KÜLTÜR SARAYI
Fatsamıza yapılan Kültür Sarayı bizleri gerçekten mutlu etti. Yaşadığımız şehre yakışır bir mekan olduğunu düşündük. Binası, iç döşemesi ile de güzel bir yer olduğu konusunda şüphe yok. Gel gör ki, adı Kültür Sarayı olmasına rağmen, Düğün sarayı ve kafeterya, lokanta işlevleri daha bir ön plana mı geçti bilmiyorum.
‘ Fatsa Belediyesi Kültür Sarayı Müdürü Muammer Sarıyar ‘Kültür Sarayı’na halkın ilgisinin her geçen daha da arttığını belirterek, “Kültür Sarayımıza ilk gelenler bu ne güzel bir yer olmuş diye şaşırıyorlar. Hatta dışarıdan gelen bazı belediye başkanları Kültür Saramızın projesini örnek olarak alıyor” dedi. Fatsa Belediyesi Kültür Sarayı’nda fırın hariç ızgara çeşidi olarak her türlü yemeğin bulunduğunu belirten Muammer Sarıyar, “Sarayda personelimizin güler yüzlü hizmetiyle halkımızı mahçup etmeyeceğiz” diye konuştu.’Haberini okuyunca, yapılan mekanın, bir lokanta ya da kafeterya olarak hizmet veren bir mekan olduğu çağrışımı uyandırıyor bende. Sanki adı Kültür Sarayı da, bir nevi simit sarayı gibi işlev görüyor. Fakat fırın hariç olması bizi yine de üzüyor.
Yaz sezonu boyunca da, saraydan ‘hoplayıver çekirge’ nidaları yükselirken, kültürümüzün her düğünle, daha da bir arttığına bizzat tanık oldum. Şarkının sanatsal içeriğine bir diyeceğim yok, belki söylenişinde ufak tefek hatalar olabilir. Eller havaya konseptinde bir eğlenceden, sonra yemek konseptli bir akşam da hiç fena olmasa gerek.
İlimiz Ordu’ya yapılan kültür sarayındaki faaliyetlerle, ilçemizdekileri karşılaştırınca, büyük bir fark çıkıyor. Ordu’da sürekli tiyatro oyunları, tiyatro şenlikleri, kitap şenlikleri, yazar okur buluşmaları olurken, nedense Fatsa’da bu etkinliklerin hiçbiri gerçekleşmiyor. En azından birbirlerinden haberdar olunup, bazı etkinliklerin bir kısmı neden burada gerçekleşmiyor. Ya da kendi etkinlik takvimimiz için neden bizler uğraş vermiyoruz.
Görselliğin ve sürekli yapılaşmanın, insanı huzurlu ve mutlu kılmayacağını, yapıların yapılış amacındaki gayenin, insanı mutlu kılacağını, artık anlamamız gerekiyor. Yapıların isminde geçen kültür kelimesinin, tek başına bir anlam ifade etmeyeceğini, bu kelimeye yakışır gerekliliklerin ve güzelliklerin yaşanılmasıyla insanların hem çağdaş hem de kentli olacağını.
Öyle bir yanılgı içinde gidiyoruz ki. Daha çok bina, daha büyük bina derken, binaların asıl işlevini unutmuş görünüyoruz. Kent kültürünü, kentte yaşamanın gereklerini es geçiyoruz. Sanat kavramını seyir kavramıyla aynı kefeye koyuyoruz. Binalar insanları ele geçiren makineler gibi şehrimizi ele geçirmeye başlıyor. Eski olana dair hiçbir izin kalmadığı şehrimizde, geçmiş adeta yaşanmamış sayılıyor. Geçmişi, eski tablolardaki Fatsa fotoğraflarından başka, hiçbir yerde bulamayacağımız şehrimiz, adeta doğaya ve doğala meydan okuyor. Yapay tatlandırıcılar gibi, tatsız tuzsuz mekanları gelişmişlik sayarak, kendimizi kandırıyoruz.
Bütün bunlar olurken, kültür kelimesinin içi boş kalıyor. Bir binanın adında ve görünüşünde kalıveren kelime, şehrimizle bütünleşemez oluyor. Sanatı dışlayan bir kültür, manevi olanı ve insanın iç dünyasını besleyemeyen bir kültür, yapay duruyor. Maddeye ve şimdiye endekslenmiş bir kültür, insanlara dokunamıyor. Müziği, gündelik popüler düğün müziğinden; sanat gösterisini okul müsameresinden öteye götüremeyince hayal kırıklığı yaşanıyor. Böylece görkemli olan isimde kalıyor.