RAMAZAN VE FATSA
‘‘Gençler hayalleri ile yaşlılar anıları ile yaşar;’’ diye bir atasözümüz vardır. Bu sözün anlamını bugünlerde çok daha iyi anlamaya başladım. Öyle ya 70 yaşın üstüne çıktıktan sonra: ‘’Hukuk mu okusam, tıp mı; avukat mı olsam, yargıç mı? ‘’ Diye hayal kuracak değilim ya! İşte ben de yıllar önceki Fatsa ramazanlarını gözümde canlandırıp, bugün ile kıyaslayarak paylaşım yapmak istedim.
Bundan 50-60 yıl önce Fatsa nüfusunun bugünkünün 8-10 da biri iken ramazan ayı boyunca Fatsa’da açık lokanta bulmak çok zor olurdu. Halk ağzı ile Gavlan ağacının hemen dibinde tek bir lokanta gündüzleri açık olurdu. İçerisi gözükmesin diye tüm camları gazete kağıdı ile kaplanırdı. İçeri girmeden önce sağı solu kolaçan eden müşteri kendisini ayıplayacak, ya da ispiyonlayacak bir tanıdık olmadığından emin olduktan sonra içeri girer, yemeğini yer ve aynı ihtimamı göstererek caddede tanıdık birisinin olmadığından emin olduktan sonra lokantadan dışarı çıkardı. O yıllarda alkol vererek çalışan iki lokanta vardı. Birisi Bahçeli lokanta, diğeri Meydan Lokantası idi. Bu lokantalar dahi sadece iftar ve sahurda açık olurdu. Bahçeli Lokanta ve Meydan Lokantası Fatsa’nın en lüks lokantaları idi. Bendeniz de ortaokul ve lisedeki öğretmenlerim gibi Meydan Lokantasının abonelerindendim. Bazen iftar saatinde, bazen de iftardan 30 dakika sonra geldiğim olur ve fakat oturacak yer bulamazdım. Lokantanın ortaklarından olan Osman Gürol Ağabey bir gazoz kasasını ters çevirip, hesap aldığı masanın kenarına koyar, daha fazla bekletmemek için iftarımı açmam konusunda bana ayrıcalık uygulardı. Öğretmenlerim başımda ayakta yer boşalmasını beklerken ben iftarımı açar ve evin yolunu tutardım. Geceleri ise Yerebasmaz Camisinin yanında olan evimden kalkıp sahur için merkeze giderdim. Bir seferide sahur için merkeze gitmek üzere kalktığımda tam da bizim evin önünde Sahil Yolundan giden koyun sürüsünün içine dalan şehirlerarası yolcu otobüsünün 30’a yakın koyunu telef ettiğine tanık olmuştum. Ortaokul öğrencisi olmama karşın o kargaşada çok sayıda koyunun mundar olmasını önlemiş, keserek islâmî kurallara göre yenmesini sağlamıştım. Kaçan otobüsün Ünye’de lastiklerindeki yağlanma nedeniyle tespit edilip yakaladığını da ertesi günü öğrenmiştik.
Bu yazıyı yazmak nerden aklıma geldi. Geçen hafta Fatsa’daki Cennet Mahallesi konulu yazıyı okudum. Ben de Fatsa’nın Cennet Mahallesini biliyorum. Ancak son yıllarda nerdeyse her taraf Cennet Mahallesi oldu. Bugün için artık camları gazete kağıdı ile kaplı bir lokanta değil, sokaklarda büfeler dahi yeme içme servisi yapmaya başladı.
İstanbul’da duruma gelince: Burada ramazan ayının geldiğini sokaklarda fark etmek mümkün değil! Sadece iftar yaklaştığında fırınlar önündeki pide kuyruğu bir işaret olabiliyor.
Peki! Ama hangisi doğru? Açık lokantalar, sokaklarda yemek içmek mi? Camı gazete kaplı lokantalar mı? Cevabını Avrupa liglerinde bulmak mümkündür. İftar saatinde hakem maçı kesip, iftar yapmak için inanç sahiplerine fırsat veriyor, tutmayanlar da saygı duyuyor. Yani herkesin inancı kendisine olmalıdır. Kimse kimseyi inancından dolayı kınayamaz, küçük göremez, eleştiremez. İsteyen oruç tutar, isteyen tutmaz. Her ikisine de saygı duymak gerekir. Benim aklıma takılan konu nasıl bu noktalara geldiğimiz konusudur!