BEDAVA YAŞIYORUZ BEDAVA
Eskilerden bir şarkı vardı hani. “Her şey mal mülk, her şey para pul, dostlukmuş sevgiymiş arabul” diye. Bizler dostluk ve sevgiden de geçtik canımızı kurtarmaya çalışıyoruz şu gözünü sevdiğimiz özde yalan sözde modern dünyada. Burası “parasız eğitim isteriz” pankartı açanın 19 ay tutuklu olarak içeride yattığı ama iş vekil maaşlarına geldiğinde hatalı hesaplamacık gereği sevginin, dostluğun bol, gönüllerin alabildiğine hatta at koşturulası geniş olduğu bir yer. Mübarek zamansız, mekânsız Orta Dünya sanki. Ey Aratorn‘un oğlu Aragorn duy sesimizi. Hoş Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu ‘ na kadar fit olmuş bir haldeyiz ama.
Lakin Napolyon Bonaparte vakti zamanında demişti. Nitekim o “para para para” dedikten sonra akıl hastanesinde her elini ceketinin içine sığdırabilen kendisini Napolyon ilan etmeye başlamadı mı? Boğaz Köprüsünü bile saf vatandaşa satmaya kalkan uyanıklar çıkmadı mı bu memlekette? Demek memleketin altından taşı toprağı bitmiş olacak ki sıra devletin 9.raunddaki yorgun boksörden hallice gibi duran vatandaşına geldi. Western filmlerdeki posta arabası gibiyiz. Gelen uğruyor, giden uğruyor. Bankalar bırakıyor, devlet alıyor. Devlet bırakıyor, bankalar alıyor. Oldu mu size iyi, kötü, çirkin. Hem de kötü kalpli kovboy rolünde bilin bakalım kim var? Aldığınız nefes bile haram mıdır nedir artık o da vergiye tabi. Bu durumda alın size son bir Güncelleme. Akıl Hastanelerinde günün trendi rol modeli anlamında Napolyon “out”, Deli Dumrul “in” ki tüm asker harici piyadelere duyurulur. Ayakbastın vergi, köprüden geçtin vergi, aracın var vergi, yakıtına yine vergi. Sokaktaki sokak lambasının, evin önünden geçen yolun katılımına vergi. Deprem olur vergi, hava soğur zam, oturduğun kalktığın harç, gözünün üstünde kaşın var o da vergi. Maliyenin meşhur kazında da yolunacak tüy falan kalmadı, hayvan Afrika karakurbağasına dönmüş kimsenin haberi yok vesselam. İnsanın Şems gibi çekip gidesi falan geliyor, gül bahçesinin taşlıklarından atılan kayalar fena yaralıyor ama devlete kalsa o bile vergiye tabi.
Bu gün vatandaşın otopsisi yapılsa cesedinden KDV, ÖTV çıkıp Adli Tıp Rapor Tarihine geçeceği adını altın harflerle yazdıracağı hale geldiği bir dünyada nerede kaldı o eski meşhur Bir Garip Orhan Veli şiirleri. Hani hava bedava, su bedavaydı, bedava yaşıyorduk bedava. Sen geç bunları Orhan Veli geç bunları, bir kalemde iyisi mi geç bunları. Fildişi kulelerinde oturanların nesine gerek atom bombası, Londra Konferansı, onların bir elinde cımbız bir elinde ayna umurlarında mı ki dünya? Doğru ya ama böyle de yapılmaz ki. Ne oldu yoksa bizi bu güzel havalar mı mahvetti ne?
Bakmayın siz Orhan Veli‘ye, bu ülkede hava da, su da, yaşamak da bedava değil, hem de neye endeksliyse artık pek de pahalı. Bizde bir tek ölmek bedava. Her şeyin mal mülk, her şeyin para pul olduğu şu fani dünyada bırakın parasız eğitimi , sosyal devleti filan burada parası olanın babası, parası olmayanın vatanı sağ oluyor ne yazık ki. Ama rivayete göre eski günlerde bir yerlerde ne güzel söylemiş Deniz Gezmiş “siz hiç villaya giren şehit tabutu gördünüz mü, eğer vatan zenginin gezdiği, fakirin yattığı yerse o vatan varsın sağ olmasın” diye. Varsın vatan her halükarda sağ olsun biz ona da kıyamayız lakin bu işler de böyle olmasın.
Kim bilir belki de hayatın beş para etmediği bu zamanda Orhan Veli haklıdır. Belki de bir tek hayatlarımız bu kadar ucuz olduğundan olsa gerek bedava yaşıyoruzdur bedava. Peki, ahval ve şerait böyleyken biz mi ne yaparız Orhan Veli? Biz bir baş düşünürüz başımızda, bir mide düşünürüz midemizde, bir ayak düşünürüz ayağımızda ve senin Dalgacı Mahmut ‘tan hallice ne halt edeceğimizi bilemeyiz.