Öcalan’ın Çağrısı Üzerine: BAHARA BİR ŞEY DİYEN VAR MI?
İmralı’da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çekmekte olan PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın merak edilen çağrısı, üç görüşme sonunda biçimlenerek Kürtçe ve Türkçe olarak 28 Şubat günü DEM heyeti tarafından kamuoyuna okundu. Böylece Türkiye’nin yüz yıllık bir geçmişi olan ve 1984’te silahlı mücadele biçimine bürünen “Kürt sorunu”nda yeni bir aşamaya geçildi. Yeni dönemin adına “Demokratik dönem” deniliyor. Yani Kürtler, bundan sonra isteklerine kavuşmak için şiddet kullanmayacaklar, Öcalan’ın mesajında yolları ayrıntılanmamış da olsa, siyasi örgütlenmeler, gösteriler, basın-yayın ve görüşmeler yoluyla faaliyette bulunacaklar. Öteki siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütlerinin yaptığı gibi…
SOSYALİZMİN SONU!
Öcalan, bildirisinde PKK’nın hangi ideolojik temeller üzerinde kurulduğunu açıklarken bu temelin bütün dünyada emperyalizme ve kapitalizme karşı en ciddi karşı koyma akımı olan sosyalizm olduğunu fakat reel sosyalizmin yıkılmasıyla birlikte sosyalizm mücadelesinin sona erdiğini, böylece PKK’nın altından önemli bir ideolojik dayanağın çöktüğünü açıklıyor. PKK’nın açılımı da Türkçesiyle Kürdistan İşçi Partisi, Kürtçesi ile Partiya Kerkeren Kürdistane’dir. Sosyalizm döneminin sona erdiği ve PKK’nın milliyetçi bir partiye dönüştüğü, bildirideki en önemli itiraftır. Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra birkaçı dışında nerdeyse bütün ülkelerdeki sosyalizm birkaç ay içinde çökmüş, bu durum Türk sosyalistleri arasında da büyük bir hayal kırıklığına ve sosyalist örgütlenmelerde PKK’nın yaptığı gibi çözülmelere, dağılmalara ve kendini feshetmeye yol açmıştı. PKK, İkinci Dünya Savaşı sonunda bütün ülkelerde alevlenen, Türkiye’ye ise emekçilerini, aydınlarını ve gençliğini 1960’lı yıllarda ayağa kaldıran sosyalist hareketin Kürt kitleleri içindeki etkisiyle vücut bulmuştu. Abdullah Öcalan’ın Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi Türk devrimcileriyle aynı atmosferde ve aynı yıllarda yetiştiğini hatırlamak, bu gerçeği teslim etmek için yeter.
TÜRK DEVRİMCİLERİ DAHA ÖNCE BIRAKMIŞLARDI
Sözü edilen o dönemin Türk devrimcileri de silahlı mücadeleye girişmemiş değillerdi. Filistin kamplarında eğitim alanlar, Nurhak Dağlarında üs kurmayı deneyenler, şehir gerillacılığına başvuranlar oldu. Fakat, Türkiye, Çin kadar geniş ve ulaşılmaz topraklara sahip değildi ve devlet mekanizması, bu örgütlerden daha güçlü idi. Gene de devletin Kürt silahlı güçlerini etkisiz hâle getirmesinin zaman alması, Doğu ve Güneydoğu’da Kürt nüfusun çoğunlukta ve coğrafyanın ulaşılması güç bir yapıda olmasıdır. Günümüzdeki savaş teknolojisiyle en sarp araziye ulaşmanın mümkün olduğunu Türk Silahlı kuvvetlerinin Kuzey Irak’ın ulaşılmaz sanılan mağaralarına bile yaptığı silahlı müdahalelerle kanıtlanmıştır. Dolayısıyla PKK Türkiye’de zaten yenilmişti ve bildiri bunu itiraf ediyor.
Bazı milliyetçi çevreler “Türkiye’de bir Kürt sorunu yoktur” deseler de Kürt kitleleri yerinde olduğu sürece böyle bir sorunun devam edeceği açıktı. Nitekim şimdi pek çok çevre bu sorunu tamamen çözmek için neler yapılabileceği konusunda tahmin yürütüyor. Hükümetin Öcalan’la yaptığı açık olan pazarlıkla bu istekler konusunda bildiriye genel bir “demokrasi” kavramından başka bir ifade konulmamıştır.
ALMADAN VERMEK ALLAH’A MAHSUS
PKK’nın silah bırakması ve kendini feshetmesi karşılığında devlet Kürtlere ne verecektir? Devlet açıkça hiçbir vaatte bulunmuyor. Ancak aylar öncesinden yapılan gizli görüşmelerle işin kotarıldığı anlaşılıyor. Herkes bazı tahminlerde bulunmakla yetiniyor. Devletin Kürt sorununu sona erdirmek için yapabilecekleri konusunda şunlar akla geliyor: Kürt partilerin sürekli yasaklanması tehdidinden vazgeçilerek onlara meşru siyaset alanını açık tutmak; şiddete başvurmamış sanıklar hakkında genel bir af çıkarmak, Kürt diline saygınlık kazandırmak ve onu öğretim konusu yapmak, Öz Türkçesi ile değiştirilen yer adlarını iade etmek vb. Kürt varlığını anayasada tescil etmek henüz beklenmiyor.
MİLLİYETÇİLİK DİRENİYOR
Öcalan’ın çağrısı karşısında Kürt ve Türk çevrelerinin geniş bir nefes aldığı görülüyor. Gerçekten bundan sonra Kürt ve Türk köylerine bu çarpışmalarda hayatını kaybedenlerin cenazelerinin gelmeyecek olması, az bir kazanım değildir. Silah bırakma ve örgütü feshetme karşısında Kürt milliyetçiler arasında hoşnutsuzluk var mıdır bunu bilmiyoruz. Fakat Türk milliyetçi yapılanmalardan açık ve örtülü itirazlar basına yansıyor. Süreci başlatmış görünen MHP dışında, milliyetçi kimliği ile tanınan hemen bütün partiler gelişmelerden rahatsızdır ve süreci sabote edeceklerini açıkça ilan edenler de vardır.
Bunu neden yapıyorlar? Çünkü, devlet Kürtleri muhatap almaktadır. Milliyetçilere göre bu çok tehlikelidir ve Türkiye’nin Sevr Anlaşması’yla yapılmak istendiği gibi bölünmesine neden olabilir. Bu bir emperyalist projedir ve dışarıdan dayatılmaktadır. Bu çevreler, yukarıda anlattığım Kürtlerin silah bırakma karşılığında elde edecekleri muhtemel kazanımlara da şiddetle karşıdırlar. Çünkü Türk milliyetçiliği yıllardır Kürtlerin ülkeyi böleceği varsayımından güç almakta ve bundan meşruiyet kazanmaktaydı.
Bunlardan başka geleneksel Atatürkçü çevreleri barındıran örgüt ve yayınlar da aynı gerekçelerle gelişmelerden huzursuzdur. Süreç hakkında olumsuz tutum alan çevrelerin bir gerekçesi de bu gelişmelerden AKP’nin yararlanacağıdır. Tayyip Erdoğan’ın Kürtleri memnun ederek anayasa değişikliğinde onların oyunu da alıp ömür boyu kendini cumhurbaşkanı seçtirme ihtimalidir. Gerçekte bunun olmaması Kürtlerin ferasetine bağlıdır. Kürtler, Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” ahdine mi sadık kalacaklar, yoksa bazı düzenlemeler karşılığında buna razı mı olacaklardır bilmiyoruz.
YEMEYENİN MALINI YİYİVERİRLER!
“Yemeyenin malını yiyiverirler” atasözü, elindeki serveti yemesini bilmeyen adama ders vermek için söylenir. Birileri gelir bu serveti istediği gibi harcar. Atasözü yüz yılı aşkın bir süredir olumlu seyretmeyen Türk-Kürt ilişkileri için de geçerlidir. Kürtler, Türkiye devletinin bir zenginliği idi. Yüzyıllık cumhuriyet, bunu hesaba katmamış, Kürtlerin hakları konusunda pek cimri davranmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın siyasi ve askerî liderleri bu hakları düşünmüştü, 1921 Anayasası’na da işlemişlerdi. Orada sözü verilen vaatler gerçekleşmiş olsaydı, bugün her Türk köyünde bir er veya erbaş, her Kürt köyünde de bunun birkaç katı Kürt gencinin mezarı bulunmayacak; iki halkın arasına bugünkü soğukluk girmeyecekti. Maddi kayıpların ise haddi hesabı yoktur. Bu iç savaşta harcanan trilyonlarca lira, refah düzeyimizi yükseltecekti.
ŞEHİT AİLELERİNİ SİPER ETME TAKTİĞİ
Yüz yıldır yaşananlar Kürtler ve Türkler arasında çok farklı algılanmaktadır. “Barışma” programının gerçekleşmesi uğruna Kürt tarafı acılarını içlerine gömmüş görünüyor. Devleti ellerinde tuttuğu için baskın olan Türk tarafını yatıştırmak amacıyla “şehit ailelerinin duygularını incitmeyecek” bir çözümden yana olduğunu söyleyenler var. Bu söylem, önce milliyetçi oylara da talip CHP tarafından dile getirildi. Aslında başka evlatların ölmemesi için barışı en çok savunması gereken bu savaşta yakınlarını kaybetmiş alilelerdir.
BAHARA BİR ŞEY DİYEN VAR MI?
Ülkemizde bugünkü saflaşmada genel olarak, CHP’nin başını çektiği laik bir devleti savunanların diğer yanda AKP’nin arkasında sıralanmış muhafazakârların bulunduğunu gösteriyor. Bunlardan ilki milliyetçi, ikincisi ise milliyetçiliği fazla dert etmeyen (hatta onu ayaklar altına aldığını ilan etmiş) bu açıdan liberal eğilim gösteriyor.
Hangisinin ardında saf tutacağız? Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Hocam, kışın soğuğundan, yazın sıcağından şikâyetçisin. Seni memnun etmek de mümkün değil.”
Hoca: Bahardan şikâyet eden var mı?” yanıtını vermiş.
Siyasette bahar, antiemperyalist, aydınlanmacı, halkçı, demokrat bir dizendir. Türkiye halkı baharını Türk’ü ve Kürt’üyle kendisi getirecek. Bu nedenle süreç, milletin gözü önünde ve örgütlü güçleriyle katılacakları bir yöntemle yürütülmelidir.
KİTAPÇI İSMAİL’İN ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Bana ara sıra Fatsa’dan telefon eden Kitapçı İsmail’e önceki gün bu konuda ne düşündüğünü sordum. Yazmamı isteyerek şu öneride bulundu:
“ Bana göre bu sorun Türk ve Kürtler arasında evlilikler yoluyla çözülebilir. Türk erkekleri Kürt kızlarıyla, Kürt erkeleri Türk kızlarıyla evlenirse bu sorun çözülür” dedi. Soruna katkı sunmak isteyen gençlere duyurulur…
Ne kadar baskılansa da gerçeklerin bir gün kendini kanıtlama gibi bir güçleri vardır. Bakınız Kasım 2014’te basılan Kürt sorunuyla ilgili 50 yazımın toplandığı “KART KURT KÜRT” kitabı.