KADIN
8 Mart Dünya Kadınlar Günü bugün…
ABD'nin New York kentinde 40.000 kadın dokuma işçisi 'eşit işe eşit ücret', çalışma saatlerinde azalma ve doğum izni istemiyle greve başladığı ve bu grev esnasında çıkan yangında fabrikaya kilitlenen 129 kadın işçinin yaşamını yitirdiği günün anısına 8 Mart bir anma günü ilan edildi. Görüldüğü üzere bugün bir kutlama değil, daha yaşanılır bir dünya için mücadele eden kadınları anmak ve farkındalık yaratmak günüdür.
8 Mart’ta kadınlar matinesi düzenlemek, karanfil, gül dağıtmak, indirim kampanyası yapmak ya da kadın baş tacıdır diye söylemlerde bulunmaktan ziyade toplumsal cinsiyet eşitiiğinin sağlanmasıdır aslolan. Cinsiyet eşitliği, farklı cinsiyetlere sahip bireylerin eşit haklara sahip olması demektir.
Yani her iki cinsin de tüm kamusal ve özel yaşam alanlarına eşit seviyede katılımı ve bu alanlarda eşit seviyede görünür olması anlamına gelir. Her iki cins hak, özgürlük ve sorumluluk açısından “insan” olarak eşittir.
Cinsiyetçilik ise tam tersi, bir cinsin (diğerinden) üstün tutulması ve hiyerarşik olarak yukarıda olduğunun kabul edilmesidir.
Toplumsal ilişkilerin kurgusu, alışkanlıklar ve geleneklerin sorgulanmaksızın benimsenmiş olması gibi nedenler, çoğu kez, ayrımcı bir davranışın ya da uygulamanın farkına varılmasını dahi engeller. Birçok durumda yapılan ayrımcılık, “doğal” olarak algılanır. Her toplum farklı birçok ayrımcılık uygulamasını içselleştirmiş ve bir anlamda normalleştirmiştir. Bu tür ayrımcılıkların başında, hemen hemen bütün toplumlar için, kadına ve doğuşundan itibaren kız çocuklarına karşı uygulanan ayrımcılıklar gelir. Kadınlara ve kız çocuklarına karşı uygulanan ayrımlar/ayrımcılıklar ve bunların normalleştirilmiş olması, bu ayrımların “görünmez”, hissedilmez olmasını sağlamıştır. Çoğu kez, eğer gelişmiş bir duyarlılık göstermez ise, yapılan ayrımcılıkların farkına bile varılmayabilir. İşte tam da bu nedenle, toplumsal cinsiyet bakımından yaratılan eşitsizliklere ve ayrımcılıklara dikkatle bakmaya ihtiyaç vardır. 8 Mart da meydanlarda, sokaklarda, işyerlerinde sorgulanması gereken asıl mesele budur.
Farkında mıyız, önümüzde bir yerel seçim var en basitinden kaç kadın Başkan, Meclis üyesi ve muhtar kadın aday var? % 80’in üzerinde erkek adayın yarıştığı bir yerel seçimde hangi toplumsal cinsiyet eşitliğinden sözedebilirsiniz. Üstelik seçimin parasal güce dayandırıldığı bir düzende ekonomik gücün çoğunu kendinde bulunduran bir cinsin aday olarak ön planda olması ve arka planda kalan kadınların da kadın kolları olarak hayatına devam etmesi bir tesadüf olmasa gerek. Halen siyasi partilerin göstermelik kontenjanları ve seçilebilir adayların yüzde 80 erkek aday olması öncelikle siyasette ve karar verici mercilerde kadının halen eşitsiz bir durumda olduğunu gösteriyor.
Sokakta, siyasette, meydanda, bağda, bahçede, sanatta, sporda, evde, dışarıda, dernekte, vakıfta, her yerde ve her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin olması insanca yaşamanın gereğidir. Bunun aksini iddia eden ve bunun aksi uygulama ve kanunlarla yaşamı insan haklarına aykırı bir düzene sürükleyen tüm siyasi parti ve tüm düzenler dönüşmeye ve değişmeye mecburdur…