Görüntülenen Sayı: 2798
2803 | Yayım Tarihi: 2 Mayıs 2025 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » DEVRİM’İ NASIL KAYBETTİK

DEVRİM’İ NASIL KAYBETTİK

Berrin NUROĞLU

Berrin NUROĞLU

gunesgazetesi.yahoo.com
Facebook'ta Paylaş

   Sabahın  seheriyle  başlardık  ilk  okul  günlerimize,  köyün  bütün  çocukları  öbek  öbek  dizilirdik  toprak  okul  yolumuzda…  Bu  yol,  bizim  için  çok  önemliydi,  hem  okula  giden  tek  yolumuzdu  hem  de  en  büyük  eğlencemizdi..  Yol  boyunca  oyunlar  oynar,  bilmeceler sorardık  birbirimize…   Bazen  erkek  çocuklar  kavgaya  tutuşur,  büyük  olan  kız  öğrenciler araya  girerek  olayı  yatıştırır,  içlerinden  birinin  ‘’öğretmene  şikayet  ederim’’  demesiyle,  hepimiz   korkup  susardık… Böyle  durumlardaki  sessizliğimizi  tek  bir  kelime  bozardı  ‘’ geliyor’’….  
     İçimizden   birinin  sesini  duyup  da  ‘’geliyor’’  demesiyle,  hepimiz  yolun kenarına  tek  tek  dizilip,  neşeyle  O’nu  beklerdik..  Önce  sesini  duyardık  sonra  kendini  görürdük,  ve  coşkuyla  alkışlamaya  başlardık,  hele  şoför  bize  bir  de  korna  çalmışsa  daha  da  coşar,  alkışlarımıza  ıslıklarımız  da  karışırdı… Erkek  çocuklar  arkasından  koşar,  O  gözden  kayboluncaya  kadar  uzun  süre  takip  ederler,  geldikleri  yolu  bir  kez  daha  yürümek  zorunda  kalırlardı…  Okul  yolumuzdan  nadiren  geçen  bu  arabayı  görmek   biz  çocuklar  için  büyük  bir  mutluluktu…..
     Üç  kilometrelik  toprak  yolun  sonunda  okulumuza   varınca,  çantalarımızı  bırakıp , bu  kez  de  öğretmenlerimizi  karşılamak  için  iki  kilometre  daha  yürürdük… Okulumuza ulaşmak  için  her gün  iki  kilometre  yürüyen  öğretmenlerimizi  yolda  karşılayıp,  hepimiz  teker teker ‘’günaydın’’ der,  onlarla  beraber  yürümeye  devam  ederdik... Biz  köy  çocuklarının öğrenilmiş çaresizliği  vardı  da;  öğretmenlerimiz  neden  bu  kadar  yolu  yürüyorlardı?  Onların  neden  arabaları  yoktu?  Ülkemizde  araba  almak  çok  mu  zordu?  Bize  ait  arabamız  yok  muydu?
     Varmış  aslında…  Hem  de  annemin  doğduğu  yıllarda,  birkaç  muhteşem mühendis, usta  ve  işçilerin  bir araya  gelerek,  tamamen  Türkiye’ye  özgü,  tamamı  yerli,  o  müthiş  şaheserleri  olan  ‘’DEVRİM’’  varmış…. 
     Cemal  Gürsel’in  Cumhurbaşkanı  olduğu  1961  yılının  Haziran  ayında, yirmi  mühendis  Ulaştırma  Bakanlığında  toplantıya  çağrılır.. Bu  toplantıya  başkanlık  yapan  genel  müdür  yardımcısı  Emin  Bozoğlu,  mühendislere  Cemal  Gürsel  tarafından  gönderilen  mektubu  okur;  burada  Cumhurbaşkanı,  mühendislerden  Cumhuriyet  Bayramında Türk  Halkının  takdirlerine  sunulmak  üzere  tasarım  ve  malzeme  olarak  tamamen  yerli  malı  bir  otomobil  üretmelerini  istemiştir…..
     Otomobilin  üretim  görevi  Türkiye  Cumhuriyeti  Devlet  Demiryollarına verilmişti.. Bu  proje  için  bir  milyon  dört  yüz  bin  liralık  bütçe  ayrılmış,  çalışma  mekanı  olarak  da TCDD’nin  Eskişehir’deki  Cer  Atölyesi  tahsis  edilmişti….
     Ülkeleri  için,  bunu  kutsal  bir  görev  olarak  kabul  eden  mühendisler, heyecanla  çalışmaya  başlamışlardı..  İlk  olarak  atölye  kapısının  üzerine  teslimata  kaç  gün  kaldığını gösteren  büyük  bir  levha  koydular… Otomobili  üretmek  için  sadece  130  günleri  vardı, dolayısıyla  zamanla  da  yarışıyorlardı….
     İçlerinden  bazıları  hiç  araba  kullanmamış,  araba  motoru  dahi  üretmemiş  olan  bu  mühendisler  geceleri  de  atölyede  kalıyor,  canla  başla  çalışıyorlardı..   Atölyeye  kendi  Amerikan  arabasıyla  gelen  Salih  mühendisin  arabasını   sökerek,  çalışmaları  için  bir  öngörü  oluşturmuşlardı…  Motor  ve  şanzıman  yapmak  çok  zordu,  pistonlar  basınç  altında  sürekli  kırılıyordu,  işte  bu  kısımda  aralarından  bir  mühendisin  tanıdığı  usta  başı  çağrılmış,  onun  tecrübesiyle  başarıya  ulaşılmıştı..
     Otomobilin  gövdesini  oluşturmak  için  büyük  sac  preslerine  ihtiyaç  vardı.. Ancak  bu  presler  ne  atölyede  ne  de  ülkede  bulunmuyordu… Mühendisler  ellerindeki  hidrolik krikoları  bünyesinden  fazla  çalıştırarak  gövdeyi  oluşturacak  sacları  imal  etmeyi  başarmışlardı…
     Ön ızgarası  büyük  olarak  yapılıp,  motoruna  hava  girişi  sağlanmış,  çift  farlı,  oldukça   geniş  dizayn  edilmiş  bu  arabaya;  mühendisler  ayarlanabilir  bir  direksiyon  bile  yapmak  istediler.  Ancak  bu  fikir  pek  rağbet  görmemişti,  oysaki  iki  yıl  sonra  Cadillac  firması  ayarlanabilir  direksiyonu  araçlarına  büyük  bir  yenilik  olarak  koymuştu…
     Atölyeyi  teftişe  gelen  Cemal  killall FinderGürsel,  ilk  Türk  Otomobilinin  motor  sesini  duyduğunda  çok  gururlanmış,  ismini   DEVRİM  olarak  koyduğu  bu  arabadan  iki  adet  istemişti…
     Cumhuriyet  Bayramı  yaklaşmış,  gösterge  ibrelerinin  altında  Türkçe  yazan, biri  bej  diğeri  siyah  renkli,  iki  adet  DEVRİM  son  hazırlıklarını  tamamlamıştı… Ankara’ya   trenle    gidecek  arabaların,  vagona  bindirilmeden  önce  güvenlik  amacıyla  benzin  depoları  boşaltılmıştı… Sabaha  karşı  Ankara’ya  ulaşan  arabalar,  Sıhhıye’deki  demiryolu  fabrikasına  indirilmişlerdi…
     29  Ekim  sabahı  kalabalık  motosiklet  eskortu  ile  iki  araç  meclisin  önüne  getirildiğinde,  benzin  depoları  hala  boştu..  Durum  fark  edilip  bej  renkli  olana  benzin  koyulmuştu  ancak,  Cumhurbaşkanı  siyah  renkli  DEVRİM’e  binmişti.. Yüz  metre  sonra  araba  durunca,  arabayı  kullanan  mühendis  Rıfat  Bey,  Cumhurbaşkanına  benzinin   bittiğini  söyleyerek,  bej  renkli  olan  DEVRİM’e  binmesini  rica  etmişti..  Cemal  Gürsel  de ‘’Garp  kafası  ile  otomobil  yaptık,  şark  kafası  ile  benzin  ikmalini  yapamadık’’  demişti…
     Ertesi   gün  bütün  gazeteler,  Cemal  Gürsel’in  sözüyle  başlıklar  atarak  DEVRİM’in  yolda   kaldığını   tüm  Türkiye’ye  duyuruyorlardı… Oysaki  bej  renkli  DEVRİM  ile  Cumhurbaşkanı   Anıtkabir’e  gitmiş,  bozuk  dedikleri  siyah  renkli  DEVRİM  ise  hipodromdaki  geçit törenine  katılmıştı…
     Bu  büyük  emek  birkaç  satırla  heba  edilmişti,  aslında  gazeteler  DEVRİM aleyhine  yazılarını  proje  kabul  edildiği  ilk  günlerden  itibaren  yazıyorlardı.. Bir milyon dört yüz bin liralık  bütçe  çok  eleştirilmiş,   boşuna  para  harcanıyor  algısı  yaratılmıştı..  Ama  aynı  yılda  at neslinin  ıslahı  için  ayrılan  yirmi  beş  milyonluk  dev  bütçe  hiç  eleştirilmemişti… Bütün  bunların  perde  arkasında  otomobil  ithalatçılarının  tezgahları  vardı… Onlar  Türkiye’nin kendi  arabasını  üretmesini istemiyorlardı.. Türk  Milletinin,  ucuza  mal  edilmiş  yerli  arabaları  kolayca  satın  alabilmesi patronların  çıkarlarına  ters   düşüyordu,  bu  nedenle  de  basını  ele  geçirip  DEVRİM’i  yok  ettirdiler..                                                                                                                                                                        Toplamda  dört  adet  üretilen  bu  arabalardan  bej  renkli  olan  bir  tanesi,   bugün  Eskişehir  Türasaş  Müzesinde  hala  sapa  sağlam,  aslanlar  gibi  çalışır  durumdadır…. 
     Mustafa  Kemal  ATATÜRK ,  karanlıklardan  aydınlığa  çıkardığı  Türk  Milletine,  tam bağımsız,  üretime  dayalı  ekonomisi  ile  yeni  bir  devlet  kurmuştu…  ATATÜRK, Türk  Milletinin  kendine  güvenen,  çağının  nimetlerinden  faydalanabilen,  mutlu    nesiller olmasını  istemişti….   Ancak,  Türkiye   Amerika’dan   Marshall  yardımlarını  almaya  başladıktan  sonra,  üretimde  büyük  kayıplar  yaşamaya  başlamış,  Köy  Enstitüleri,  Ankara  Tayyare  Fabrikası  gibi  büyük  projeleri  kapatılmış,  DEVRİM  arabaları  yok  edilmiş,  bir  çok  alanda  dışa  bağımlı  hale  gelmişti....    

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.