Büyük Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk
SİVAS YOLUNDA
Amasya’dan Erzurum’a gelirken, Sivas’ta küçük bir hikayeye konu olan olay hatırlarınızdadır. Gariptir ki, Erzurum’dan Sivas’a giderken de buna benzer küçük bir durumla karşılaştık.
Erzincan’dan batıya hareket ettiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı’nın girişine geldiğimizde,bazı Jandarma erlerinin ve subaylarının heyecan ve telaşla arabalarımızı durdurmalarını gördük.
Durumu açıkladılar:
“ Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır.Tehlike var. Geçilemez.”
Bir subay, merkeze kuvvet gönderilmesini yazmış. O kuvvet gelince tertibat alacak, hücum edecek ve eşkiyayı püskürterek yolu açacakmış.Peki iyi ama, bu eşkiyanın kuvveti nedir? Nereyi nasıl tutmuş? Peki iyi ama, bu eşkiyanın kuvveti nedir? Nereyi nasıl tutmuş ? Ne kadar kuvvet ve ne Bu sorular çözülünceye kadar, geri Erzincan’a dönmek veya kimbilir ne kadar zaman beklemek gerekir. Bizim ise, işimiz çok aceleydi. Ben Erzurum ile Sivas arasındaki yolu belli bir zamanda katedip kararlaştırılan günde Sivas’ta bulunamazsak, şurada veya burada şu veya bu sebeple korkup kaldığım, Sivas’ta veya başka bir yerde duyurulursa, panik başlayabilir, işler altüst olabilirdi.
O halde karar tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremizde yoktu. Yalnız ufak bir tedbir almayı uygun buldum.
Hafif makinalı tüfeklerle silahlanmış olan fedakar arkadaşlarımızdan birkaçını – şimdi bir alay komutanı olan Osman Bey ki Tufan Bey adıyla tanınmıştır. Bunların başında idi- bir arabayla kendi arabamızın önüne geçirdik. Sağdan soldan gelecek uzak mesafedeki ateşlere aldırış etmeyerek , arabalar,şose üzerinde süratle ilerlemeye devam edecekler.Vurulan veya ölen olursa, onlarla ilgilenilmeyecek. Tam şose üzerinde ve yakınında, şoseyi kapamış olan eşkiyaya rastlanırsa, hepimiz arabalardan atlayarak bunlara hücum edip yolu açacağız. Kalanlar tekrar kullanılabilir durumdaki arabalara binerek ve süratle uzaklaşarak yola devam edecekler… İşte verilen emir de buydu.
Bu tedbiri ve bu görünüşteki hareketi yerinde ve emniyetli görmeyenler bulunabilir. Gerçi bu tarihlerde Elazığ valisi Ali Galip Bey’in Dersim’de dolaştığı, bazı propaganda ve tertip lere giriştiği bilinmekte idiyse de, açıklayayım ki, ben önce boğazın gerçekten tutulmuş olduğuna inanmadım. Bunu İstanbul Hükümeti’ne hizmet edeceklerini tahmin ettiğim bazı kimseler tarafından, sırf beni geri dönmeye mecbur etmek için kurulmuş bir plan olarak kabul ettim. İkincisi, eğer Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlarsa, bunların alabilecekleri tertibatın, uzak tepelerden yola ateş etmekten öteye gidemiyeceği bence muhtemeldi.
Özet olarak, yürüdük ve boğazı geçtik. 2 Eylül 1919 günü Sivas’a vardık. Halkın, şehrin çok uzaklarından başlayan büyük ve parlak gösterileriyle karşılandık.
3. Kolordu Komutanı olan Salahattin Bey, Sivas’ta bulunuyordu. Vali Paşa ile birlikte, kongreye gelen temsilcilerin yerleştirilmesinde, Heyet-i temsiliye için lise binasının ve kongrenin yapılacağı salonun hazırlanmasında,ayrıca her türlü tedbirin alınmasında, bir konukseverlik örneği verecek şekilde mükemmel çalışmışlardır.
Refet Bey orada değildi. Nerede olduğunu da kimse bilmiyordu. 7 Temmuz 1919 tarihli genelgemiz uyarınca, kendi bölgesi olan 3. Kolordu bölgesinden ayrılmaması gerekir ve özellikle tam Sivas’ta kongre yapılacağı günlerde, orada bulunması uygun düşerdi. Haberleşme sonunda kendisinin Ankara’da olduğu anlaşıldı. Ankara’da Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya “hemen ve mutlaka Sivas’a gönderilmesini” emrettim. 7 Eylül’de geldi. Ve Heyeti Temsiliye üyesi olaraktarafımdan Kongre Heyetine takdim edildi.
Efendiler, bizden önce gelmiş olan temsilciler, gelişimizi beklerken, aralarında toplantılar yapmışlar ve hazırlık olarak bazı tasarılar kaleme almışlar.
Bizim gelişimizden sonra da bazı özel toplantılar ve görüşmeler yapılmış. Bu defa bazı kararlar da verilmiş. İzin verirseniz, çok karakteristik olduğu için bu noktayı açıklayayım.
SİVAS KONGRESİ AÇILIYOR
Sivas Kongresi, 1919 Eylülünün 4’üncü Perşembe günü saat 14.00’te açıldı.Öğleden önce temsilciler arasında bulunan ve öteden beri şahsen tanıdığım Husrev Sami Bey yanıma gelerek şöyle bir haber getirdi: Rauf Bey ve diğer bazı kimseler Bekir Sami Bey’in evinde özel bir toplantı yapmışlar ve beni başkan yapmamaya karar vermişler. Arkadaşların özellikle Rauf Bey’in böyle bir davranış içine girmesine asla ihtimal vermedim Husrev Sami Bey’e itiraf edeyim ki, biraz ciddi olarak, böyle anlamsız sözleri bana getirmemesi uyarısında bulundum. Verdiği haberin aslı olma ihtimalinin bulunmadığını, arkadaşlar arsında,yanlış anlaşılmalara yol açabilecek sözler söylenmesinin doğru olmadığını da ekledim.
Efendiler, ben bu kongrede başkanlık meselesine önem vermiyordum. Başkanlığa, belki yaşlı bir zatın getirilmesinin uygun olacağını düşünüyordum. Bu amaçla, bazı arkadaşların da düşüncelerini yokladım. Bu arada, kongre salonuna girmeden önce koridorda Rauf Bey’e rasladım. Kimi başkan yapalım? Dedim. Rauf Bey, adeta heyecanlı bir sesle, zaten söylemeye hazırlanmış olduğu o anda halinden anlaşılan bir tavırla ve etkili bir dille: Sen başkan olmamalısın dedi.
-Devamı Haftaya-