GÜZEL ÜLKEM
Ülkemizde gündem adeta ışık hızıyla değişiyor. Aslında aynı şeylerin etrafında dönen gelişmeler yaşanırken, her gün farklı bir açılımla karşı karşıya kalıyoruz. Bahsettiğim demokratik açılımlar değil elbette. Yetki açılımları, yorum açılımları, fikirlerin dur durak bilmeyen çarpışması.
Kurumlar yetkilerini ve sınırlarını şaşırıyor. Kim neyi neden yaptığını ve neyi doğru yaptığını bilemeyecek durumda. Fizik yasalarını alt üst eden bir etki- tepki prensibi içinde savrulan hayatlar var etrafımızda. Bir saat içinde güçler dengesi el değiştiriyor, bir gün içinde bir hayat ilk sayfalardan son sayfalara sürükleniyor. Yüzümüze başka konuşanlar, fikirlerini başka türlü beyan ediyorlar. Kimin ne düşündüğü ve ne için öyle düşündüğü belirsiz.
Bir yanda sürekli birbirini karalamaya çalışan iktidar- muhalefet üçgeni; bir yanda süregiden güçler çarpışması ve ortada kalmış bir çoğunluk. Bu çoğunluğun, aş-iş derdi, güvencesiz hayatları, ulaşamadığı istikrarlı yaşamı ise gündemin son sıralarını işgal ediyor. İki arada bir derede sessizce bitirilen anlaşmalar, seslerini çıkaranların günlerdir sokaklarda yok sayıldığı eylemleri gitgide etkisini yitiriyor. Ülkedeki her şeyin ve her olayın bağlantılı olduğu tek bir zincir var artık. Her türlü olumsuzluk, her türlü çözümsüzlük bu zincirin halkalarında saklı. Kelebek etkisi gibi, nereye dokunursa bir el, o zincirin bir halkası eline dolaşıyor ve bir daha çözülmüyor. Kim karanlık bir köşede saklanmış, delikteki toprağı çubukla yerinden oynatırsa, oynatan da yerinden oynatılan da alaşağı ediliyor.
Bu günlerde ülkede, hem büyük bir gürültü, hem de büyük bir sessizlik var. Herkes başdöndürücü bir hızla değişen gündemi, hayatları, her köşeden fırlayan şüpheli bomba misali bilgi ve belgeleri izlerken bir yorum yapıp, gürültülü konuşmaların içinde duyulmayan seslerle konuşuyor. Fakat akşam olup da el ayak çekilince, herkes evindeki televizyonu açıp, haftalık dizi filmlerindeki entrikalara kafa yoruyor. Gün içinde ne varsa unutup gidiyor. Kim kimi yakalamış, kim nerede ne yapmış, kim evlenip, kim boşanmış daha ilgi çekici ve gerçek geliyor insanlara. Nasılsa gerçek hayat onların hiç değiştiremeyeceği ve müdahale edemeyeceği bir hızla dönüp duruyorsa ve yaşananlar umutlarını her geçen gün azaltıyorsa diziler daha gerçek ve daha anlaşılır olmuyor mu? Biri beyaz camın ardında, diğeri canlı canlı yaşanan hayatlar arasında artık pek bir fark yok gibi gözüküyor. Üstelik filmlerdeki senaryolar, gündelik hayatlarının içindeki sıradan insanların hayatlarına, daha yakın ve daha az yorucu değil mi? Gerçek hayattaki, artık anlayamadıkları olaylar zincirini, daha fazla takip edip, kafa yormanın bir anlamı olmasa gerek. Nasılsa birileri onlar için düşünüyor, nasılsa birileri gereken yerde gereken müdahaleyi yapıyor.
Bu ülkenin insanları hiç bu kadar az şaşırmamıştı bu güne dek. Eskiden olaylar merak uyandırır, üzerinde düşündürür, çözüm bulmak için insanlar telaşlanırdı. Şimdilerde ise, öylesine bir vurdumduymazlık ve öylesine bir az şaşırma hali var ki, sanki insani duygular çekilip elimizden alınmış ve hissiz oluvermişiz. Sanki herkes görmez, duymaz, bilmez oluvermiş. Sanki uyuyan güzelin ülkesindeki cadı herkese bir iğne batırıp ayakta uyumaya bırakmış da, iyi peri gelip de o büyüyü bir türlü bozamıyor.
Ülkem! Destanlar yazmış kahramanların ülkesi, çağlar değiştirmiş, medeniyetler kurmuş insanların ülkesi, başkaldırıp, isyan etmiş, bağımsızlık için el ele vermiş, meydan okuyanlar ülkesi! Şimdilerde hissiz, tasasız, dertsiz; uyuyan güzellerin ülkesi.