RÜZGÂRIN ÖNÜNDE
Rüzgârın önünde savrulan yaprak gibiyiz. Sınırlarımız ilistir gibi… Becerebilen deliklerin arasından kayıp ülkemize giriyor. Maalesef delikler o kadar büyük ki giremeyen nerdeyse yok gibi… Doğuda sınırdan kaçak adam geçirerek zengin olanlardan bahsediliyor.
Gazetelerin eskiden sadece 3. Sayfaları cinayet haberleri verirdi. Şimdi artık yetmez oldu. 2. Ve 4. Sayalara da sarkmaya başladı. Göreve geldiğinin ilk günlerinde Sayın İçişleri Bakanına çetelerle savaşı nedeniyle övgüler yağdıranlardan biriydim. O günlerde yazdıklarımın yine arkasındayım. Ancak sadece o günlerde yapılanlar için arkasındayım. Bu günlerde göreve geldiği günleri aratan bir bakanın olduğunu yazmadan geçemeyeceğim. Bunları yazarken bir bakanın her suçlunun başına bir polis görevlendirme olanağının olmadığını da biliyorum. Ancak yapılacak çok iş, alınacak çok tedbirin olduğunu da unutmamak gerekmektedir. Bursa’da bir gazeteci hanımı gözaltına alıp kendi beyanına göre bir bardak su dahi vermeden, nezarethanede tutup, sonra da isim benzerliği imiş demek bu çağda, bu teknolojik gelişmede olmamalıdır. Bundan 12 yıl önce Şili’nin başkenti Santiago’da kırmızı bültenle aranan Mehmet Yıldız yerine bekletilmem bile yarın saat içinde çözülmüşken, bir gazetecinin nezarethaneye atılması maalesef günüz şartlarında İç İşleri Bakanlığımıza yakışmamaktadır.
Kadın cinayetleri vaka-i adiye yani basit ve adi vaka oldu. Kadınlar artık ‘’Yaşamak istiyoruz!’’ diye haykırmaya başladı. Her gün birden fazla kadın katlediliyor. Rüzgârın önünde savrulup duruyorlar. Bu durum bakanlığı da aşan boyutlara ulaştı. Yıllar önce bir bakanımız erkeklerle toplanmış, eşi bir kenara atılmış, hiç ilgilenenin olmaması bizleri bugünlere getirmiştir. Yazık ki hem de çok yazık günlere geldik. Lafta kadınlar başımızın tacı iken uygulamada kadının ne önemi var durumlara geldik. Güreşçi pehlivanları banka yöneticisi, aşçıları çalışma ataşesi yaparak devlet geleneklerini toz duman ettik.
Dün bir gece ansızın gelebiliriz derken, bugün bir gece ansızın gelecekler diyerek halkın güveni yerle bir edilmeye çalışılır hale gelindi. Kurtuluş savaşı sırasında, yokluk, olanaksızlık içinde bir avuç iken (7) düvele başkaldıran bu insanlar bugün 80 milyonun üstünde dünyanın sayılı kalabalık ülkelerinden birisi olduğumuz halde bugün korku cumhuriyeti haline getirilmeye çalışılıyor. Bunun tek nedeni: Rüzgârın önünde savruluyor olmamızdan kaynaklanmaktadır. Unutmayın bu insanların ölüsü dahi her şeyin üstesinden gelebilecek durumdadır. Yeter ki biraz olsun devlet ciddiyeti ve devlet vakarını koruyalım.
Sonuç olarak o kadar savrulduk, o kadar dağıldık ki geleceğimizden umudunu kesenlerin soluğu yurt dışında almaya kalkıştığı günlere geldik. Umuyorum ki bu sert esen rüzgâra direnecek toparlanacağız. Dayan ülkem az kaldı.