Görüntülenen Sayı: 2823
2823 | Yayım Tarihi: 24 Ekim 2025 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » YÜZYILLAR BOYUNCA KALPLERİN SULTANI OLMAK

YÜZYILLAR BOYUNCA KALPLERİN SULTANI OLMAK

Berrin NUROĞLU

Berrin NUROĞLU

gunesgazetesi.yahoo.com
Facebook'ta Paylaş

Meded  meded  bu  cihanın  yıkıldı  bir  yanı
Ecel  Celâlileri  aldı  Mustafa  Han’ı
Yüzünün  güneşi battı, divanı  dağıldı
…………………………………………..
Yalancının kuru  iftirası ve  gizli  kini
Gözyaşımızı  akıttı, ayrılık ateşini  yaktı
Feryat  çoğaldı, O’nun  ölüm  saati  kıyamet gününü  andırdı
………………………………………………..
Âlemde  biricik  idi, alimdi  çok  alim  idi
Onun iyiliği,  takvası  kuvvetli, inancı  sağlamdı
Onun ölümü  Muhammed  ümmetine,  âlemin ölümü  gibi  oldu
………………………………………………………………( Taşlıcalı  Yahya  Bey )
 
 
 
 
Osmanlının  hiçbir  sultanına  bu  kadar  güzel  mersiyeler  yazılmadı  ve  hiçbiri  O’nun  kadar  sevilmedi…..  Sarayın  sultanı  olmadı  ama  yüzyıllar  boyunca  kalplerin  sultanı  hep  O  oldu…..
 
Ay yüzlü  Mahidevran  şu  cihana  bir  yiğit  doğurdu  ki,  ne  eşi  vardı  ne de emsali…  Bir  bakışıyla  dostuna  can,  düşmanına  korku  olan  Şehzade  Mustafa  Han….
 
1515  yılında  Manisa’da  Kanuni’nin  en büyük  oğlu  olarak  dünyaya  gelen   Şehzade,  henüz  beş  yaşındayken,  babasının  Osmanlı  tahtına   oturması  dolayısıyla   İstanbul’a  gelmişti…. Topkapı  Sarayında,  Osmanlının  büyük  alimlerinden  ders  alarak  büyüyen Şehzade,  bilgeliği  ve  yetenekleri  ile  dikkat  çekiyor,  herkes  tarafından çok  seviliyordu…..   
 
Öyle  ki;  bir  gün  oğlunun  durumunu  hocasına  soran  Kanuni  Süleyman’a,   M. Sürüri  Efendi  şu  cevabı  vermişti : ‘’Cihan  padişahı  babası  gibi  adil,  atası  Yavuz  Sultan  Selim  gibi  yavuz  ve  korkusuz,  büyük  atası  Sultan  Mehmet  gibi  zeki….  Devlet-i  Aliyye’nin  gördüğü  en  parlak  şehzadedir..’’
 
Bu  dönemin  en  iyi  sadrazamı  olan  Pargalı  İbrahim  Paşa  da  eğitimi  ile  yakından  ilgilendiği  Şehzade  Mustafa  Han’ın  çok  kabiliyetli  olduğunu  söylüyor,  O  da  diğer  devlet  adamları  gibi  gelecekteki  Osmanlı  tahtının  sahibi  olarak  Şehzadeyi  görüyordu… 
 
Saraya  küçük  bir  çocuk  olarak  geldiğinden  beri  Yeniçeri  Ocağına  karşı  büyük  ilgi  gösteren  Şehzade,  sürekli  bu  askerlerin   talimlerine   katılır,   bulduğu  her  fırsatta   vaktini   onlarla  geçirirdi… Büyüdükçe  çok  kuvvetli  bir  komutan  olan  Mustafa  Han,  adeta   Yeniçerilerin  göz  bebeği   olmuştu.… Sancak  beyi  olarak  saraydan  ayrıldığında  O’nu  çok  özleyen Yeniçeriler,  Şehzadenin  İstanbul  ziyaretlerinde  yollara  dökülür,  O’nu  bir  kaç  kilometre  öteden  karşılayarak,  sevgilerini  gösterirlerdi…
 
On dokuz  yaşında  Manisa’ya  sancak  beyi  olarak  gönderilen  Şehzade  Mustafa Han,  burada  son  derece  adil,  dürüst  bir  yönetim  sergilemiş,  merhameti ve  samimiyeti  ile  halkın  sevgisini  kazanmıştı… Her  Cuma  namazını  Sultan  Camisinde  halkla  birlikte  kılar,  namazdan  sonra  hepsinin   derdini  dinler,  çare  bulurdu… Bu  dönemde  O’nun  adil  yönetiminde  yaşamak  için  Manisa’ya  civar  bölgelerden  çok  sayıda  aile  göç  etmişti…
 
Halkını,  ülkesini  çok  seven  Şehzade,   Alanya’daki  tersaneyi  faaliyete  geçirerek,  bir  çok  insana  hizmet  etmişti   ve   Akdeniz’de  herkesin korkusu  olan  korsanları mağlup  etmiş,  buraya  da  güven  ve  nizamı  getirmişti…
 
Herkesin  övgüyle  bahsedip,  çok  sevdiği  Mustafa  Han  muhteşem  yöneticiliği  ile  sarayın   en  üst  kademesindeki  devlet  adamları  tarafından da  takdir  edilip,  geleceğin  sultanı  olarak  görülürken;  bu  durumdan  rahatsız  olanlar  da  vardı….
 
Kanuninin  diğer  eşlerinden  biri  olan  Hürrem,  gelecekte  sarayın  valide  sultanı  olmak  için  Osmanlı  tahtına   kendi  oğullarından  birini  oturtmanın  planları  içerisindeydi.. Bu sırada   Valide Hafsa  Sultan  ölmüş,  hem  haremin  hem  de  sarayın   kontrolü  kendisine  geçmişti… 
 
Saraydaki  diğer  padişah  eşleri  hazineden  her  ay  bir  lira  alırken,  Hürremin  bin  lira  alması  Osmanlının  istikbalinin  yok  edilmesinin  yeğane  anahtarı  olmuştu…  Bu  para herkesi  satın  alacak  büyüklükte  idi…
 
‘’ Uçan  kuştan bile  rüşvet alan’’  Rüstem Paşayı  gözüne  kestiren Hürrem,   onu kızı Mihrimah  ile  evlendirmişti.. Böylece  damadı  olan Rüstem ile  rahatça  görüşüp  planlar yapabiliyordu…. 
 
Öncelikle  Şehzade   Mustafa  Han’ın  en  büyük  destekçisi  olan  Sadrazam  Pargalı  İbrahim  Paşanın   Kanuninin  gözünden  düşmesi  sağlanmış,  ardından  da  paşanın  boğdurulmasına  giden  yolun  tüm  tezgahı  hazırlanmıştı…..
 
Bu  olaydan  sonra  Şehzade  Mustafa  Han  çok  sevildiği  Manisa’dan  alınıp  Amasya’ya  sancak  beyi  olarak  gönderilmişti..  Böylece  herkese  göz  dağı  verilmiş, Şehzadenin  taht  için düşünülmediği  gösterilmişti…
 
Kanuni, Manisa’ya  Hürremin  büyük  oğlu  Şehzade  Mehmedi  sancak  beyi  olarak  göndermişti…  O, ‘’ Şehzadelerin  Güzidesi’’  diyerek  çok  sevdiği   Mehmedi  gelecekteki  Osmanlı  tahtının  tek  sahibi  olarak  görüyor,  herkes  bunu böyle  bilsin  istiyordu…
 
Oysaki;
 
Hz.  Muhammed  tüm  Müslümanlara; ‘’Allah’a  karşı gelmekten  sakının,  çocuklarınız  arasında  âdil  olun’’ diye  buyurmuştur (Müslim, Hibat 3,13)
 
Şehzade  Mehmed  Manisa’da  sancak  beyi  iken  çiçek  hastalığına  yakalanmış  ve  vefat  etmişti..  Kanuni  bu  duruma  çok  üzülmüş,  güzide  şehzadesi Mehmed için  Şehzade  camisini inşa ettirmiş,  oğlunun  mezarı  üzerine  de  bir  taht  yaptırmıştı…
 
Her  gün  defalarca  alıp  verdiğimiz  nefesimizin  bile  sahibi  olmadığımız  bu  alemde, ‘’zulm ile abad olanın  ahiri  berbad  olur’’  demişler…
 
Amasya’da  da  halk  tarafından  çok  sevilen  Şehzade  Mustafa  Han,  adil  yönetimine  devam  ediyor,  herkesin  ihtiyacına  canla  başla  yetişiyordu…  Kendisine  saraydan  hediye  olarak  gönderilen  kaftanın  zehirli  olduğu  anlaşılınca;  çok  üzülmüş,  yine  de  metanetini  koruyarak,  her  türlü  olumsuzluğa  karşı  sabretmeyi  bilmişti….
 
Ancak;  kaftanla  zehirleyip  öldüremedikleri  Mustafa  Han’ı  bu  kez  de  Amasya’dan  Konya’ya  sancak  beyi  olarak  göndermişlerdi…. Bu  olayla,  Şehzadenin  saraydan uzaklaştırılmak  istendiği,  taht  için  asla  düşünülmediği  aşikârdı…
 
Netice  o  ki;  oradan  oraya  sürdükleri  Şehzade,  adeta  ‘’yuvarlanan  kar  topu  gibi  gittikçe büyüyor’’  insanlar  O’nun  etrafında  pervane  oluyorlardı…
 
Bu  sırada  Kanuninin,  Rüstem  Paşa  komutasında,  İran  seferine  gönderdiği  ordusu,  Aksaray’da  kalmış,  bir  adım  dahi  öteye  atmamıştı… Rivayet  odur ki;  tüm  askerler, ‘’padişah  kocadı, lazımdır  bize   civanı’’  diyerek  Kanuninin  Dimetoka’ya  çekilip  istirahat etmesini,  Osmanlı  tahtına  Şehzade  Mustafa  Han’ın  geçmesini  istiyorlardı…
 
Bu  durumu hemen  Kanuniye  ileten  Rüstem Paşa,  çok  sinirlenen  Kanuninin,  öfkesinden  yararlanmanın  tam  zamanı  geldiğini  anlamış  ve  yalan  mektuplarını  devreye  koymuştu… Rüstem  Paşa; Şehzade  Mustafa  Han’ın  mührünü  gizlice çaldırıp, bu  mühür    ile,  Şehzadenin  ağzından  İran  Şah’ına  mektuplar  yazmıştı… Bu  yalan  mektuplara  göre;  güya  Şehzade,  babasına  isyan  etmek  için  İran  Şah’ından  destek  bekliyordu… 
 
Eğer isteseydi ;
 
Şehzade  Mustafa  Han’ın  yeniçeriye  tek  bir  bakışı  yeterdi  ve  dakikalar  içinde  de Osmanlı  tahtına  otururdu… Herkes  bunu  bekliyor,  bunu  istiyordu  ama  O; kendisi  için  akıtılacak  bir  damla  kana  bile  kıyamazdı,  altın  kalbi  buna  razı  olamazdı….
 
‘’ Tevekkeltü  alâ  Hâliki’’   diyerek  yalnızca  Allah’a  sığınan  Şehzade,  yaşı  kırka  yaklaştığı  için  sakal  bırakmış,  böylece  İslamın  en  önemli  sünnetlerinden  birini  yerine  getirmek  istemişti… Fakat,  düşmanları   bu  durumu  da  Kanuniye,  Şehzade  size  karşı  isyan  edecek  bunun  için  sakal  bıraktı  olarak  nakletmişlerdi…
 
Kanuni  ordusunun   başına  geçmek  için  Aksaray’a  geldiğinde  Konya’da  bulunan  Şehzade  Mustafa  Han’ı  da  İran  üzerine  sefere  çıkacağız  diyerek  yanına  çağırdı(6 Ekim 1553)
 
İkbal ve  iktidar  uğruna  kan  döken  zalimlerin  inadına,  mazlum  olmayı  seçen  Şehzade kefeni   misali  giydiği  beyazlar  içinde,  babasının  çadırına  bütün  silahlarını  da  bırakarak  girdi..  Yedi  cellad  hışımla  karşıladı  O’nu,  lakin  çok  kuvvetli  bir  komutan  olan  Mustafa  Han,  hepsini  üst  üste  yığıp,  tam  çadırdan  çıkarken,  yıllardır  sofrasında  besleyip  ağırladığı  Zal  Mahmudun  sırtına  vurduğu  baltasıyla  can  verdi….
 
Kanlar  içindeki  naaşı  İran Halısına  sarılıp, Yeniçerilerin  önüne  atılan  Şehzade,  Bursaya  gömüldükten hemen  sonra,  yedi  yaşındaki  oğlu  Mehmed  babasının  mezarı  başındaki  annesinin  kollarından  alınıp  orada  boğdurulmuştur… Bu  olay  Bursa’da  büyük  infial yaratmıştı… Dönemin  kaynaklarına göre;  minik  Mehmed’in  annesinin  çığlıkları  Bursa’yı  ayağa  kaldırmış,  halk  sokağa  dökülmüştür…  Bununla  beraber  Mustafa  Han’ın  eşi ve kızları da  apar  topar  Kafkaslarda  evlendirilmişlerdir...  Şehzade’nin  soyundan  tek  kalan  acılı  annesi  Mahidevran  Sultan  oğlunun  mezarı  başında  yirmi sekiz  yıl  beklemiş,  Bursa  halkının  yardımları  ile  hayatını devam  ettirebilmiştir…
 
Kanla  oturulacak  ne  tahta  ne  de  saraya  tamah  etmeyen  Şehzadenin  katli  Osmanlıda  büyük  bir  yasa  sebep  olmuştu,  o  yıl  doğan  erkek  çocuklara  hep  Mustafa  ismi  koyulmuş,  ardından  sayısız  mersiyeler  yazılmıştı…..
 
Bu  dünyadan  neler  kimler   geldi  geçti;
Adıyla  bile  korku  salan  Firavunlar,  Ebu  Cehil’ler  hepsi  toprak  oldu,  yok  oldu…  Mülküyle, gücünün  korkusuyla   dünyaya  hakim  olanlar  değil,  sadece  kalpleri  kazananlar  sonsuza  kadar  yaşıyorlar….

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.