Ergün Taşçı hemşehrileriyle buluştu
Sözlerine, ‘Toplantıya katılan hemşehrilerimi ilgilerinden dolayı kutluyor, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum’ diyerek başlayan Taşcı, ‘Mesudiyeli hemşehrilerimin ve bilhassa vakfınızın düzenlemiş olduğu bu türden toplantı ve tartışma programlarında farklı anlayıştan, ideolojiden, siyaset kültüründen gelen arkadaşlarımızın bir araya gelmiş olması ve fikirlerini rahatlıkla söyleyebildikleri bir ortamın oluşturulmuş olması beni ayrıca mutlu ediyor. Sizin bu demokratik duruşunuzu ve anlayışınızı her yerde söylüyor ve anlatıyorum. Türkiye’nin gerçek yüzünü yansıtıyor olmanızdan dolayı sizleri bir kez daha tebrik ediyorum. Bu demokratik anlayışı her alanda yaygın hale getirmek her birimizin öncelikli vazifesi olmalıdır.’ dedi.
(Sayfa 1’den devam)
‘Türkiye, tarihi bir süreci yaşayarak 16 Nisan günü yeni Anayasa değişikliği hususunda kabul veya ret şeklinde bir irade beyanında bulunacak.’ diyerek sözlerine devam eden Ergün Taşcı, ‘Beni bu toplantıya davet eden vakfımızın yöneticilerine bu vesileyle çok teşekkür ediyor, bu tarihi sürecin içerisinde yasamanın bir üyesi olarak bulunmam sebebiyle, hem teorik hem de tecrübeye dayalı bazı hususları dikkatinize sunmak istiyorum.
Değerli hemşehrilerim, öncelikle şunu belirtmek isterim ki, herhangi bir siyasal amaç için propaganda yapmak üzere burada değiliz. Amacımız bu değişikliğin ülkemiz ve milletimiz için neden elzem olduğunu, niye böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu sizlere anlatmak, sorularınızı cevaplandırmak ve bu referandumda evet kullanma hususunda zihinlerinizi meşgul eden konuları bertaraf için buradayız.’ ifadelerini kullandı.
Milletvekili Ergün Taşcı’ın konuşmasının satırbaşları şöyle,
Bu Bir Anayasa
Reformudur
Her şeyden önce şunu ifade edeyim ki, biz bir Anayasa reformu yapıyoruz. Daha doğrusu reformlar zincirinin ilk halkasını oluşturuyoruz. Bu reform, milletimiz tarafından kabul görürse devamı hızla gelecek ve biz, geleceğimiz için, çocuklarımız için, milletimiz için çok önemli bir adım atmış olacağız. Değişiklik yapılmış olan bu Anayasa metni elbette ki ilahi bir metin değildir. Mutlaka eksiklikleri, aksaklıkları olacaktır. Değişikliğin kabulünden sonra başta ‘Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Meclis İç Tüzüğü’ olmak üzere bir çok mevzuatta değişiklik yapılacak, eksik olan ve aksayan yönler yeni düzenlemelerle hızla bertaraf edilecektir.
Mevcut Parlamenter Sistemin Damarları Tıkanmıştır
Sandığa gitmeden önce biz milletimize diyoruz ki, mevcut parlamenter sistem tıkanmıştır, artık damarlarındaki kan dolaşımı durma noktasına gelmiştir. Bu sistemin kronikleşmiş sorunları vardır. Bu sistemde vesayet ne zaman bitti desek, yeniden üretilmiştir. Çift başlılık krizleri hiç bitmemiş, siyaset her daim belirsizliğe sürüklenmiştir.
40 Yıldır Kronik Rahatsızlığı Olan Bir Hasta İle
Uğraşıyoruz
Diyorlar ki işte bizim 150 yıllık bir parlamenter sistem tecrübemiz var bundan nasıl vazgeçeriz? Bu soruyu soranlara soruyla cevap vermek isterim, yüzü aşkın yıl tercih ettiğimiz bu yönetim sistemi Türkiye’de başarılı olmuş mudur? Olmadı. Olamaz. Çünkü bu parlamenter sistem demokratik bir sistem olarak dizayn edilmedi. Her defasında vesayeti yeniden üretecek şekilde kurgulandı. Bakınız, size örnek vereyim. Mevcut durumun demokratik olmadığını, her defasından millet iradesinin hiçe sayıldığını, vesayeti ve cuntayı her defasında oyunun içerisinde tuttuğunu beraber tespit edelim.
1950 öncesini bir tarafa bırakıyorum. Esasen, 150 yıllık tecrübemiz var diyenler 1950 öncesini de hesaba katıyorlar ki tam da yalan ve yanıltma üzerine kurulu bir söylem. İçimizden her hangi biri çıkabilir mi ki, Meşrutiyet’ten 1950’ye kadar olan dönemde bu ülke demokratik bir parlamenter sistemle yönetilmiştir diyebilsin.
Gelelim 1950’den sonrasına, bu dönemde ‘Yeter söz milletindir.’ diyen bir parti var. Milletten ilkinde % 53, ikincisinde % 57 oy almış bir parti. Bu partinin lideri. Aydın’lı bir çiftçinin oğlu. İstiklal Madalyası almış bir gazi. Milli, muhafazakar bir siyasetçi. 10 yıllık iktidarında milletin teveccühünü kazanmış, ülkeye sanayiden tarıma, finanstan şehirleşmeye bir çok konuda çağ atlatmış bir siyasetçi. Peki ne oluyor? Vesayet bakıyor ki, böyle giderse Adnan Menderes hep hükümette kalacak. O zaman ne yapalım? Kapalı kapılar ardında bir senaryo yazalım. Bu senaryoyu, kanı deli geçlere oynatalım, milletin hassasiyetlerini kaşıyalım, olsun bitsin. Olmadı mı? Oldu. Menderes’in tüm emekleri zayi edildi, ülke karanlığa gömüldü. Ve Türkiye siyaset tarihinin en çok oy almış partisi kapatıldı, bakanları ve başbakanı idam edildi.
Daha neler neler! 12 Mart 1971 Muhtırası, Güneş Motel (11’ler) Pazarlığı, 115 turda seçilemeyen cumhurbaşkanı, atanamayan MGK başkanı, 12 Eylül 1980 ihtilali, 28 Şubat Muhtırası. Değerli hemşerilerim, bu demokratik dediğimiz sistem içerisinde bu ülkede, her 10 yılda bir ihtilal, onlarca siyasi ve ekonomik kriz oldu. Hükümetlerin ortalama ömrü 17 ay oldu. Ortalama 3 buçuk yılda bir genel seçim oldu. Şimdi soruyorum, bu mudur demokratik olan parlamenter sistem? Hiç kimse ‘işte o zaman şöyleydi de böyle oldu’ diyerek topu taca atmasın. Onca başımıza gelen antidemokratik eylemlerin baş müsebbibi mevcut yönetim sistemimizdir.
Tüm bunların içerisinde en dikkat çekici olanı da yine bu sistemin ürettiği çift başlılık krizleridir. İsmet İnönü ile Recep Peker arasında, Fahri Korutürk ile Süleyman Demirel arasında, Turgut Özal ile Süleyman Demirel arasında, Süleyman Demirel ile Tansu Çiller arasında, Ahmet Necdet Sezer ile Bülent Ecevit arasında onlarca çift başlılık krizleri yaşadık. Ne oldu bu krizlerde? Ne olduysa ülkenin kazanımlarına, ekonomisine, milletine ve geleceğine oldu.
Son 15 Yılda Tek Başına
İktidar Olmasaydı Kim Bilir Daha Neler Olurdu
Şimdi diyorlar ki, 15 yılda neyi değiştiremediniz size kim engel oldu? Bu söylem de tam bir demagoji. Zihin bulandırma. Bu hükümetin neleri millet iradesine göre yapamadığı pekala ortada. Hadi onu bir tarafa bırakalım. Bu 15 yılda ferasetli bir lider olmasaydı, tek başına iktidar olmasaydı. Hükümet içerisinde uyum olmasaydı. Yukarıdaki vesayet ve cunta işleri başımıza gelir miydi? Gelmez miydi?
Sevgili hemşehrilerim, 15 yıl içerisinde bizim bildiğimiz bilmediğimiz onlarca sorun çıktı karşımıza. 15 yıl içerisinde bu hükümet tam bir hukuk terörü olan 367 krizini yaşadı mı? 27 Nisan e-Muhtırasını yaşadı mı? Cumhuriyet tarihinin en kanlı, en kalleş darbe kalkışmasını yaşadı mı? Kendi içerisinde çift başlılık krizleri yaşadı mı? Evet.
Millet Artık Tek Adama Değil, Kendi Adamına Yetki Verecektir
Bu düzenlemenin karşısında duranlar, hep istisna durumlardan yola çıkarak, eksik ve yanıltıcı bilgi vererek zihinleri bulandırma yolunu tercih ediyorlar. Tartışmayı sürekli sığ sulara çekmeye çalışıyorlar. Ne diyorlar, bu sistemle tek adam olacak, otoriter olacak. Tam bir algı mühendisliği yapıyorlar. Allah aşkına, yasamanın onca denetleme yetkisi, yargının tüm yolları açıkken otoriteden bahsedilebilir mi? Beş yıllık otorite olabilir mi? Az önce genç arkadaşımız da sordu, eğer bir cumhurbaşkanı çıkar da eşini cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atarsa ne olacak diye. Ben de kendisine sormak isterim böyle bir cumhurbaşkanına bir daha oy verir misin? Hangi siyasi bunu göze alabilir ki. Bu çok istisna bir durumdur. Önemli olan bu istisnalar bile vuku bulduğunda önerilen bu sistemde bunu bertaraf etme imkanı var mıdır? Yok mudur? Buna bakmak gerekir. Bahsettiğim büyük resimlerden biri de budur işte. Böyle bir durumda, yasamanın, yargının harekete geçmeyeceğini düşünsek bile, her şeyin üstünde sizin iradeniz vardır. 15 Temmuz’da demokrasine, iradesine bu kadar sahip çıkan bir millet zannediyor musunuz ki, bir otoriteye ya da tek adama izin verecektir. Herkes şunu iyi bilmelidir ki, millet artık tek adama değil, kendi adamına yetki verecektir. Millet bu sistemde, yan hakemlikten orta hakemliğe terfi etmiştir. Karar verecek, hükmü koyacak olan artık sizlersiniz. Artık hiç kimse millet iradesine karşı bir tutum sergileyemez. Onca yıl sizin iradenize karşı duranlara 16 Nisan’da kırmız kart gösterecek, oyundan atacaksınız kıymetli hemşehrilerim.
Bırakalım artık bu sığ sularda yüzmeyi, fotoğrafın büyüğüne bakalım. Etrafımız ateş çemberi. PKK, PYD-YPG, DEAŞ, FETÖ, Kripto, Irak ve Suriye savaşları. Hepsi birden Türkiye’nin ayağına nasıl pranga vururuz, nasıl bu necip milleti muasır medeniyetlerin altında tutarız onun derdindeler.
Bu Araba Artık Yükü Taşıyamaz Hale Gelmiştir
O halde biz tam bağımsızlık için çektiğimiz bu sancılara nasıl son vereceğiz, bunun yollarını arayacağız. 2007 yılında cumhurbaşkanını halkın seçmesi ile birlikte başkanlık sistemi tartışmaları yeni bir boyut kazanmış, sistem değişmiş ve yarı başkanlık sistemine yaklaşmıştır. Mevcut durumda 1982 Anayasası’nın cumhurbaşkanına verdiği yetkiler parlamenter sistemin sınırını aşmıştır. Yeni durumda seçilmiş ve çifte meşruiyete sahip iki organ meydana gelmiş ve çift başlılık artık çok daha keskinleşmiştir. Artık bu arabaya içindekiler sığmamaktadır. Bu arabanın değiştirilme vakti gelmiştir.
Aceleyle Yapılmış Değil, Geç Kalınmış bir Değişikliktir
Bu sistem arızasının 40 yıldır yaşandığını çok iyi bildikleri halde ‘bu aceleyle yapıldı, oldu bittiye getirildi’ diyenler de hiç eksik olmuyor. Bilakis, bu değişiklik aceleyle yapılmış değil, geç kalınmış bir değişikliktir. Seçim beyannamelerinde, parti programlarında bu anayasayı değiştirmeyi vadetmeyen bir parti var mı? sormak isterim. Hepsi bu millete bu anayasayı değiştirmek için söz verdi. Ama hadi gelin değiştirelim deyince yan çizdiler.
Bilhassa 15 Temmuz sonrası, sayın Devlet Bahçeli ve MHP’li kardeşlerimiz devletimizin bekası konusunda büyük bir feraset göstererek bize destek oldular. Biz de bir araya gelerek, ‘mevcut sistemin ne durumda olduğu ortada, bize bu güne kadar ne sıkıntılar çektirdiği de ortada. Bu sistem artık revizyon yapılamaz haldedir. O halde dünyada uygulanan ikinci bir demokratik sistem vardır ve hem bizim siyasi kültürümüze daha uygundur’ diyerek bu yola girdik.
Egemenlik Milletimizin Bağrında Hep Bir Özlem Olarak Kalmıştır
Kıymetli hazirun, önerilen hükümet sistemi değişikliği Türkiye’de halkımızın yıllardan beri süre gelen demokrasi mücadelesinin neticesidir. Milletimiz bu güne kadar ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünün pratiğini hiç yaşayamamış, egemenlik milletimizin bağrında hep bir özlem olarak kalmıştır.
Artık Her Şey Millet İradesine Göre Şekillenecek
Bu değişiklikle artık; sistemin tüm organları millet iradesine göre şekillenecek, millet iradesinden daha güçlü bir kuvvet olmayacak, hükümeti seçme yetkisi doğrudan millete ait olacak, güvenoyunun kaynağı doğrudan millet olacak, siyasete dinamizm ve değişiklik getirecek, cumhurbaşkanının hem siyasi hem de cezai sorumluluğu olacak, yasamanın yürütme üzerindeki etkinliği artacak, kanun teklif etme yetkisi sadece yasamaya ait olacaktır.
Aynı zamanda, çift başlılık, cunta ve vesayet krizleri son bulacak, ekonomik ve siyasi istikrar sağlayacak, vesayet ve cunta eylemlerini engelleyecek, daha hızlı ve etkin bürokrasi sağlayacak, yargı bağımsız ve tarafsız olacak, yargı birliği sağlayacak, seçme ve seçilme yaşı eşit olacaktır.
Değerli hemşehrilerim son olarak ifade etmek isterim ki, biz bugün yeni bir şey icat etmiyoruz, ama aynı zamanda özgün bir yönetim sistemi tesis etmeye çalışıyoruz. Bize özgü, milletimiz kabullerine, retlerine, anlayışına, siyasi kültürüne özgü bir şey yapıyoruz.
Sizlere cenneti vadetmiyoruz. Ama sizi temin ederim ki, bu değişiklik mevcut durumdan daha demokratik, daha uzlaşıcı, daha merkeziyetçi, daha milli iradeci ve kat ve kat daha iyidir.
Bugün dünya siyasetinde bir yönetenler bir de yönetilenler vardır. Yönetenler, yönetilenlerin ülkesinde, gerektiğinde millet iradesini yok sayacak bir yapı oluştururlar ki, o ülkede kaos eksik olmasın, ekonomi hep vurgun yesin, sömürge hep sürsün. Yani bugün dünyaya yön veren devletlerin, farklı isimlerle anılsa da, yönetim sistemi başkanlık sistemine dayanmaktadır. Bu bir tesadüf değildir. Unutmayınız, tarih bu günleri ‘Türkiye’nin Tam Bağımsızlık Mücadelesi’ diye yazacaktır.