YETKİLİLER VE KADER
Yetkililer suçu kerpiç evlerde buluyor. Fakat deprem kuşağına depreme dayanıksız ev yaptıranların, yedi senedir sağlam olmayan evleri yenilemeyen zihniyetin, bu afette can kaybını arttırmada hiç mi etkisi yok? 6.0 şiddetinde bir depremi, sadece sarsıntıyla geçiren yüzlerce ev varken; bu depremde, evleri kumdan kaleler gibi yıkılanların; canları, malları yok olan insanların, sorumluluğu sadece kendisine aittir demek, işin en kolayı olsa gerek.
Yöneticilerin vicdanlarını rahat ettirecek olan nedir? Sorumluluğu başkalarına atmak ve bu ‘o insanların kaderidir’ diye geçiştirmek. Nedir kader? Her şeyi oluruna bırakıp, hiçbir şeyde tedbir almayıp, insanların en güvensiz evlerde, güvencesiz hayatlar sürmesine izin vermek mi? Vatandaşlarının hangi şartlarda yaşadığıyla ilgilenmeyen bir toplumun üyesi olmak mı? Aynı olayda birinin burnu kanamazken diğerinin yaşamının yerle bir olması mı? Bir çocuğun annesini yıkıntılar altında ararken bulamayıp bir köşede mahzun ve çaresiz kalması mı? Bir annenin evinin duvarlarına kendini siper edip bebeğini yaşatma çabası mı kader?
Yoksa sürekli karşılıklı söz düellosuna giren bir iktidar- muhalefet üçgeni ve tekme tokat kavgaya girişen meclis üyelerimizin bu hengamede vatandaşını bir köşede unutması mı kader? Ne yapacakları ile değil de, birbirinin söylemlerini sürekli sert ve dalgacı bir üslupla eleştirenlerin, halkın hangi şartlarda yaşadığını es geçmeleri mi kader?
İhmalkarlığın tüm insanların kanına işlediği ve adeta yaşam biçimi olduğu bir ülkede, yöneticilerin daimi bir ihmalkarlık denizinde kaybolmaları ve bir türlü su yüzüne çıkamamaları kaderin başka bir cilvesi olsa gerek.
Gözümüzün önünde duruveren ve birilerinin değişmezse insanların canına malolabilir dediği bir yanlışı düzeltmek ve kolay bir şekilde düzeltmek mümkünken; konuşmaktan ve başka olayların içinde unutturmaktan başka bir şey yapmayan zihniyetlerin her yeri sardığı bir ortamda, neye güvenebilir ki insan. Olaylar olup bitikten sonra, büyük ekranlarda, acılı yüz ifadeleriyle şefkat eli uzatanlar, öncesinde başka bir ülkenin başka bir boyutunda mı yaşıyorlardı. Uzun yıllara yayılan bir iktidarın, bu yıllarda yapılamayan icraatlarından halen sorumluluk alamaması ve başka sorumlular araması ve birileri olacakları bildirdim derken, yetkisi olup ta bir şey yapmayanların, halen aynı görevlerde duruyor olmaları başka hangi ülkede sözkonusu olabilir sizce?
Görev bilinci ve görevinin gereklerini yerine getirme bilinci olmayan bir toplumda, her kademede aynı aksaklık ve aynı özensizlik işlemeye devam eder. Yönetim zincirinin halkaları arasında büyük bir kopukluğun olduğu, bilimsel ve objektif ölçülerde sağlam adımların atılmadığı bir toplum da her gün, her olayda, bolca üzüntü ve yıkıntıyla karşılaşmaya devam ederiz. Hafızasını bir günde silip geçmişi unutan bireyler haline gelmiş toplumlar da, yakalandıkları her acı tecrübede kendilerini geliştirme ve daha iyiyi inşa etme fırsatı değil, sadece yıkımla karşılaşırlar. Çünkü hiçbir acı ders onların tecrübelerine yeni bir halka eklemez. Her ders bir yıkım, her ders acının tam da düştüğü ve yaktığı yerdir.