçe Fatsa’dır. (Yenisini henüz kastetmiyorum) Fatsa, Ordu büyükşehir belediyesine devdqredildikten sonra tüm maddi gelirleri elinden alındı. Şuanda borç içinde. Yeni Şehrül eminin eli kolu bağlı. Fatsa’nın tüm sistemi bozuldu. Bana göre Fatsa 50 yıl gereye gitti. Yollar, kanalizasyanlor, parklar, bahçeler...
Mesela Atatürk Parkı Reşadiye Caddesi Büyükşehir’e bağlı imiş. Atatürk Parkına bakalım! Pislik içinde etrafı b.k götürüyor. Eskiden Atatürk parkinda sıcak yaz günlerinde ve gecelerinde serinlik yapan bir havuz vardı. Masaları, sandalyeleri gayet güzel dizilmiş olur du? Her masanın ayağına bağlı bir çöp sepeti olurdu. Radyo sistemi ile ses yayını vardı. Şarkılar türküler hafif ses ile çalardı. (Şimdi gümbür gümbür kına gecesi gibi türküler söyleniyor). İnsanlar oturduğu masalardan denizi seyrederlerdi. Çoçuk oyun alanları muhafaza altındalardı. Zabıtalar gece gündüz görevdelerdi. Parkın 24 saat bekçileri var idi. Parkların yeşil alanları bahçıvanlar tarafından bakılırdı. Ya şimdi.
Atatürk Parkı ne durumda ? Masalar sanadayleler darmadağın. Parkın için otopark olmuş. Parktan oturduğu yerden denizi görmek şöyle dursun neydüğü belirsiz duvarlar görünüyor. Havuz susmuş çöplük olmuş. Çoçuk olun alanları darma dağan olmuş. Orta yere bir çok yere gıldır gıcık şeyler konmuş. Parkın ne bekçisi, ne çöpcüsü ne de zabıtası kalmış. Çöpten ortalık dolmuş. Çöp sepetleri lebalep dolu, etrafa saçılmış kağıtlar, yenmiş mısır kesmükleri, çekirdek artıkları ortalığı değil çöp b..k. götürüyor. Bunlarla ilgilenen bir allahın kulu ortalıkta gözükmüyor. (Bunları yapmak için paraya ihtiyaç yok bunları görmeye ihtiyaç var) İşte bu işlere belediyecelik denir.
Eskiden Atatürk parkı genişlemek için binbir zorlukla oradaki öğretmenevi ve polis evi yıkılldı. Şimdi oraları liman başkanlığına verilmiş, iskeleye yürüyüş yolları tellerle çevrilmiş, büyük bir kantar konmuş, pis paslı devasa vinçlerin park yeri olmuş. Gelelim parkın diğer bölümüne eyvanlar tarafına orası binbir zorlukla Gürgentepe’den kamyonlarla getirilen çimlerin üzerine küçük oturaklar konmuşyüz kiloluk adamlar oturaklara oturmuş çay içiyor. O çimlerin üzerine topuklu ayakkabı ile basmak zarar verirken kimse oraya dikkat etmiyor. Parkın geçiş yerlerinde semaverlerle çay satılırken kimsenin umrunda değil.
Zabıtayı çağırdım ikaz ettim. Dedim bu ne.! Bana dediler ki o iş bizi aşar. Peki ne aşmaz! (Aybaşında aldığın maaş aşmaz demi)
Büyükşehir Belediye Zabıtası bunlarla ilgilenmiyor. Reşadiye caddesine bakıyoruz. O cadde insanların ortak kullanım alanıdır. Oraya eskiden simit tablası koyamazdı. Ya şimdi ?
SONUÇ:
Demem o ki ben bunları yazıyorum ama kimin umrunda. Herkes lafa gelince ben bu şehrih Şehrül eminiyim diyor.