ANADOLU’YU HOR KULLANMAYIN!
İster çene çeneye...
İster gırtlak gırtlağa...
İster kora kor yapılan siyasi tartışmaların, bu ülkenin geleceğine hiç bir katkısı yoktur.
İster geçmişin parlamenter düzeni, ister cumhurbaşkanlığı sistemi...
İster uzayıp giden kaymak gibi yollar, ister donanımlı ve büyüleyen hastane binaları...
Bütün bunlar elbette güzel...
Ama çağdaş ölçülerde bir eğitim sistemin yoksa, gidebileceğin nokta sınırlıdır.
Günümüzde artık her ülke, görsel boyutuyla en çağdaş standartları yakalamış durumda...
Buna rağmen dünya arenasında, isimlerinden söz etmek mümkün değil...
Neden acaba?
Elbette sihirli kavram eğitim...
O eğitim ki; önemini ve değerini bilen “vatan haini” bir kitleye, 15 Temmuz kalkışmasını yapma cesaretini vermiştir.
Yan ögeleri bir tarafa bırakırsak, “satılmışların” güç aldığı adres eğitim olmuştur.
Zira eğitimsiz bir ekipmanla, hiç bir şekilde buna cesaret edemezsiniz.
Zaman zaman süslü ve beylik ifadeler üzerinden birbirimizi “uyanışa” davet ettiğimiz doğrudur.
Mesela; her fırsatta Anadolu insanının ferasetinden ya da sağduyusundan söz ederiz.
Siyasi boyutta; “Bu millet neye karar vereceğini iyi bilir.” söylemini kullanmışlığımız çok olmuştur.
“Anadolu ruhu, Anadolu kaplanları...” ifadelerini de buna örnek gösterebiliriz.
İyi, güzel...
Hatta bu tür “gaz vermelere” her zaman ihtiyacımız vardır.
İşte bu noktada şu tespiti yapmanın tam zamanıdır:
Eğer bu güzel özellikleri eğitimle buluşturamazsanız, Anadolu’nun ne aslanlığı, ne de kaplanlığı kalır.
Bir ferdi olmaktan her zaman gurur duyduğum Türk milleti için yapılacak en muhteşem iş, gerçek bir eğitimle buluşmasını sağlamaktır.
Tüm sistemler bir yana, ille de eğitim sistemi...
Eğitimi çözdüğümüzü varsayarsak, diğer alanlarda yapılması gerekenler zaman geçirmeden bir bir hayata geçirilmelidir.
İşte onlardan bazıları...
Referandumda neden “hayır” dedikleri kabaca belli olan büyük bir kitlenin kaygılarını en aza indirecek uygulamalar gündeme gelmelidir.
Empati üzerinden gidersek; bu insanlar, istemedikleri bir sistemin eşiğinden içeri girmek zorunda kalmışlardır.
Oylama öncesi sık sık vurgulanan “uzlaşma kültürü” asıl şimdi gerekli olmuştur.
“Hayır”cıların en büyük korkusundan yola çıkılarak, süreç içinde “tek adamlık” veya “güç zehirlenmesi” gibi potansiyel tehlikelerin olmayacağı yolunda inandırıcı olunmalıdır.
Daha genel bir ifadeyle Türk siyasetinin kronik hastalığı olan partizanca uygulamalara işte bu dönemde son verilmelidir.
Demokrasinin hızlı gelişmesi adına artık yılan hikayesine dönen siyasi partiler ve seçim kanunları gereği gibi değiştirilmelidir.
Zaten hangi sisteme geçerseniz geçin, bu iki kanunu ideal şartlarda değiştiremezseniz, gerçek bir demokrasiden söz edemezsiniz.
Yine bu dönemde gücü elinde bulunduran siyasi erk, toplum ve yasalar karşısında bireyi koruyan ve ona her zamankinden daha fazla özgürlük alanı bırakan uygulamaları hayata geçirmelidir.
Bireyin; söz konusu olgular tarafından baskı altında tutulduğu bir düzende, hiç bir sistemin sağlıklı olamayacağı akıldan çıkarılmamalıdır.
Özellikle bu dönemde siyaset uğruna toplumun gerilmesine yol açan söylem ve manevralardan şiddetle kaçınılmalıdır.
Gereğinden fazla gerildik. Artık yeter!
Zaten Anadolu’nun yükü yeterince ağır...
Hiç olmazsa hor kullanmayın.
HOŞÇAKALIN