Büyük Nutuk – SAVAŞ CEPHELERİNİN DURUMU
İSTANBUL ANKARA İLE TEMASA GİRMEK İSTİYOR VE BU TEMASI NURETTİN PAŞA SAĞLAMAYA ÇALIŞIYOR
Saygıdeğer efendiler, 9 Mayıs 1920 günü meclisin gizli oturumunda açıklama yaparken. Fransız memurları ile heyetleri tarafından. Bizimle temas ve bağlantı kurma yolları arandığını bildirirken. Milletvekillerinden biri (yanlış hatırlamıyorsam. Çorum Milletvekili rahmetli Fuat Bey) “Birkaç günden beri güya İstanbul, bizimle anlaşmak istiyormuş, bu konuda bilgi verir misiniz?” diye bir soru yöneltti.
Gerçekten, o tarihten dört beş gün önce, İstanbul’da Leon adında biri Çanakkale üzerinden bizi aramıştı. Ankara’yı bulduktan, bizim burada bulunduğumuzu anladıktan sonra, dediler ki: Söyleyeceğimiz şeyler çok önemlidir. Onun için haberleşmeyi geceye bırakalım. Ordu merkezleri de aradan çekilsinler. O gece görüşmediler. Fakat bir iki gece sonra yeniden aradılar. Bu defa karşımıza çıkan eski İzmir valisi Nurettin Paşa imzasıyla bir telgraf yazdırdı. Bu telgrafta yazılanlar şöyleydi: “Ben, iki arkadaşımla birlikte İstanbul’un sizinle anlaşmasına aracılık etmeyi. Vatan için yararlı bir görev sayarım.Buradaki hükümet ve İngilizler buna razı oldular. Sizin de olumlu cevabınızı bekliyoruz.Nurettin Paşa, telgrafını Heyet-i Temsiliye Başkanlığına yazıyordu.Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin varlığını. Meşruluğunu doğrulayan Hıyanet-i Vataniye Kanunu’ndan habersiz görünüyor.Nurettin Paşa’nın telgrafını, Milli savunma Bakanı olan Fevzi Paşa Hazretlerine gönderdim.Fevzi Paşa, Nurettin Paşa’ya cevap verdi.Bu cevabında şöyle dedi: Telgrafınızı Heyet-i Temsiliye Bakanlığına çekmekle daha gerçek durumdan haberdar olmadığınız anlaşılıyor.Durumu açıkladıktan sonra. İstanbul’da hangi makam Ankara’da. Hangi makamla görüşmek istiyor? Dedi. Bu telgrafa imzasız olarak gelen cevapta:
“Telgraf yazan kimseler şimdi burada değiller.bırakıp gittiler. Yarın saat 10.00’da size bilgi veririz” Deniliyordu. Bundan sonra Hayrettin Paşa ikinci defa olarak yine aradı.Bu defa telgraf haberleşmeleriyle anlaşma imkanı olmadığından. Siz yetkili bir heyeti İstanbul’a gönderin. Görüşelim ve anlaşalım diyordu.
Efendiler,biz de cevap olarak şöyle dedik. “Doğrudur,gerçekten telgrafla anlaşmak mümkün değildir.Fakat siz Mudanya’ya geliniz.Ne zaman gelebileceğinizi de bildiriniz. Bizim tarafımızdan da orada yetkili kimseler hazır bulunur.Bursa’ya da gereken talimat verildi.” Ondan sonra bir daha arayan olmadı. Hoca Müfit Efendi (Kırşehir): “Acaba gerçekten Nurettin Paşa mıydı? Diye sordu. Ben de: “Evet, gerçekten Nurettin Paşa’ydı.” Karşılığını verdim.
Efendiler,İstanbul Hükümeti’nin Nurettin Paşa vasıtasıyla.Yaptığı bu müracaatın Anzavur’un Balıkesir bölgesinde yenilgiye uğratıldığı. Bolu’da başarı kazanmaya başladığımız günlere rastladığımızı da belirtmeliyim.
NURETTİN PAŞA ANKARA’DA
Efendiler, Nurettin Paşa’dan bir daha telgraf almadık.Fakat, kendisi Diyarbakır’lı Kazım Paşa ile birlikte 1920 yılının Haziran ayı ortalarında Ankara’ya geldi. Bizimle işbirliğinde bulunmadan önce. Bazı konularda görüşümüzü almak istediğini söyledi.Birincisi,hilafet ve saltanat makamı üzerindeki düşünce, görüşümüz:İkincisi Bolşeviklik konusundaki görüşümüz; Üçüncüsü, itilaf Devletlerine karşı özellikle İngilizlere karşı.Savaşa karar verip vermediğimiz,konularıyla. Görüşme, Ziraat okulundaki karargahımızın bir odasında, gece yapıldı.Bu görüşmede, Nurettin Paşa ile birlikte gelen Kazım Paşa’dan başka. Fevzi ve İsmet Paşa’lar da hazır bulunuyorlardı. Nurettin Paşa, birinci ve ikinci sorulara aldığı cevapları pek doyurucu bulmadı. Fakat, özellikle üçüncü sorunun cevabı, uzun ve hareketli tartışmalara yol açtı. Çünkü biz gayemizin. Milli sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü. Milletin bağımsızlığını tam olarak sağlamak olduğunu söylemiştik. Buna engel olmak üzere karşımıza çıkacak kuvvet. Kim ve ne olursa olsun. Mutlaka çarpışır ve başarı kazanırız.Bu konudaki karar ve inancımız kesindir. İşte Nurettin Paşa. Bir türlü buna inanamıyor Razı olamıyordu. Nihayet kendisine şöyle dedik: “Bu konuda görüşmeyi kabul etmekle, yeni görüşlere varmak.Kararlar almak söz konusu değildir. Sen bugüne kadar. Milletin iyice belirmiş ve kesinleşmiş olan inançlarına uyacak kadar. Milletin iyice belirmiş ve kesinleşmiş olan inançlarına uyacaksın. Ondan sonra, kendisine verebileceğimiz uygun bir görev üzerinde duruldu. Kendisinin Konya valisi sivil görevi. Konya Yöresi Komutanı ünvanıyla. Yunan cephesinin Güneyindeki bölgenin. Komutanı olmasını uygun gördük. Asıl Batı Cephesi için Komutan olarak 18 Haziran 1920’de Ali Fuat Paşa’yı görevlendirdik.
Efendiler, o günlerde Yunan cephesinde düşmanın bazı hazırlıklar yaptığı hissedildiğinden. Cephede duyarlılık arttı. Bu yüzden Nurettin Paşa’nın görevi kesinleşmeden.Kendisini görev yerine göndermeden. Acele olarak Batı cephesine hareket etmem gerekti. ( Bu ülke zor şartlarda Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bugünkü sınırlara kavuştu.Kimse kendi kendine gerçekleri inkar etmesin) Nurettin Paşa’nın görevlendirme işleminin tamamlanmasını Genel Kurmay Başkanı olan İsmet Paşa’ya bıraktım.Gerçekten düşman. Bütün cephe üzerinde taarruza geçmişti. Bizim birliklerimiz geri çekiliyordu.Nurettin Paşa, cephedeki elverişsiz durumu anlayınca. İsmet Paşa’ya görev kabul edebilmek için birtakım şartların. Hükümetçe karar altına alınması gerektiğinden söz etmiş. O şartlara göre, hükümet memleketin yönetiminde. Önemli konularda esaslı ve kesin karar almadan önce Nurettin Paşa’nın düşünce ve onayını almak zorunda kalacaktır. Çünkü, Büyük Millet Meclisi Hükümetinde yer alan üyeler. Tevfik Paşa ve bezerleri gibi.Olgun yaşta ve tecrübeli kimseler olmayıp. Genç birtakım kimselermiş. İsmet Paşa, pek yadırgadığı bu zihniyet ve teklifi. Derhal şifreyle bana bildirdi, (Ona dururken ikinci adam dememişler) Bende Nurettin Paşa’nın, kendisine teklif ettiğim zaman. Söylemediği bu düşünceyi. Genel durumda bunalım baş gösterdiği zaman. Ortaya atmış olmasını anlamlı buldum. İsmet Paşa’ya verdiğim cevapta.Kendisine görev verilmemesini emrettim.Nurettin Paşa’nın, Yunan taarruzu başladıktan iki gün sonra. Bana gönderdiği bir yazıda yazdıklarını dikkate değer bulmuştum. Arzu buyurursanız, bu yazıyı yüksek heyetinize olduğu gibi okuyayım:
-Devam edecek-