Haftanın Röportajı ... Fatso Başkanı Karataş: "Fiyat 20 Tl. olacak diyenler şimdi caddede gezemiyor"

Z. E: Size göre Fatsa nasıl bir süreçten geçiyor?
T. K: Fatsa sanayi alanında gelişme halindedir. Fatsa’nın zaten böyle bir potansiyeli var. Eğer hedefler tutturulursa daha rahat bir ekonomiye kavuşmamız kaçınılmazdır. Fatsa bu anlamda tohumu ekmiştir. Bunun dallanıp budaklanması da bir süreçtir. Şu anda bu süreci yaşıyoruz. Allah’ın izniyle ben tohumun tuttuğuna inanıyorum.
Z. E: Size göre Fatsa nasıl bir süreçten geçiyor?
T. K: Fatsa sanayi alanında gelişme halindedir. Fatsa’nın zaten böyle bir potansiyeli var. Eğer hedefler tutturulursa daha rahat bir ekonomiye kavuşmamız kaçınılmazdır. Fatsa bu anlamda tohumu ekmiştir. Bunun dallanıp budaklanması da bir süreçtir. Şu anda bu süreci yaşıyoruz. Allah’ın izniyle ben tohumun tuttuğuna inanıyorum.
“BİR KADININ BİR KOCASI OLUR”
Z. E: Fındıkta yaşananlara ne diyeceksiniz? Özellikle odalar yıllardır; ‘İhtiyacınız kadar pazara fındık indirin. Fiyat yükselecek.’ dediler. Bu sezon da öyle oldu. Buna uyan birçok üretici fındığını bekletti. Fakat rakamlar yükselme yerine hızla düşüş gösterdi. Bu işte bir terslik yok mu?
T. K: Özellikle sezon başında gazeteci arkadaşlar benimle röportaj yapmak istediler. Ben onlara bu konuda beyanat vermeyeceğimi söyledim. Bunu yapmak istemediğimden dolayı değil… Biraz ağır bir ifade olacak ama bu bir gerçektir. “Bir kadının bir kocası olur.” Fındığın bir tane kocası yok. Ordu ayrı konuşuyor, Giresun ayrı konuşuyor, Trabzon ve Düzce apayrı konuşuyor. Bu da yetmez gibi ilçeler farklı konuşuyor. Ayrıca ilçelerde oda başkanları da ayrı konuşuyor. Bu kadar bilgi kirliliğinin olduğu bir yerde sonuç alamazsınız. Herkes bilinçten yoksun olarak konuşuyor. Sorun da burada yatıyor zaten… Hava iki gün soğuk gidiyor, “fındık düşer.” deniyor. Başkanın biri böyle konuşurken, bir diğeri havalar iki gün iyi gittiğinde “fındık fiyatı yükselir” diyor.
“BİLİNÇSİZ AÇIKLAMALARLA İNSANLARI KANDIRDILAR”
Uzun süredir çok ciddi anlamda kavram kargaşası var. Bütün bunları kendi fındığını 13 buçuktan satmış biri olarak konuşuyorum. Bakıyorum; kurumun başındakiler özellikle de sezon başında öyle rakamlar ifade ediyorlar ki; doğmamış çocuğa don biçmek gibi ifadelerle kamuya açıklama yapıyorlar. “Fındık yükselecek, 20 TL olacak.” dediler. Bunu neye göre söylüyorsun? Zaten öyle bir durum olsa fındığın 20 TL olacağını önceden gören biri, bütün sezon fındık alır. Bu açıklamayı yapan oda başkanı ya da kurumların başındakiler büyük bir ihtimalle de fındığını satmıştır. İnsanları kandırdılar. Neye göre kandırdılar? Fındığın 20 TL olması demek, karşılığında 7 Dolarlık bir rakam demektir. Sonuçta bu ürün son iki yıldır ortaya çıkmış değildir. Yıllardan bu yana bu ülkenin bir ihracat girdisidir. Fındık hiç hayatı boyunca 7 Dolar olmuş mu? Öncelikle buna bakmak lazımdır. Bırakın 7 Doları, hiç 6 Dolar olmuş mu? En iyi olduğu zaman 2 buçuk-3 Dolar seviyesinde olmuş… Fındığın 20 TL olması afakî bir durum olmuştur. Ama ne yazık ki insanlar bu afakî durumu kullanarak popülist politika izliyorlar. Bir başkan çıkıyor; “Fındık 20 TL olacak” diyor. Bu kez üretici de “Fiyat 20 TL olacakmış” diye beklenti içine giriyor. Bu açıklamayı yapan başkan, üreticinin hakkını savunduğunu zannediyor. Bu, üreticinin hakkını savunmak değildir. Bu, popülist bir politika izlemektir. Amaç bu sayede kendine toplumda bir yer kazanmaktır. Böyle bir şey olabilir mi? Çok açık söylüyorum: Bu anlamda kimse fındığın ne olacağını bilemez. Çok açık ve net… Çünkü tamamen arz-talep dengesiyle oluşan piyasa koşulları var. Bu kurala göre eğer arz yeterli değilse fiyatlar yükselir. Fazlaysa da düşer. Ekonominin doğal yapısı budur ve zaten bunu gerektirir.
“ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARA SUSMAK DÜŞER”
Z. E: Fındıktaki karmaşıklığı önlemek adına neler yapılabilir?
T. K: Fındık için kesinlikle bir emniyet sübabına ihtiyaç vardır. Ben bunu defalarca söyledim. Bu anlamda fındığın iki sahibi var. Bunun biri ziraat odası, diğeri borsa… Ziraat odasının amacı ürünün rekolte bazında takibini yapmakla birlikte kalitesini artırmak, borsanın amacıysa pazar bulunmasını sağlamaktır. Fakat bu iki odanın dışında üçüncü şahıslar ya da kurumlar bu noktada bilgi paylaşmaya ve söz sahibi olmaya yetkili değildir. Bunu açık yüreklilikle söylemek lazım… Ayrıca farklı farklı konuşmamak lazım… Sadece sözünü ettiğim bu iki kurum konuşabilir. Çünkü biri üreticinin, diğeri sanayicinin temsilcisidir. Buna rağmen çok kişi konuşuyor. Doğru birdir, iki değil… Ama diyelim ki rekolte konusunda Ünye, Fatsa farklı konuşuyor, Ordu daha farklı konuşuyor. Bu kavram kargaşası ve bilgi kirliliği ortaya çıkınca da fiyat düşüyor. Fındığın 20 ya da 22 TL olacağını söyleyenler tamamen insanları kandırıyor.
“STEND TAKIP HASTAYI MASADAN KALDIRMALIYIZ”
Z. E: Piyasadaki dengeleri kim ya da kimler sağlayabilir?
T. K: Fındığı tüccara satmakla, emanete vermek aynı şey aslında… Emanete verdiğinde tüccar da fabrikaya emanete, fabrikacı da ihracatçıya aynı şekilde veriyor. Üretici fındığının satılmadığını düşünürken çikolatasını yemeye başlıyor. Yediğimiz çikolatadaki fındık senin fındığın hâlbuki… Arada olan biteni iyi kavramak lazım… Dolayısıyla fındığı emanete verdiğinde zaten satmış oluyorsun. Kaldı ki bütün bunlar geçici çözümler… Az önce sözünü ettiğim gibi kalıcı çözüm, bir emniyet sübabının olmasıdır. Devletin bu işin bir tarafında olması gerekir. Fındık çok olduğunda arz fazlasıyla oluşacak fiyatın dengelenmesi veya az olduğunda çok fahiş fiyatlara çıkmaması için bir sistem oluşturulmalıdır. Bunları yapacak bir kuruma acilen ihtiyaç vardır. Bu imkânın olmamasından kaynaklanan sorunları ve sıkıntıları net olarak bu sene yaşadık ve gördük. Bir zamanlar Fiskobirlik ve TMO bu işi üstlenmişti. Fiskobirlik için doğru yönetilmedi mi dersiniz, yanlış yaptı mı dersiniz, yetersiz kaldı mı dersiniz. Ne derseniz deyin. Bu tür kurumları stend takıp hasta halinden kurtarmak ve bir şekilde masadan kaldırmak lazım. Çünkü biliyoruz ki; bu hasta bize lazım… Emniyet sübobu noktasında Fiskobirlik’in ayağa kaldırılması ya da onun yerine aynı görevi üstlenecek bir sistemin getirilmesi şarttır. Bunun adı Fiskobirliktir, TMO’dur, Lisanslı Depoculuktur veya x bir kuruluştur. Türkiye’nin tarım ürününde en fazla ihracat yapan ürününden bahsediyoruz. Yaklaşık 3 milyar dolarlık bir hacimden söz ediyoruz. Dolayısıyla burada devlet mutlaka olmalı… Şu anda bu işi en iyi yapacak kurumun Fiskobirlik olduğunu düşünüyorum. Kuruluş gayesinin ne olduğunu bilerek bunu söylüyorum. Bu anlamda koşacak duruma gelemese bile, en azından yürüyecek hale getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zaten bu dediğim hadise olsaydı, bu gün bunları konuşuyor olmazdık.
“SİYASİLERİMİZ BAŞBAKANA FINDIĞI DOĞRU ANLATMADILAR”
Z. E: Fındığın olduğu bölgelerdeki milletvekillerinin meclise ya da hükümete konuyu sağlıklı ilettiklerini düşünüyor musunuz?
T. K: Bir hasta doktora kendisini doğru ifade ederse, teşhis ve tedavisi o oranda sağlıklı olacaktır. Bu noktada sadece bu döneme mal etmek istemiyorum ama önceden beri süregelen süreçle birlikte dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a bu konunun doğru iletilmediği görüşündeyim. Eğer doğru iletilmiş olsaydı, bu gün bu durumlara gelmez ve bunları konuşuyor olmazdık. Bazıları siyasi çıkar uğruna Fiskobirliği devreden çıkarmasaydı, karşısına almasaydı geldiğimiz nokta böyle olmayacaktı. Hasta kendini doğru ifade edebilseydi, doktor da ona göre bir tedavi uygular ve hasta ayağa kaldırılırdı. Ama doktora yanlış bilgi iletildiğini düşünüyorum.
“ALLAH BİR GÜN BUNUN HESABINI SORAR”
Z. E: Yerli yersiz açıklamalar yapanlar için ne söyleyeceksiniz?
T. K: Ben fındığın uzmanı bir insan değilim. Bunu bilen biri olsam zaten malımı mülkümü satar fındık alımına başlarım. Kimse fındığın ineceğini veya çıkacağını söyleyemez. Söylerse yalan konuşur. Fındığın 20 TL olacağını söyleyenler bu gün caddede dolaşamıyor. Hava şartları fındık üretimini ve fiyatını etkilediğine göre kimse bu konuda olmayan fiyatları söyleyemez. Biliyorsunuz; sanırım 2014’te don oluncaya kadar 6TL olan fındık, dondan sonra 10 TL’ye çıktı. Bu tamamen Rabbimin takdir-i ilahisidir. Allah’ın işine karışılmaz. Hiç kimsenin topa girmesine gerek yok. O yüzden fiyat açıklayıp da kendini kahraman ilan etmeye çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Bunu yapanlar bak şimdi caddede gezemiyorlar. Vatandaşın emeğine, üreticinin alın terine mal olan bir ürün için, kulağa hoş gelenleri söyleyip insanları hayal kırıklığına uğratmak hakka girmektir. Allah da bunun hesabını bir gün sorar.
“CANIM CENNET İSTİYOR AMA GÜNAHLARIM BIRAKMIYOR”
Z. E: Fatsa Ticaret Odası’nı kültürel, sanatsal, sportif ve sosyal faaliyetlerin içinde çok fazla göremiyoruz. Bu alanlarda da odanızın aktif olarak rol alması gerekmez mi? Her şey sadece ekonomi ve para mı?
T. K: Ticaret odası olarak Fatsa’ya sosyal, kültürel ve sanatsal anlamda katkı sağlamak noktasında kendimizce özeleştiri yapıyoruz. Eğer bir ilçe veya bölge kültürüyle, sanatıyla, sporuyla, benzer alanlardaki faaliyetleriyle gelişecekse bunu sadece ticaret ve sanayisiyle yapamayacaktır. Tabi ki; Fatsa Ticaret Odası tüm bu saydığım alanların içinde olması lazımdır. Bunda hemfikirim. Ne demişler; gönlüm cennet istiyor ama günahlarım elvermiyor. Dolayısıyla bütün bunları yapmak ve bu konularda öncü olabilmek tamamen imkânla orantılı bir şey… Sadece parayı, ticareti, faizi, bankayı konuşmanın dışında bu tür konularla da konuşmayı ve faaliyet göstermeyi istemez miyim? Elbette isterim. Yerine göre tiyatral veya sanatsal bir çalışmaya destek olmayı, onun içinde yer almayı tabi ki isteriz. Biz asli görevlerimizi yapmakta dahi zorlanırken diğer bir düşünceye ve faaliyet alanına destek verdiğimiz zaman işin içinden hiç çıkamayız. Aynı anda her yerde olmak istersen, her şeyi riske edersin. Buna rağmen hasbelkader elimizden gelen desteği sağlamaya çalışıyoruz. Tam istediğimiz manada olmasa da… Kesinlikle bu tür çalışmalara en üst düzeyde destek vermek istiyoruz ama imkânlarımız dâhilinde kimseye “hayır” demeden verebildiğimizi vermeye çalışıyoruz. Mesela bir bilgi yarışması olduğunda biz bunun finansmanını zaten karşılıyoruz. Buna benzer çok örnekler var. Aslında çok şey yapmak istiyoruz. Ancak biz şu anda borçları olan ve ödeme yapmak zorunda olan bir kurumuz. Ki bu hizmet binasını hesaplı bir şekilde giderek Fatsa’ya kazandırdık. Sonuçta biz 17000 üyesi olan bir kurumuz. İnsanlar bize aidat ödeyebilmek için evindeki rızkından, çocuğunun okul harçlığından kısmak zorunda kalıyor. Bu kadar hassas bir süreçte bize verilen aidatı kırk değil, yüz kırk defa düşünüp harcamam gerekiyor. Çünkü bu para bizim değil… Musluğu sonuna kadar açmıyor, damla damla kullanıyoruz. Ama sözünü ettiğiniz konuyu bir özeleştiri olarak kabul ediyor ve alıyorum.
“AHMET’İ SEVMESEN BİLE DÜŞÜNCESİNİ SEVECEKSİN”
Z. E: Bu güzel röportaj için size çok teşekkür ediyorum. Son olarak genel bir değerlendirme alabilir miyiz?
T. K: Fatsa’da herkes Fatsa’nın geleceği ve güzelliği için çalışıyor. Bu samimiyetin herkeste olduğuna inanıyorum. Ama bunu sadece kurumlara değil, vatandaşa da yansıtmamız gerektiğini düşünüyorum. Artık Ahmeti Mehmeti değil, topyekûn bizim ne yapabileceğimizi konuşmamız gerekiyor. Siyasi düşüncelerimiz farklı olabilir. Ama hepimiz Fatsa için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmalıyız. Örnek veriyorum. Eğer söz konusu olan Fatsa OSB’nin genişletilmesiyse hiçbir farklılık gözetmeden hep beraber ortak bir duruş sergilememiz lazım. İşte bu noktada kimin ne yaptığının, kimin ne söylediğinin hiçbir önemi yoktur. Eğer biri gerçekten Fatsa’nın bir sorununu dile getiriyor ve gerçekten buna inanıyorsa bU noktada söylentilere bakmamamız lazım… Basının da bunu açıkça yazıp çizmesi lazım… Bunu yaparken hiçbir çıkar ve menfaat beklentisi olmamalıdır. Bizim ikinci bir Fatsa’mız yok. Bu memleketin ekmeğini kazanıyor, havasını soluyor, yağmurunu yiyor ve bu memlekette yaşıyorsak, kimin ne söylediğinden ziyade bu memleket için en doğru duruşu sergilememiz lazım… Eğer Ahmet’in düşüncesi Fatsa adına doğru ve yararlıysa, Ahmet’i sevmesen bile düşüncesini seveceksin. O yüzden Fatsa olarak her zamankinden daha fazla bir ve beraber olmamız lazım… Daha iyi bir Fatsa’yı ve Karadeniz’e mal olmuş bir Fatsa’yı hedefliyoruz. Fatsa için bu ışık vardır. Hepimiz bu ışığın daha fazla aydınlatması için çalışacağız. Görüşlerimi ifade etme fırsatı verdiğiniz için ben de size ve Güneş Gazetesi’ne teşekkür ediyorum.