ASKER VE SİYASET
Askerin siyasete karışması savaş gücünü kaybediyor. Ünlü tarihçi Cemal Kutay: 20 ciltlik “ İSTİKLAL VE HÜRRİYET MÜCADELELERİ TARİHİ” isimli eserinde Osmanlı imparatorluğunun gerileme nedenlerini askerin siyasete karışmasına bağlıyor. özellikle yeniçerilerin siyasete karışmaları, padişahları tahttan indirme teşebbüsleri devletin gücünü azaltmış. Birinci Viyana seferine giden ordu üzüm bağlarından kopardıkları üzümlerin dalına parayı çıkın yapar bağlarmış. İkinci Viyana seferine giden ordu ise: Görünüş ve teçhizat yönünden aynı olduğu halde yapısal yönü çok daha farklı imiş. Kendi topraklarından geçen ordunun arkasında hafızaları durduran bir yağma topluluğu varmış. Rastladıkları bütün hayvan sürülerini çobanların ellerinden alıyorlarmış. Artık bağdan üzüm koparan askerler, bu üzümün bedelini çıkın yapıp üzümün dalına asmıyorlarmış. Askerler bazı yerlere nişan koyuyorlar ve terhis oldukları zaman buraya yerleşmeyi düşünüyorlarmış.
Bizim aklımıza da ister istemez: Koskoca Türk ordusunun 30 yıldan beri PKK çetesini temizleyememesinin nedeni, acaba bazı komutanların siyasete bulaşmasından mı kaynaklandığı şüphesi geliyor. Diyebiliriz ki, 1960’dan bu yana ordumuz darbeler yapmış ve üst kademe devamlı bu işlerle meşgul olmuştur. Elinde her türlü imkan olan büyük bir ordu, bu PKK işini daha ziyade yedek subaylara ve bir kaç ay eğitim yapmış erlere yaptırmakta ısrarcı olmuşlardır. Bizim bildiğimiz düzenli bir orduyla bu iş pek yapılamaz. Ordu ancak gerektiği hallerde kuşatmaları yapar, illaki özel timlerle bu çetelerle savaşabilinir. Hafızam beni yanıltmıyorsa: Rahmetli Özal, polislerden özel timler kurup bu işin üzerine gitmişti. Polisler sıfır zaiyatla bazı operasyonlar yapmışlar ve başarılı olmuşlardı. Asker itiraz etti ve bunu önledi. Tahmin ediyorum Türkiye’de işler iyi gidiyor. Jandarma ve polis timleri bu işi bitirecekler. Allahın cc. inayetiyle: Türkiye büyük devlet olma yolunda akılcı ve istikrarlı bir şekilde devam ediyor ve edecek inşallah.
Bu konuyla alakalı iki noktaya da temas etmek istiyorum: 60’lı yılların başlarında: Irak’ta Hz. Peygamber sülalesinden bir kral vardı. İsmini hatırlayamadığım bu değerli insan o dönemde Ürdün kralı Hüseyin’in de ağabeysiydi. Menderes’le bir kardeş gibiydiler. Solcu baas partili bir komutan bu krala bir darbe yaptı. Saddam darbenin ikinci adamıydı. Menderes, orduya Irak’a girmesi için emir verdi, ordu karşı koydu: Bu bir macera olur giremeyiz dediler. Menderes de “ ben bu orduyu yedek subaylarla da idare ederim “ demişti. Menderes’in idamında bu sözün etkisi olduğu söylendi. Sonradan Saddam arkadaşına kahpelik yaptı, onu düşürüp idarenin başına geçti. Ve ilk iş olarak bizim Musul petrollerimizdeki payımızı iptal etti. Irak ordusundan kat kat güçlü olan Türk Ordusu bu hakkımızı savunamadı. Sonradan Kadir Mısıroğlu’nun bir yazısında okumuştum. Uluslar arası akitler tek taraflı iptal edilemezmiş ve bunlar da da zaman aşımı olamıyormuş.
Birinci Ortadoğu savaşında: Baba Bush ile rahmetli Özal çok iyi anlaşıyorlardı. Baba Bush fazla asker zaiyatı vermekten çok endişe ediyordu. Türkiye tarafından da Irak’a bir cephe açılsın istiyordu. Özal bu işe istekliydi. Hatta genel kurmay başkanına: Siz burada ne arıyorsunuz, sınırınızda savaş yapılıyor. Oralara gidin, asker felan kaydırın, bir şeyler öğrenin demişti. Özal, hem Türkmenleri güvenceye almak hem de petrolden kaybedilen haklarımızı geri almak istiyordu. Bunu da bir koyup beş almak şeklinde ifade ediyordu. Amma destek bulamadı ve hakkımız hala alınamadı. İnşallah ta Lozan’dan bize verilen haklarımızı geri alacağız...