TERÖRLE MÜCADELE
Kendi ülkemizde, her geçen gün daha fazla can, göz göre göre bu dünyadan giderken, başka ülkelerin iç işlerine müdahale edip, bir de gözdağı vermek, kime neye faydalı oldu. Ülkemizde gittikçe artan terör saldırıları sonucu, her gün birkaç evde ağıtlar yakılırken, başka ülkelerle sert, tavizsiz arabulucu rolünü üstlenmek, kimseyi kararından vazgeçirmedi. İçimizde kaynayan kazanlar, her gün kaynar sularını etrafa sıçratırken, gözümüzü bambaşka yerlere dikmek çözüm getirmedi.
Üstelik birok insan, ülkenin askeri vesayet dönemi sona erdi diye sevinirken, her gün tutuklanan üst düzey askeri yetkililerin ve askerin genel anlamda yaşadığı çözülmenin ve moral çöküntüsünün terörle mücadeleye nasıl bir ivme getirdiği tartışmalıdır.
Kendi içinde darbe planları ile çalkalanan, haklarındaki davaların biri bitmeden diğeri başlayan, her rütbeden her askeri bir şekilde kapsayan ve başı sonu belirsiz bir davanın içinde yıllardır mücadele veren bir askeriyenin, kendi iç dinamiklerini ne ölçüde kullanacağı ve nasıl kararlı bir tutum sergileyeceğini bilemiyoruz.
Demokratik çözüm önerilerinin gündeme gelip de bu konuda hiç atılmayan adımlar ve her şeyin sözde, belirsiz kalması, kaosa sebep olmuştur. Siyasi ve demokratik Kürt hareketi seçilmiş milletvekilleriyle Meclise gitmeyerek, mücadeleyi siyasi iktidarla sert muhalefet zeminine çekmiştir.
Artık siyasilerin söylemlerinde barışçıl ve demokratik adımlar değil, şiddet ve daha fazla şiddet vardır. Birileri bu ortamın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Her anlamda arada kalmış vaatler ve bir ileri bir geri atılan adımlar ve nereye varacağı bilinmeyen sözler, ortamı yıllar öncesinin korku dolu, olağanüstü hal dönemlerine çekmiştir. Barış sözcüğünün ağızlardan düşmeyen, geçmişte kalmış bir sembol halini alması gündeme gelmiştir.
Kimseler bu dönemde olduğu kadar çok konuşmamış, fakat konuşulanlar da hiç bu kadar boşa gitmemiştir. Her gün her kanalda konuşan yüzlerce insan, hiçbir çözüm getirmemiştir bu sürüp giden teröre.
Suni birlik ve beraberlik türkülerinin, aslında hiç de gerçeği yansıtmadığı, gitgide artan bir ayrışmanın daha çok toplumun beynine kazındığı bir dönemdeyiz. Dünyada söz sahibi olduk övünmeleriyle, kendi ülkemizde bir kısır döngünün içinde kalmış bir haldeyiz. Üstelik birilerinin sözlerini diğerlerine ulaştırmanın, nasıl bir söz sahibi olma olarak görüldüğünü anlamış değilim.
17 Ağustos depreminde ölenleri anma, etkinlikleri yapıldı, bu hafta. Fakat o günden bu güne ne değişti, hangi tedbirler alındı. İstanbul neredeyse nefes alamayacak bir hale gelmiyor mu, ülke geneli bir inşaat alanı halinde değil mi. İşte bunun gibi, terörle mücadele konusunda da son yıllarda gerçekten hiçbir somut adım atılmadı. Ne demokratik, ne de ekonomik olarak, ne de askeri anlamda geçici tedbirler dışında bir ilerleme yok. Üstelik tam da düzelme oldu, hayat normale döndü, artık eski acılar yaşanmıyor derken, terör son hızla devam etmeye başladı.
Şimdi gerçekten mücadelenin nerede olacağını iyi bilerek, nerede nasıl tedbirler alınması gerektiğini bilerek, kafamızı kuma gömmeden ve vatandaşların asıl istediklerini göz önüne alarak ve ciddiye alarak terörle mücadele edilmelidir. Yoksa her gün aynı şehit haberleriyle, her gün canlarını veren onca insanımızın arkasından ağlayarak, yıllarımızı feda ederiz. Ne geleceği güvenle kurabiliriz, ne geçmişin acısını unutabiliriz. Haklılıklarımız, kazanç ve kayıplarımızı değil, bundan sonra kaybetmeyeceklerimizi göz önüne alarak adımlarımızı atmalıyız.