İLERİ SÜRÜŞ DEMOKRASİ TEKNİKLERİ
Demokrasiye adeta doyduğumuz, onun beşiğinde tıngır mıngır 8.2 şiddetinde sallandığımız şu günlerde yok gladio‘ydu yok ergenekondu derken başımıza bir de ısıtıp ısıtıp önümüze koydukları temcit pilavından hallice ermeni tasarısı musallat oldu ne yazık ki! Malum bizimkiler yatar yatar yumurta kapıya dayanınca durumu ayağı yanmış tazıya bağlarlar her daim.
Hazır amerikan meclisi sözde tasarıyı kabul etmişken bu aşamada artık Washington‘ın Ankara temsilcisini çağırıp mindere mi oturturuz, olmadı biz Piedra ırmağının kıyısında oturur da zırıl zırıl ağlar mıyız orası Hariciye Nazırlığı‘nın ve de Paulo Coelho‘nun bileceği bir iş. Nitekim bu devirde daha iç işlerini halledememişken bir de dış işlerine soyunup da işi eline yüzüne bulaştıranı evinden arabayla aldırtır, hatta Ümit Yaşar Oğuzcan misali kör kuyularda merdivensiz dolaştırırlar vesselam.
Şu ahval ve şeraite Neyzen Tevfik olsa şimdi ne de güzel mısralar dizerdi ya. Neyseki onu aratmayanı da var. Misal Türk Şiirinin En Büyük Şairi unvanlı Necip Fazıl Kısakürek. Gerçi herkes bilir ama marksist materyalist kesim için Nazım Hikmet ne ise muhafazakar kesim için de Necip Fazıl Kısakürek aynı anlama gelir. O yüzden de Necip ve Fazıl adları pek bir yaygın olmuştur bir dönem bazı mecralarda. Bu iş bir zamanların nüfus kütük modası Deniz, Devrim, Özgür işine benzer.
Keza Necip Fazıl günün birinde bir kumarhane baskınında yakalanır. Tutuklarlar Necip Fazıl ‘ı. Tutuklu yargılanırken duruşma günü gelir hakim karşısına çıkarılır. Saçı sakalı tutuklu kaldığı sürede birbirine karışmıştır. Hakim bakar ona şöyle bir, sonra da “hayrola Necip Fazıl saç sakal karışmış sende, maymuna dönmüşsün bu ne hal” deyince, Necip Fazıl Kısakürek yüzünü duvara çevirip “bak bu kez de duvara döndüm” deyiverir. Parlak zekası ile resmen hakime aleni şekilde maymun demiştir. Üstelik kendi babası bizzat Kadıköy hakimliği yapmıştır vakti zamanında.
Aynı Necip Fazıl ‘ın çenesi durmaz yine bir başka gün. Öyle ya koskoca hakime bile maymun iması yapan adamın dilinin düsturundan sual olunmaz. Bir başka yazara sinirlenip onu en zayıf yerinden yani kaleminden vurur. Adamcağız hakaret davası açar. Hakim sorar Necip Fazıl Kısakürek‘e “bu adama kalemini al, münasip bir yerine koy demişsin, doğru mu diye?”. Necip Fazıl bir adama bakar, sonra da hakime “ben kalemi için münasip yer olarak gömlek iç cebini uygun görmüştüm ama eğer bildiği daha münasip bir yeri varsa oraya da olur” deyiverir.
Yani şu dahili ve harici bedhahların cirit attığı, Mustafa Kemal ‘ in sarhoş kafayla rakı masasında kurduğunu iddia ettikleri cumhuriyeti ayık kafa ile dahi yönetmeyi beceremedikleri, içinde bulunduğumuz rezaleti ileri demokrasi göstergesi diye tanımlayanların sözde ülke yönettiği, vatandaşın gölge etmelerinden ziyade başkaca da bir ihsan istemediği, yüzümüzün muasır medeniyet yerine olmadık duvarlara döndürülüp ülkece maymun olunan bir ülkede insana acaba Necip Fazıl‘dan hallice kafasının atması akabinde başkaca ne söylemek düşer?
Gerçi hep suskunuz ama belli ki Mevlana‘nın da dediği gibi o suskunluğumuz belli ki asaletimizdendir, elbet her söze verecek bir cevabımız bulunur fakat önce biz bir söylenene bakarız laf mı diye, sonra söyleyene bakarız acaba adam mı diye. Demokrasinin ileri olanına gelince ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, bizim onu beklediğimiz kadar.