BALYOZ DAVASI VE FIKRA
Balyoz davası sonuçlandı. Gerekçeli kararı da yazıldı. Aslında hem bu davanın devamı sırasında, hem de Ergenekon davasında zamanla değindiğim çarpıklıklar vardı. Bu çarpıklıklar Balyoz Darbe Planı davasının gerekçeli kararında iyice su yüzüne çıktı. Tabi bu çarpıklıklar bir hukukçu olarak ben ve benim gibileri hem güldürüyor, hem de üzüyordu. Güldürüyordu çünkü: Gerçekten Temel fıkralarında göremeyeceğiniz zıtlıkları bu dosyalarda görebiliyordunuz. Üzüyordu, çünkü: Hukuk okumuş, sizinle aynı sıralardan geçmiş birilerinin yaptıklarına anlam veremiyordunuz. Bu eleştirileri yapıyorum diye yanlış anlaşılma endişesi yaşadığımı da dile getirmek istiyorum.
Yazılarımı okuyanlar bilir. Hiçbir suçun cezasız kalmasını istemem. Hele af yasalarının en büyük düşmanı olduğumu söyleyebilirim. Bu bağlamda Darbe davasında gerçekten suçlu varsa cezasını hem de en ağır tarafından çekmesini isterim. Bana göre de darbe suçtur. Teşebbüsü de suçtur. Siyasi iktidarlar yanlış yaparsa bunun cezasını bir takım güçler değil, demokratik seçimlerle halk vermelidir. Bu perspektiften bakınca da darbeye teşebbüs edenlerin cezalandırılması kadar doğal bir şey olamaz.
Gel gelelim; ‘’Suçlu var mıdır?’’ sorusuna:
Bu kadar sanık içinde suçlu olabilir de olmayabilir de! Uluslar arası ceza hukuku ilkelerine göre herkes suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masumdur. Peki bu davada ceza verilenlerin suçluluğu kanıtlanmış mıdır? Gerek davada taraf olan meslektaşlarımla yaptığım görüşmeler ve gerekse basından takip ettiğim kadarı ile mevcut deliller birçok sanık için suçluluğunu kanıtlayacak yeterlilikte değildir. Şimdi size çarpıcı birkaç örnek vereyim: Delil olarak sunulan bazı belgelerdeki teknoloji henüz yok iken geçmişe dönük deliller yaratılmış. Bilirkişi raporları taraflı olduğu gerekçesi ile hiç dikkate alınmamış, hatta raporun tam aksi yönünde kararlar verilmiştir. Bir tarihte, bir sokaktan ismi verilerek bahsediliyor. Bahsedilen tarihte sokağın ismi henüz konulmamış. Bu durumlar basına aksedip, eleştirilince de; Bu teknolojide bahsedilenin orijinali başka yerde, sokağın halk arasındaki ismi deliller arasında zikrediliyor, resmi olarak bu isim sonradan konulmuştur diye hemen savunmaya geçiyorlar. İşte bu durum bana bir Temel fıkrasını hatırlattı. Paylaşalım:
Temel, Dursun’a bir bilmece sorar. ‘Sarıdır. Ağaca çıkmış. Cik cik edeyi haçan bu nedir?’ Bir türlü bilemeyen Dursun, cevabı istemiş. Temel cevabın hamsi olduğunu söylemiş. Dursun hamsi sarı olamaz diye itiraz etmiş. Temel boyadım Oni demiş. Ağaca çıkamaz itirazına da astım Oni demiş. Peki cik cik etmez deyince de Temel bu da şaşırtmacasıdır da demiş.
Sonuç! Kaçarı yok bu hamsi olarak kabul edilecek. Aynı şey balyoz davasında da gerçekleşti. Deliller ne olursa olsun bu insanlara ceza verilecektir. Nokta!