Büyük Nutuk – Mustafa Kemal Atatürk
Erzurum Kongresi Hazırlıkları
Oysa,bu kongrenin toplanmasını sağlamak artık çok önemliydi. Bundan dolayı , bizim sağlam tedbirler almamız gerekiyordu. İllerin her birine açık bildirimler yapmakla birlikte, bir yandan da kapalı telgraflarla valilere, komutanlara gereği gibi bildirimler yapıldı. Sonunda, on üç gün gecikme ile yeterince delege toplanabildi.
Efendiler , milli ayaklanmayı ordunun desteklemesi, askerin ve halkın işbirliğini sağlamak ve düzenli duruma getirmek, önemli bir konu idi.
Trabzon’daki tümeni, komutan vekili yönetiyordu. Asıl komutanı Halit Bey
Bayburt’ta gizlenmişti. Halit Bey’i gizlendiği yerden çıkarmak, iki bakımdan gerekiyordu. Birincisi ve en önemlisi, İstanbul’a çağrılmanın ve bu çağrıya gitmemenin korkulacak, gizlenilecek nitelikte olmadığını halka ve özellikle askerlere göstererek manevi kuvveti yükseltmek gerekiyordu. Bir de kıyıda önemli bir yer olan Trabzon’a dışarıdan bir saldırı olursa oradaki tümenin başında ateşli bir komutan bulundurmak uygun olacaktı.
Bu nedenle, Halit Bey’i Erzurum’a getirdim. Ona kendim özel bir yönerge verdikten sonra, gerektiğinde hemen tümenin başına geçmek üzere Maçka’da bulunması için emir verdirdim.
Bu işlerle uğraşırken, bir yandan da İstanbul’da Harbiye Nazırlığı makamında bulunan Ferit Paşa’nın ve Padişah’ın, İstanbul’a dönmemi sağlamak için gelen telgraflarına, türlü karşılıklar vererek zamanı kaybediyorduk.
Görevde Kalma Kararı
Harbiye Nazırlığı:
“ İstanbul’a gel” diyordu.Padişah: “Önce hava değişimi al,Anadolu’da bir yerde otur; ama bir işe karışma” diye başladı. Sonunda ikisi de “Mutlaka gelmelisin” dedi. “Gelmem” dedim. Daha sonra 8/9 Temmuz 1919 gecesi, Sarayla açılan bir telgraf başı konuşması sırasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran’dan 8 Temmuz’a kadar, bir aydır süren oyun son buldu ve İstanbul, o dakikada benim resmi görevime son vermiş oldu; ben de o anda, 8/9 Temmuz gecesi Harbiye Nazırlığına, sonra da Padişaha görevimle birlikte askerlik mesleğinden çekildiğimi bildiren telgrafları çekmiş oldum. Bu durumu, ordulara ve millete kendim bildirdim. O günden sonra resmi görev ve yetkiden ayrılmış olarak,yalnız milletin sevgisine, cömertliğine, yiğitliğine güvenerek, onun tükenmez kudretinden kuvvet ve ilham alarak vicdanımızın gösterdiği yolda görevimizi yapmaya devam ettik.
Cemal Paşa’nın İstanbul’a Gitmesi
Konya’da bulunan ikinci Ordu Müfettişi Cemal Paşa’nın on gün süre ile izinli olarak İstanbul’a gittiğini dört gün önce öğrenmiş ve şaşmıştım.
Cemal Paşa ile Samsun’a çıktığımdan beri, milli amaçları gerçekleştirmek için işbirliği yapma, askeri ve milli örgütler kurma konularında yazışmalarımız vardı. Kendisinden umut verici ve olumlu karşılıklar almıştım. Benimle bu yolda ilişki kurmuş olan bir komutanın, kendi kendine, izin alıp İstanbul’a gitmesi olacak iş değildi.Bu yüzden, 5 Temmuz 1919 günlü şifre ile Konya’da On ikinci Kolordu Komutanı Albay Salahattin Bey’e şu iki maddeyi yazdım: 1- Cemal Paşa’nın on gün için İstanbul’a gidişinin gerçek nedenini açıkça ve acele olarak bildirmenizi ;
2- sizin, her ne olursa olsun, oradaki birliklerin başından ayrılmanız uygun değildir. Bu konuda Fuat Paşa ile de haberleşerek oluşabilecek kötü bir durum için tedbir almanız gereklidir. Her gün, durumunuz hakkında kısa bilgi vermenizi rica ederim.
Bu kapalı telgrafın örneğini o gün Ankara’da Fuat Paşa’ya da bildirdim. Salahattin Bey’in Konya’dan 6/7 Temmuz günü, yani Refik Halit Bey’in Konya Valisi Cemal Bey’le telgraf başında konuştuğu sırada, karşılık olarak çektiği kapalı telgrafta: “ Cemal Paşa İstanbul’da bazı kişilerle ve ailesiyle görüşmek üzere on gün süre ile ve kendi isteğiyle izinli olarak İstanbul’a gitmiştir.” denilmekteydi. Cemal Paşa gitti, ama gelemedi. Kendisini çok zaman sonra Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı göreceğiz.
Komutayı Bırakma Emri
Ne yazık ki bu durumu bilen ve kendisine birliklerin başından ayrılmaması salık verilen Selahattin Bey’in de bir süre sonra İstanbul’a gittiğini öğrendik.Cemal Paşa’nın gösterdiği bu kötü örnek üzerine 7 Temmuz 1919 günü şu genel bildirimi yaptım. 1- Bağımsızlığımızı koruma uğrunda derlenip örgütlenmiş olan milli kuvvetlere hiçbir yönden karışılamaz ve dokunulamaz. Devletin ve milletin alın yazısında, milli irade etmen ve egemendir. Ordu bu milli iradeye bağlı ve onun hizmetindedir.
2- Müfettiş ve komutanlar, herhangi bir nedenle, komutanlıktan çıkarıldıklarında, yerlerini alacak kişiler, işbirliği yapılacak nitelikte olursa komutayı bırakacaklar; ama etkili bulundukları bölgede kalacak milli görevlerini yapmaya devam edeceklerdir. Böyle olmadığı takdirde, yani bir ikinci İzmir olayına meydan verebilecek kimseler atanırsa, komuta hiç bırakılmayacak, bütün müfettiş, komutanlarca, güven ve inancın kalmadığı ileri sürülerek yapılan işleme uyulmayacaktır. 3- Vatanımızı ele geçirmek amacıyla, itilaf devletlerince yapılan baskı sonunda, Hükümet her hangi bir askeri birliğimizi ve milli örgütümüzü dağıtmak için emir verirse, kabul edilmeyecek ve uygulanmayacaktır. 4- İstek ve amacı milli bağımsızlığı sağlamak olan Müdefaa-i Hukuk-u Milliye ve Reddi İlhak cemiyetleri ile bunların girişimlerinin bozulup dağılmasına yol açacak herhangi bir etkiyi ve karışmayı ordu, kesin olarak önleyecektir.
-Devamı Haftaya-