KADINI NE ZAMAN HATIRLIYORUZ?
Her nedense Kadınlar Günü geldiğinde kadına yönelik yayınların ve tartışmaların yoğunlaştığını görüyoruz.
Bu durumu her yıl yaşıyoruz.
Ama ertesi gün, yani 9 Mart’a ulaştığımızda da bir anda herşeyi unutuveriyoruz.
Ta ki; bir sonraki 8 Mart’a kadar...
Şu an hazirandayız ama mart gelmeden kadını hatırlamıyoruz.
364 gün kadına her türlü eziyeti reva gören insanlık (erkeklik de denebilir), Kadınlar Günü’nde bir anda hidayete eriyor.
O bir günün hatırına kendini affettirmeye çalışıyor.
Hediyelerle sürprizler yapılıyor, güzel ve şatafatlı sözler ediliyor.
Affınıza sığınarak en insaflı tabirle buna “riyakarlık” demek istiyorum.
Erkeklerimiz; güya işin kolayını buldular.
Hani kadınlar; hediyelere ya da güzel sözlere bayılır ya... O bakımdan...
Buna ancak kadının “insanlığından” yararlanmak denebilir.
Bizim Karadeniz’de bile durum çok berbat...
Kadına şiddet yılda 41 iken, bu rakam bir anda 68’e çıkıyor.
Varın aradaki artış oranını da siz hesap edin.
Şu sorunun cevabı verilmek zorunda:
Neden Dünya Kadınlar Günü denince ülkemizde ille de “kadına şiddet” konusu hatırlanır ve bu yönde yayınlar yapılır?
Ve neden sadece caydırıcı cezalar daha çok gündeme gelir?
Kısa vaade de belki ama uzun vaade de yaptırımlar nereye kadar çözüm olabilir?
Zihinlerde ve gönüllerde felsefi ve kültürel bir devrim yapmadan bu işin kalıcı bir çözüme kavuşacağına inanmak ne büyük safdilliktir.!!
Kediyi, köpeği koruyup kollamaya çalışan bizler, aynı şefkati, merhameti ve sevgiyi kadına gösterseydik ortada sorun filan kalmazdı.
Esas noktaya gelelim...
Gelenek göreneklerden yola çıkıp, yanlış yorumlanan dini gerekçelerle kadını öteleyip günlük yaşamdan izole eden hiç bir toplum tam değildir.
Zayıftır... Acizdir... Ve güçsüzdür.
Bu konuyu hangi alan ve görüş açısıyla ele alırsanız alın, kaçınılmaz olarak geleceğimiz nokta burasıdır.
Teşbihte hata olmasın.
Bir hayvanı kafese koyduğunuzda onun doğal yaşamına müdahale etmiş olursunuz.
Tabiatın dengesini bozmaya hangi canlının, ne hakkı var?
Kadını da, hayatımızın birçok alanından soyutlayarak ötelemek, bundan başka birşey değildir.
Aslında biz erkeklerin fark edemediği bir durum var.
Kendimize göre sözde gerekçelerle kadını dışlamak, ona baskı ve şiddet uygulamak aslında kendi can suyumuza set çekmektir.
Yanımızda olduğunda kadının bize güç ve derman olacağını anlamamaktır.
Erkeklik içgüdüsünü tatmin ettiğimizi zannederken, kendimizi boşluğa atmaktır.
Alın size bir örnek:
Yıllardır “namus” kavramını kadınlar üzerinden anlamaya ve anlatmaya çalıştık.
Hem de namusun tam bir tarifini yapamadan bu işin içinden çıkmaya çalıştık.
Tarif edilemeyen namus, sanki sadece kadına has bir durummuş gibi...
Bu nasıl gelenektir ki; töre cinayetlerinde hep kadın öldürülür?
Madem bir ceza vereceksin, erkeği niye bundan ayrı tutarsın?
Kadını o duruma düşüren erkeğin ayrıcalığı ya da gerekçesi izah edilebilir mi?
Kim ne derse desin; kadına bakışımızda çok ciddi sıkıntılar ve arızalar vardır.
Üniversite bitirenlerin bile kadına şiddet uyguladığını hesaba katarsak...
En centilmen görünenlerin bile yanlışlar içinde olabileceğini kabul edersek...
Boş yere caydırıcı cezalarla bu işin önüne geçebileceğimizi ummayalım.
Şimdi de saçma sapan gerekçelerle kadının ötelendiği bu toplum, Pazar günü seçime gidiyor.
Gitsin tabi...
Hadi hayırlısı... HOŞÇAKALIN