BU NE BİÇİM İŞTİR?
Yeri geldikçe yazarım, ben ilkokulu eski adı Geçtin, şimdiki adı Öğrencik olan köyde okudum. Tek derslikli, bir çatı altında lojmanı olan ve halen Aybastı’ya giderken önünden geçilen bir binadır. Kış olduğunda sobada yanacak odunu her gün elimizde getirirdik. Okulun temizliğini de her gün nöbetçi olarak kalan iki öğrenci yapardı. Havanın yağmurlu olduğu günlerde nöbetçi sayısı üçe çıkarılırdı. Çünkü koridor ve sıra altlarındaki çamurların kazınması uzun zaman alır, nöbetçilerin evlerine ulaşması gece yarılarını bulurdu. Bu bahsettiğim olaylar bundan 60 yıl önce olan olaylardır. Kitabını da yazdığım bizim kuşağın ‘’Nerden nereye’ geldiğimizi dikkate alırsak bugün artık böyle bir şeyi beklemek de uygulamak ta mümkün değildir. Geri kalmışlıktır. Çağ dışılıktır. Ne yazık ki Almanya’nın bizi kıskandığı şu günlerde bu çağ dışılık hemen tüm okullarda yaşanmaktadır. Bu yaşanan çağdışılık işin acı yanlarından bir tanesidir. Sırf bu değildir. Bu ne biçim iştir dedirten başkaca sorunlarımız da vardır. Şöyle ki:
Kovit 19 salgını çıktığında insanlar yardım elini açmıştır. Belediyeler topladıkları bu yardımlarla halkın imdadına koşarken: ‘’İki başlılık olmaz!’’ diyerek belediyelerin bu iyi niyetli çalışmasına son verilmiştir. Olan Belediyelerin bu yardımlarından bir nebze nefes alacak olan gariplere olmuştur. Bu ne biçim iştir? Üç-beş tane maskenin dağıtılmasında bile söylenenlerle uygulamalar farklılık arz etmiştir. Halk bunları görmüş ve değerlendirmiştir.
Kahramanmaraş merkezli deprem olmuştur. Türk halkı böyle günlerde özverili bir halktır. Kendisi evine aç giderken yardımcı olmayı tercih eder. Depremzedeler bir damla suya muhtaç duruma gelmiştir. İhtiyaçların haddi hesabı yoktur. Hem de çok acil ihtiyaçlar vardır. Ne yazık ki halkın bu acil ihtiyacını gideremeyen bu günlerin ilacı olması gereken kızılay, çadır satmakla meşguldür. Ama bu beceriksizliği kapatabilmek için halkın gönderdiği yardım TIR larına Kızılay yazıları asılmaktadır. Bu ne biçim iştir?
İletişim çağında olduğumuz unutulmaktadır. Dünyanın öbür ucunda da olsanız aldığınız nefes duyulmaktadır. Bunun bilinmemesi saflıktır, cahilliktir. Ne tekim Türk Halkı da gerek kovit salgınında yapılanları ve gerekse depremde yapılanları görmüş 31 Mart yerel seçimlerinde de bu beceriksizliğin faturasını kesmiştir.
Şimdi gelelim okul temizleme işine: Milli Eğitimin bütçesi, bütçe yasasın uygun harcanmadığı için gerek başka bakanlıklardan alınan yardımlar ve gerekse fonlardan alınan desteğe karşın okullarda temizlikçi bulundurmaya yetmemektedir. Devlet, köy muhtarından cumhurbaşkanına kadar bir bütündür. Devletin görevi de top yekûn halkın huzur ve refahını sağlamaktır. Olanaklar ölçüsünde birinin yapamadığını diğerinin yapmasıdır. Bu bağlamda okulları Milli Eğitim Bakanlığı temizleyemiyorsa bir başka kurum olan elediyelerin temizlemesi kadar doğal bir durum yoktur. Bu düşünce ile ilk önce İzmir’de bir ilçe belediyesinin başlattığı okulları temizletme kampanyası, arkasından Ankara Büyük Şehir Belediyesi ile devam etmek istemiştir. Ne yazık ki belediyelerin bu gayretleri merkezi idare tarafından sırf belediyelerin başarısının engellenmesi amacı ile durdurulmuş, temizlik için giden personel okula sokulmamış, her nasılsa çalışıyor olanlar da okuldan atılmıştır. Önemli olan okulun pisliği, öğrenci ve öğretmenlerin sağlığı değil, belediyelerin başarısını göstermemek ilkesidir denilmektedir.
Allah aşkına bu nasıl iştir?