BİRAZ “MİLLİYETÇİLİK” LÜTFEN!
Artık kente daha az iniyorum. Kentlerimiz hızla değişiyor, gelişiyor, güzelleşiyor. Yeni işyerleri açılıyor, yeni alt ve üst geçitler yapılıyor, gökdelenler dikiliyor. Bunları gördükçe yeni bir yere gittiğim duygusuna kapılıyorum.
Bu hafta Kızılay çevresinde bulunan Konur Sokak’tan geçtim. Belediye sokağın gökyüzüne bakan yüzünü süs olsun diye renkli şemsiyelerle kaplamış. Yeni dükkânlar açılmış. Bir kısmı adını değiştirmiş.
BURASI BİR TÜRK SOKAĞI MI?
İşyeri levhasına bakarak karar verilecekse Konur Sokak bir Türk sokağı olmaktan çıkmış. Bir İngiliz veya Amerikan sokağına benziyor. Veya deniz aşırı bir ülkede bir Amerikan sömürgesi. Bu konuda tereddüt uyandıracak iki kurum, sokağın girişinde solda Mülkiyeliler Birliğinin, sağda ise Turhan Kitabevinin bulunması. Mülkiyeliler, daha uzun süre Türklüğün ve Türkiyeliliğin bekçiliğini yapabilir fakat Turhan Kitabevi kapanma hazırlıkları yapıyor. Yerine açılacak işyerinin Türkçe bir ad taşıması da beklenmiyor.
Öyle ya! Madem ki uygarlıktan yanayız. Giyim kuşamımız gibi iş yerlerimizin de uygar bir görüntü vermesi gerekir. Bu da ancak Amerikalıların rengine bürünmekle olur. Nasıl ki bacakları kasıklara kadar açık bırakmayan ve göbeğin de dışarıda olduğu bir giyim medeni bir giyim sayılmıyorsa, öyle kitapçı, aşevi, hatta modası çoktan geçmiş lokanta, kahvehane, gibi işyeri adlarıyla da uygar olunmaz!
Millet olarak bu kadar taklitçi, maymun iştahlı olduğumuz söylenemez. Bu tutum, elinden önemli ölçüde para geçen, ruhen yabancılaşmış bir kesime ait.
BELEDİYE NESIL İZİN VERİYOR?
Geçmişte, Mansur Yavaş’ın başkanı olduğu Beypazarı gibi bazı belediyelerin, kentleri kirleten yabancı levhaların Türkçeleri ile değiştirilmesi için çabaları olmuştu. Türk Dil Kurumu, Dil Derneği gibi Ulusal Eğitim Derneğimiz de bu konuda kampanyalar açtı. Kızılay çevresinde, sembolik olarak işyerine Türkçe ad koymuş esnafa teşekkür plaketleri verdik. Mansur Yavaş’ı desteklemek ve bu konudaki çalışmalarını öğrenmek için bir grup arkadaş Beypazarı’na gittik. Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olunca da ondan Beypazarı’nda yaptıklarını Ankara’da da yapmasını isteyen bir yazı yayımladım.
Öyle anlaşılıyor ki, ne Konar Sokak’ın bağlı olduğu Çankaya Belediyesi, ne Ankara Büyükşehir, bu yabancı hayranlığı ile baş edebiliyor. Oysa belediyeler nasıl sokakları süpürüp temizliyorsa, binaların sokaklara bakan yüzündeki kirliliklere de izin vermemek zorundadır.
BİRAZ “MİLLİYETÇİLİK” LÜTFEN!
Türk burjuvazisi, Türklüğüyle övünmeyi ve devlet eliyle bunu yeni kuşaklara aktarmayı marifet sayar. Ne var ki o emperyalist kültür karşısında çoktan yelkenleri suya indirmiştir. Türkçeyi koruyup geliştirmek beyninden emperyalizme bağımlı bu sınıfın gündeminde yoktur. Büyük kentlerde İşyerlerinin bulunduğu cadde ve sokaklarımız, yabancı dilden levhalarla gitgide daha çok kirlenmektedir. Aslında bu milliyetçilikten çok halkçılığın konusu olmakla birlikte milliyetçilerin de bu konuda söyleyecekleri olmalı değil midir?
Bu işyerlerinin yabancı şirketlerin şubesi olduğunu, levhalarını da bir marka değeri taşıdığını biliyorum. Bu durum da yabancı dile özenerek işyeri adı koymak kadar tehlikeli bir durumu haber veriyor. Türkiye’de sermayedarlar, kendi markalarını yaratmaktan bu kadar aciz midirler? Kabahat satıcıda mı, biz alıcılarda mıdır? Sorun biz tüketicilerde ise, yani bizler yabancı ad taşıyan yiyeceğin daha sağlıklı, kullanacağımız bir aracın daha dayanıklı ve kullanışlı olacağına şartlanmışsak durum daha da vahimdir. Hastalığın iyileştirilmesi daha uzun bir zaman alacak demektir.
