SINAVLAR VE ADALET
‘Avukatlıktan Hakimliğe Geçiş Adli Yargı Hakimlik Sınavları’ açıklandı. Sınav öncesi 1.500 hakim alınacağı söylenirken ve bu zamana kadar yazılı sınav seçim barajı 70 puan iken, sınav sonrası puanlar belirlendikten sonra, çıkarılan bir KHK ile sınav barajı 55’e düşürülüp, alınacak adaylar 900 kişi ile sınırlandı.
Kazanan adayları kutluyorum, fakat yazılı sınavdan 80-85 aldığı halde ve mülakatta bilgilerini ölçecek hiçbir soru sorulmadan, adeta formalite bir sınavla sınavı kazanamamalarını onların başarısızlığı olarak görmüyorum. Bu yıl mülakat sınavı ilk kez 5’erli gruplar halinde yapıldı ve sorulan sorular bile cevapları birilerini memnun edecek sorulardı. Kazanan adayların neredeyse 800 kişi kadarı AKP’nin üyesi, bir kısmı da aktif olarak ilçe başkanlığı, kadın kolları başkanlığı yapan üyeleri. Kazanan 100 adaydan çoğu da partiye üye olmayan, fakat siyasi başka hiçbir tercihi olmayan ya da muhalif bir derneğe, sivil toplum kuruluşuna v.s üye olmayan kimseler.
Soruyorum size, bir sınavın puan sistemi, üstelik ülkenin temel direği adli yargı hakimliği sınavının puan sistemi, sınavdan sonra, sorular cevaplanıp, kimin ne kadar puan aldığı belirlendikten sonra neden ve nasıl değişir? Olağanüstü hal döneminde olmamızla bu sınavın ne gibi bir ilgisi vardır ki, sınav için bir KHK çıkarılma gereği duyulur ve sınav barajı düşürülür. Bir insan sınava girerken sınav şartlarını, nasıl kazanacağını bilerek girer, nasıl olur da sınavdan sonra bu şartlar değişir. Üstelik yıllarca sınava girip, 70 puanı alamadığı için mülakata giremeyen yüzlerce adayın hakkı hukuku ne olacaktır o zaman? Diyelim ki, hakim yetersizliği var da böyle yapıldı, daha çok aday sınavı kazansın diye böyle yapıldı, o zaman 1.500 kişi alınacakken, neden 900 kişi alındı ve yazılı sınavda çok başarılı olmasına rağmen yüzlerce aday elendi sınavdan. Normalde böyle bir durumda sayıyı düşürmek yerine arttırmak gerekmiyor muydu?
Şimdi bu sınavda liyakat ilkesinin uygulandığını kim söyleyebilir? 55 puan alıp da sınavı kazanan biri 85 puan aldığı halde kazanamayan kişinin başarıyı haketmediğini ve kendisinin aslında bu mesleğe daha uygun olduğunu nasıl düşünebilir? Eğer liyakatın yerine, şu parti ya da bu gruba üyelik, aksi olarak da şu parti ya da gruba dahil olmamak ilkesini koyarsanız, artık yapılan hiçbir sınav göstermelik olmaktan öteye geçemeyecektir. Kimsenin yapabileceklerine ve geleceğine güveni kalmayacaktır. Tercihlerimizi başarılarımızın ve azmimizin belirlediğini düşünmek hayalden öteye gitmeyecektir. Üstelik bunu en adil olunması gereken yerde yapıyorsanız işte o zaman yaptığınız diğer şeylerin, atılımların, yolun, suyun, köprünün hiçbir önemi kalmayacaktır.
Bu ülke yakın zamanda sırf liyakat ile, taraflı olarak ve bir gruba dahil olduğu için, işe yerleştirilen, sınavlarda sorular çalınan, bu sorularla işe yerleştirilen yüzlerce, binlerce insan olduğu söylendiği için neredeyse bir yıldır olağanüstü hal ile yönetiliyor. Büyük acılar yaşandı, yaşanıyor, aileler paramparça oluyor, binlerce insan işsiz kalıp, perişan oluyor, haketmedikleri halde, bir gruba üye olduğu için adli sistemi, emniyet teşkilatını ele geçiren bir sistemi yeniden düzeltmek için her gün yüzlerce insan adliye koridorlarında bekletilip, binlerce adli yargı hakimi bir gecede işinden oluyor ve şimdi tüm bunların üzerine, sırf başka bir grubun, iktidarın ve gücün referansıyla yüzlerce insan iş sahibi oluyor. Binlerce insanın da emeği, umudu, yarını öylesine ortada kalıyor.
Binlerce insan değil aslında umudu çalınan, milyonlarca insanın adalete güvenini yerele bir ediyorsanız bir ülkede, o ülkenin çocuklarının yarından umudunu kesiyorsunuz. Bağımsızlığı, tarafsızlığı ve yarına olan inancı ortadan kaldırıyorsunuz. Kaosa ve karmaşaya sebep oluyorsunuz. Ülkenin geleceğini belirsizliğe, insanların geleceğini umutsuzluğa itiyorsunuz. Ne demiş Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz.’
Devlet istikrardır, adil olandır, yarına umutla baktırandır.