KAFA NEREYE BİZ ORAYA
Öyle ya diyen ne güzel demiş “tarih tekerrürden ibarettir” diye. Hele ki de ders alınmazsa. Nitekim rivayet o ki kendisine bu hususta sual edenlere “tarih ‘i tekerrür diye tarif ediyorlar hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diye dizeyle karşılık vermiş Mehmet Akif Ersoy. Ne de güzel demiş. Keza Einstein da sürekli aynı şeyleri yapıp her seferinde de farklı şeyler beklemeyi pek de hayırlara vesile saymamış.
Velhasıl vakti zamanında iki tane kaplumbağa varmış. Bunlar günün birinde kaplarına su doldurmaya karar vermişler. Sırf su alacakları yere gitmeleri 20 yıl sürmüş. Yirmi yılın sonunda varacakları yere varıp tam su alacakken bir de bakmışlar ki yanlarına alacakları su kovaları geride kalmış. Biri diğerine “eğer beni beklersen, ben gelene kadar su da içmezsen gidip kovaları getiririm” demiş. Ötekisi de kabul etmiş. Bunun üzerine teklifin sahibi olan yola koyulmuş. Aradan tam 60 yıl geçmiş. Suyun başında kalan kaplumbağa da daha fazla dayanamayıp kafasını suya daldırıp bir güzel su içmeye yeltenecekken çalıların arasından diğerinin sesi gelmiş. Kafasını saklandığı yerden çıkarıp “bak böyle yaparsan kovaları almaya gitmem” demiş.
Bizim de milletçe ömrümüz bu iki kaplumbağanın ömrünün vukusu gibi sanki. Birinin ömrü öteki türkiye’deki diğerini beklemekle, beklenenin de ömrü aman bu arkamdan iş çevirir diye çalılıklarda paranoya üretip felsefe bilimine katkıda bulunmakla geçiyor. Neticede tarih tekerrür etmekten, bizlerse yerimizde saymaktan öteye geçemiyoruz bir türlü.
Durum böyle iken hayat Semih Kaplanoğlu, Zeki Demirkubuz ya da Nuri Bilge Ceylan filmleri gibi sanatsal ama son derece sıkıcı ilerliyor. Hani neredeyse insanın acıyası geliyor Cannes ‘ dakilere, Berlin ‘ dekilere. Allah sabır versin onların da işi zor tabii adamlar bir damla sanat için yanıp tutuşuyor. Hâlbuki bilmiyorlar ki bizde 70 milyonun nerdeyse tamamı çoluk çocuk sanatçı. Renk bizde, cümbüş bizde, yetmiş iki milletten ahenk bizde. O da yetmezmiş gibi dert bizde, derman bizde, neredeyse Rus ruleti oynama cesareti de bizde. Rus ruletli Moskova Sirki gibiyiz maşallah. Yoksa insan “aman bir de bunu deneyelim ya tutarsa ” diye sıralı sırasız kanun değiştirir mi? Sıralı oto gaz sistemimi mi bu? Sanki kanun hazırlanmıyor da göle maya çalınıyormuş gibi. Nasrettin Hoca misali bazen de o kazan tencere doğurabiliyor ne yazık ki.
Misal yeni Hukuk Muhakemesi Kanunu af buyurun amiyane tabirle az biraz taksi tarifesi gibi. Önce adliyeyi şereflendirdiğinizden olsa gerek avans kabilinde ayakbastı parası alıyorlar. Hatta devlet uygulamada ileride turist kazıklar gibi boğaz köprüsünü olmadı çevre yolunu dolandırtırsa hiç şaşırmayın siz. Zaten bu pek bir meşhur hak arama hürriyetinin gözü kör olsun. Hem olsun anayasaya göre devlet halen demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti sonuçta. Koskoca anayasa bu yalan söyleyecek değil ya. İnsanın da bu durumda peşin fiyatına dosya masrafsız en az 60 ay vade ile külah kredisine giresi falan geliyor.
İnsanlar yıllardır adaletin gözü kör olsun diye diye adalet hanım teyzeyi iyice elden ayaktan da düşürdüler sonunda. İstanbuldaki teknoloji harikası Adliye Binalarına içeride ve dışarıda tam 17 kişiyi yaralayacak bıçak sokulabiliyor mesela ya da sorgu sırasında tutukluluğuna karar verilen şüpheli camdan atlamak suretiyle Mohaç ovasındaki Macar Kralı Layoş ‘ a bile yetebilecek kalabalıktaki güvenlikten elini kolunu sallaya sallaya firar da edebiliyor bizde. İnanmayana bakınız haber arşivleri. Adaletin geldiği son nokta işte. Binalar donanımlı son model ama kaçmak da biçmek de bir o kadar olası. Anlaşılan ceza olsun hukuk olsun her kanunun usulü var ancak erkân halen takipte.
Aman biri kova getirsin de usul erkân düzelsin diye beklerken bir 60 yıl daha geçermiş gibi geliyor. İş ki diğer biri kafasını uzatıp da güvenemediğinden henüz kova almaya bile gitmediğini açık etmesin. Buram buram sanat kokan bol ödüllü film senaryosu arayan da lütfen zahmet edip ülkemize gelsin. Velhasıl bizde malzeme de , tarih de,tekerrür de, zaman da, mekan da çok.Bir tek ibret yok. Zaten bizde düstur belli kafa nereye biz oraya.