Görüntülenen Sayı: 2802
2802 | Yayım Tarihi: 23 Mayıs 2025 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » YA BEN SENİ ALACAĞIM YA DA SEN BENİ

YA BEN SENİ ALACAĞIM YA DA SEN BENİ

Berrin NUROĞLU

Berrin NUROĞLU

gunesgazetesi.yahoo.com
Facebook'ta Paylaş

    Venedik  doçesi  Enrico  Dandolo’nun   içkiden  ve  Ayasofya’nın  ihtişamından  başı  dönmüş  askeri,  kılıcını  çekip  mücevher  yüklü  katırların  karınlarını  kesti….  Ayasofya’nın  içi  kan  gölüne  dönmüştü,  yağma  yapan  askerleri  eğlendirmesi  için  ambona  çıkarıp  şarkı  söylettikleri  kadın,  korkudan  tir  tir  titriyordu….
Konstantinopolis’in  Ortodoks  kilise  ve  manastırları,  Haçlı  Orduları  tarafından  yağmalanıyordu… Bütün  değerli  eşyalar,  mücevherler  toplanıyor,  gördükleri   her  şeyi  alıyorlar,   rahibelerle  birlikte  şehirdeki   kadınlar,  Ayasofya  ve  diğer  kiliselerde  günlerdir  tecavüze uğruyorlardı…
Oysaki;  Papa III. Innocentius,  Avrupa’da;  Kudüs’ü  ele  geçirmek  için  dördüncü  haçlı seferi (1202---1204)  çağrısını  yapmıştı.. Bu  çağrıya  Avrupalı  kontlar  büyük  ilgi  göstermişler  ve  bu amaçla  yola  çıkmışlardı…  Papa’nın  planı, Nil  nehrinden  Mısır’a  çıkıp,  oradan  da  Kudüs’e  ulaşabilmekti..  Fakat,  Haçlı  Ordusundaki  Venediklilerin,  yaptıkları  büyük  masraflara  karşılık  yardım  almak,  konaklamak  gibi  ısrarlı  bahaneleri  ile,  ordunun  rotası  Konstantinopolis’e  çevrilmişti..
 Ayestefanos’a  geldiklerinde,  uzaktan  baktıkları  şehir  bütün  askerleri   adeta  büyülemişti… Bu  durum,  felaketin  başlangıcıydı…  Konstantinopolis’i  ele  geçirip  acımasız  bir  yağma  başlatan  Haçlıların,  sadece  Ayasofya’dan  çaldıklarına  bakıldığında  bile  büyük  bir  yağma  yaptıkları  görülüyordu… Bizans  kroniklerine  göre;  Ayasofyada’ki   gerçek  haçın  parçası,  Hz. İsa’nın  kefeni  ve  mezarından  bir  taş,  bir  çok  aziz  ve  azizenin  kemik  parçaları,  24 incil, 36  buhurdanlık, 300  şamdan, altı bin ayaklı  şamdan, 300  tören  elbisesi, 5 müzeyyen haç, iki  altın,  üç  kristal,  250 gümüş  şamdan, 4 meşale  gibi taşınabilir  bir  çok  eşya  dışında;  ambon,  ikonostasis,  bemanın üzerindeki  gümüş  kaplamalar  ve  değerli  taşlar  sökülüp  çalınmıştı…
Katolik  Haçlılar,  Ortodoks  Konstantinopolis’i  yakıp  yıkmışlar,  bir  çok  insanı  da  öldürerek, burada  yeni  bir  ‘’Latin Devleti’’  kurmuşlardı… Şehri  terk  eden  soyluların,  bir  grubu  İznik’e,  bir  grubu  da  Trabzon’a  kaçmıştı…  Viraneye  çevrilmiş  şehrin  çaresiz  kalan  halkı,  kurtarıcısını  bekliyordu….
Delikanlı,  pelerininin   başlığı  ile  örttüğü  yüzünü  açıp,  heybetli  Konstantinopolis  surlarına  baktı,  gözleri  adeta  bir  kartalın  gözleri  gibi  surları  süzüyordu…. Keskin  zekası  O’na,  çok  kalın  ve  çok  yüksek  olan  bu  surların  ancak  zamanının  ilerisinde  bir  top  tekniği  ile  yıkılabileceğini  söylüyordu… Yanındaki  devlet  erkanının  bütün  endişelerine  rağmen,  korkusuzca  her  bir  köşesini  inceleyip,  hiçbir  detayı  kaçırmamak  için,  surların  etrafında  uzun  süre  dolaştı….
Kararlıydı,  henüz  küçük   bir  çocukken  oturduğu  Osmanlı  tahtındaki  yıllarında  bile gönlünde   yatan  aslan  Konstantinopolis’di… Dönüş  yolunda  surlara  son  bir  kez  daha  baktı  ve; ‘’Ey  Konstantinopolis,  ya  ben  seni  alırım  ya  da  sen  beni  alırsın’’  dedi.... 
Günlerdir,  gözüne  uyku  girmeyen  Genç  Sultan,  her  gece  çalışma  odasında  sabahlıyordu… Sahip  olduğu  bütün  kitap  ve  haritalara  bakmıştı… Mükemmel  Yunancası,  Arapçası ve  Farsçası  ile  elindeki  tüm  kaynakları  bizzat  kendi  taramıştı… Gözleri,  minik  bir  çocuk  iken  karaladığı  defterine  takıldı,  hocası  ders  anlatırken  her  sıkıldığında  bu  deftere  bir  şeyler yazıp,  çizerdi… Yüzündeki  gülümseme  aradığını  bulduğunun  işaretiydi….
Osmanlı’nın  Genç  Sultanı,  fetih  için  coşkulu  bir  hazırlık  başlatmıştı,  Rumeli  Hisarını  yaptırıp,  burayı  kendisine  merkez  edinmiş,  400  parçalık  büyük  donanmasının  yapımını  yakından takip  etmiş,  Konstantinopolis’in  etrafındaki  kaleleri  almıştı… Surlara  özel  büyük  Şahi   toplarını  Macar  Orban  ile  beraber  dökmüşlerdi…  Konstantinopolis’e  Avrupa’dan  gelebilecek  yardımı   önlemek   için  tedbir  olarak   Balkanlara  da  bir  ordu  göndermişti…
6 Nisan 1453’de  Genç  Sultan  ordusu  ile  Konstantinopolis  surlarının  önündeydi…  Büyük  toplar  surları  döverken,  kalyonlar  dağlardan  çektiriliyor,  geniş  surların  altından  tüneller  kazılıyordu…  Mehter  takımının  yeri  göğü  inleten  sesleri  orduya  moral  veriyor,  Fetih  için   gelen  alimler  semaya  açtıkları  elleriyle   gece  gündüz  dua  ediyorlardı….
 Osmanlının  toplarına  daha  fazla  dayanamayacaklarını  anlayan  Konstantinopolis’in  ileri  gelen  bazı  kişileri  Avrupa’dan  yardım  almayı  teklif  ettiklerinde,  Megadük   Lukas  Notaras  şiddetle  karşı  çıkmış, ‘’  Konstantinopolis’de  latin  serpuşu  görmektense,  Türk  sarığı  görmeyi  yeğlerim’’ demişti..
Sağ  elinde  kılıç  sol  elinde  bayrak  ile  ok  yağmuru  altında  surlara  tırmanan  Ulubatlı  Hasan,   Osmanlının  fethini,  bayrağı  surlara  dikerek  müjdeliyordu… ‘’Kostantiniyye,  muhakkak  fethedilecektir.  Onu  fetheden  komutan  ne  güzel  komutan, onu  fetheden  ordu  ne  güzel  ordudur’’ diyerek  yüzyıllar  öncesinde  Hz.Muhammed   Genç  Sultan  II.Mehmet’in  fethini  Müslümanlara  böyle  bildirmişti….
Ne  güzel  komutandı  O….  Cihanın  İmparatoruydu… Osmanlının  hepsi  bir  taraf,  O  bir  taraf;  tüm  Osmanlıya   bedeldi… Doğu  da  Batı  da  en  çok  O’na  yakışıyordu….Var  mıydı  ki  şu  dünyada  başka  bir  eşi?  Henüz  21  yaşındayken,  bir  çağı  kapatıp,  diğerini  açmıştı….
Genç  Sultan  II.Mehmet ,  29 Mayıs  1453’de  beyaz  atının  üzerinde Konstantinopolis’e  girdiğinde,  şaşkın  ve  hayran  bakışlar  arasında  ilerleyerek  Ayasofya’ya  gelmişti… Herkesin  ibadetinde  serbest  olduğunu  söylemiş,  mallarının  ve  canlarının  güvende  olduğunu  belirtmişti…
Latin  işgali  ile  harabeye  dönmüş  bu  şehri,  iktisadi  ve  siyasi  alanda  güçlü  kılıp,  kültürel  anlamda  ise  dünyanın  merkezi  yapmak  istiyordu… Öncelikle  imar  ve  iskan  faaliyetlerine  başlamış,  daha  sonra  ise  fethettiği  yerlerdeki   sanatçıları, tüccarları  ve  özellikle  bilim  adamlarını  İstanbul’a  göndermişti… Şehrin  yıkılmış  surları  tamir  edilmiş,  köprü  ve  yollar  yapılmış, merkeze  Topkapı   sarayı  ve  yanına  büyük  kapalı  çarşı  inşa  edilmişti… Su  kemerleri  ve   kanalları  tamir edilmiş, Yedikule  kalesi,  hamamlar,  kervansaraylar yapılmıştı..
Genç  Sultan, ülkesinin  köklü  ve  kalıcı  olabilmesinin,  halkının  mutlu  ve  iyi  yaşamasının  yegane  şartının  bilim  ve  kültüre  dayalı  bir  uygarlık  tesisiyle  mümkün  olacağını  çok  küçük yaşlardan  itibaren  biliyordu… Bu  nedenle  bütün  ömrünü  bunu  gerçekleştirecek  proje  ve  fetihlerle  geçirmişti…
Şehri  bilim  ve  kültür merkezi  yapmak  için  hızlı  davranan  Sultan,  doğudan  ve  batıdan  bilim  adalarını  davet  etmiş,  onları  teşvik  etmek  için  yüklü  miktarlarda  ücret  ödemişti…. Devrin  büyük  alimlerinden  olan  Ali  Kuşçu,  Sultanın  davetini  onur  duyarak  kabul  etmişti..  Trabzon  fethi dönüşünde  burada  tanıdığı  Rum  alimi  Yorgi  Amirukis’i  beraberinde  getirmişti… İtalyan  ressam G.Bellini   Osmanlı  sarayına  gelmiş,  burada   güzel  tablolar  ve  Sultanın  da  resmini  yapmıştı….  Sahn-ı Seman (Fatih)  ve  Ayasofya  Medreselerini  kurmuştu… Bir  çok  kaynağa  göre  Zeyrek  Medresesinin  de  kurucusu  O  idi… Topkapı  kütüphanesinin  ilk  oluşumu  O’nunla  başlamıştı…
 
Dünyanın  her  daim  ilgi  odağı  olan,  her  komutanın  sahip  olmak  istediği  Konstantinopolis,  Genç  Sultan  II. Mehmet’indi…  Bu  virane  şehri  büyük  bir  heyecan  ve  emekle  ‘’Aziz İstanbul’a ‘’  dönüştürmüş,  bir  FATİH  idi  O…..   
                       
 

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.