YAŞAM HAKKI
Denizin kenarında bir adam ve bir çocuk,gülüyorlar, eğleniyorlar ve yüzüyorlar…Belli ki babası çocuğun, ikisi de mutlu hava güneşli, dünya güzel. Baba eğitimli görünen konuşmalarından öğretmen olduğu anlaşılıyor. Çocukla ilgili ve konuşan anlatan bir baba…
Sonra birdenbire baba çocuğa; denizin içinde olan deniz analarını dışarı atmasını söylüyor, elinde balık avı yapılacak bir aletle de yüzen küçük balıkları tutmasını öğretiyordu. Balıklar suyun yüzeyinde olan küçücük balıklarken, deniz anaları da kimseye zarar vermeden en fazla dokunanı yakan haliyle suya tutunmaya çalışıyordu. Çocuk 5 yaşında ya var ya yoktu. Her şeyi öğrenme ve anlamlandırma yaşındayken öğrendiği benden başka bir canlının aslında yaşama hakkı yok düşüncesiydi. Ne kadar ufak bir ayrıntı gibi görünse de bu fikir onun belleğinde öyle yer edecekti ki, kitaplarda anlatılan diğer canlıların da en az bizim kadar yaşam hakkı olduğu ve anlamsızca yok edilen her canlının aslında bir gün kelebek etkisi yaratacağını çok daha geç kavrayacaktı. Doğa dengeydi, yaşamın dengesini her canlı birlikte var edip birlikte yok edebilirdi. ..
Çocuk yetişkin bir birey olduğunda sokaktan geçen bir köpeğe, ormanda yaşayan bir kelebeğe, kuşa ya da yemyeşil bir ormanın göğe uzanan ağaçlarına da aynı duyarsızlıkla yaklaşacaktı. Asıl önemli olan tek canlı benim ve şu an benim gücüm senden fazla ve senin yaşam hakkın benim belirlediğim sınırlar dahilinde düşüncesi tüm benliğini kaplayacaktı. Sevgi alalade bir canlıya değil, sadece benim olan bir canlıya gösterilebilirdi. Sahip olduklarıma ve olacaklarıma. Sahip olmadığım bir canlı da var ya da yoktu.
Şiddetin ve pervasızca doğayı kendi çıkarları için kullanmanın ve ardına dahi bakmadan yıkmanın vicdanında bir izi olmayacaktı. Ve bir gün tüm dengeler alt üst olduğunda, kendi yaşam alanları da yaşanamaz bir hale geldiğinde var oluşunu sorgulasa da anlam arayışı hiç bitmeyecekti…Her şey o gün başlamıştı. O DENİZ KENARINDA…O DENİZ ANASI VE BALIKLARLA….