BAYRAM SEVİNÇLERİ
Önce Bayram sevinçlerini aldılar elimizden. Hatırlamak ve minnet sunmak yük geliverdi omuzlara. Bir çiçek sunmak bizi bu günlere taşıyanlara, ağır geldi şimdiki zamanda. Oysa ne eziyetler, ne bedeller ödenmişti, bu günlerin çocukları özgürce dolaşsın diye ülke topraklarında.
Aslında alınan elimizden bayram sevinçleri değildi sadece, geçmiş ve şimdi arasında kurduğumuz bağlardı bir bir kopan. Övünmek ve övünecek bir şeyler yapabilmek kabiliyetimiz uçuverdi elimizden. Şimdinin ve geleceğin bulanık, sisli görüntüsü kapladı dört bir yanımızı.
Bir olmak ve birlik olmak düzleminde yaşanan toplumsal bilinç, yerini ayrı gayrı olmaya bıraktı. Aynı şeylerden sevinmemeye, aynı şeylerden üzülmemeye, aynı duygulardan hazetmemeye başlayıverdik. Aynı topraklarda, farklı kıtalar ayırıverdi kalplerimizi. Kimimizin kucakladığını, kimimiz düşman sayarken; barış söylemi, çook uzak diyarlardan gelen bir esinti oluverdi.
Ne kazananlar zafer elde edebildi, ne kaybedenler artık. Aynı topraklarda sonu gelmez savaşların ne galibi, ne mağlubu vardı. Barışın adını bile anmayanlar, savaşı yücelttikçe, anlamsız oluverdi her sözcük.
Zaferlerimizi de aldılar elimizden. Zaferlerin sonunda elde ettiğimiz kazanımları. Varlığımızın armağan olduğu ilkeleri sildiler bir bir.
Şimdilerde buruk sevinçler; arada kalmış gölge misali, geçmişle bağını koparan köksüz, dalsız, budaksız yürekler. O yürekler ki, ne tutunacak dal, ne konacak bir rüzgarlı dağ bulabiliyor artık. Kimileri kolundan, kimileri bacağından sürüklerken, parça parça ediyorlar içindeki özlemleri.
Yarınlarda çocuklarımız nasıl hatırlayacak bu günleri, hangi bayramın, hangi zaferin, hangi umudun peşi sıra gidecek yılmaz, yıkılmaz, onurlu yürekleri…