FATSA YALNIZ ŞEHİR
Yerel gazetelerde boy boy ilanlar var birkaç gündür. ‘Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Ordu’ya rekor sıcak asfalt ve beton yapmış, her yeri asfaltla donatmış’ diye. Kendisinin bizler için büyük şans olduğu da ekleniyor methiyelere. Sayın Başkan belki Ordu merkez ve Ünye için farklı bir şans olabilir ne diyeyim de bu şansın arka bahçesidir FATSA maalesef. Şantiye sahası, çilekeş evladı, vasat yüzüdür…
Yıllar içinde dönüp baktığım bu şehrin herhangi bir köşesinde, tarihine ve geçmişine rastlayamadığınız gibi, şehir olmanın verdiği düzen ve şehirsel bir canlılık da hissedemiyorsunuz. Üst üste yığılan yüzlerce bina ve beton yığınının nefes alamaz hale geldiği, nefes alınacak bir kaç mekanda ise ya beton işgali ya da duman işgali var. Belediyeye ait olan alanlarda da Belediye eli ile işletilen ve halkın uygun şekilde yararlanacağı hiçbir mekan olmadığı gibi, yeşilin ve ağacın da azaltılıp büyük beton binalara ve aşırı pahalılığa terkedilmiş mekanlar görüyorsunuz. Doğal olmayan, estetik olmayan mekanlar.
Fatsa meydan projesi diye başlanıp yıllar süren proje de yine yeşil alanın minimuma indirilip, devasa bir beton alan haline gelmiş bir proje. Ruhsuz, sevimsiz, estetiksiz ve soğuk bir kocaman alan.
Bu şehrin artan transit yol trafiğinden ve şehri denizle ayıran bu yoldan kaynaklı bir ulaşım sorunu var. Kilometrelerce sıcak asfalt döksen ne dökmesen ne. Şehrin içinde yapılmış sürekli ayağımızın takılıp düştüğü kaygan banyo fayanslı caddeleri var. Bir türlü bitmeyen yolları, sürekli kazılan sokakları ve bakımsız kaldırımları var. Şehrin beton kulelerinin dikildiği sokaklarında araçların gidemediği yolları var. Bu şehrin bitmek bilmeyen bir şantiyesi var. Ya da bu şehir maden ocakları, taş ocakları, mezbahası ve sürekli yükselen kuleleriyle aslında koca bir şantiye alanı.
Yazın denizin ve mevsimin getirdiği canlılık ve köylerin en azından maden ocağı açılmamış kısımlarında kalan yeşil alanlarımızla ve herkesin işi gücü ve hayat gailesi ile geçen zaman dilimleri var da, kış gelince o boş ve yaşama sevinci olmayan sokaklarda şehrin ruhu tamamen kayboluyor. Bazı şanslı olanlarımızın deniz gören, daha havadar evleri ve bahçeleri olması, diğer binlerce kişinin maruz kaldığı bunaltıcı çevrelerinin verdiği eziyeti yaşadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Bu şehrin ruhu olan kavlan ağaçlarının altı olmasa ve ulaşılması uzak da olsa bir denizi yaşam gitgide daha da çekilmez olacak.
Niye Ordu’ya gittiğimizde ve dahi Ünye’ye gittiğimizde çook uzak bir şehre gidiyor gibi oluyoruz. Yaşama sevinci, güzellik, doğallık ve şehir olma duygusu yaşıyoruz.
Kadılar Yokuşuna gidince ve tepede soluklanınca, aşağı inip şehir müzesini gezince ve çınaraltında bir kahve içince neden mutlu oluyoruz da 15 dakika arası olan bu şehirde bırakın 1.800 lü yılları bize çocukluğumuzu hatırlatan tek bir sokak ve bina bulamıyoruz. Kliseleri yıktınız, eski Camileri, eski şadırvanları yıktınız, çeşmeleri, hamamları yıktınız, eski dükkanları, eski okulları yıktınız. 40 yıl öncesinin tarihini bile bırakmadınız . Şimdi millet bahçesi yapacağız, sıcak asfalt dökeceğiz, çöp alanı gitti görüyor musunuz deyip duruyorsunuz. Çöp alanında koca toprak yığıntıları duruyor. Köylerin göçen yollarını, yanış drenajlarla bozduğunuz yol ve bahçeleri bile düzeltmiyorsunuz oysa.
Siz bu şehrin doğal yapısını bozarken, insanın insana olan saygısını, insanın insana olan güvenini, insanca yaşamayı da bozdunuz. Kahvehane kültüründe kaldı şehir, ya da tekli erkek egemen meyhanelerin soğuk, sessiz, umutsuz masalarında. Çay bahçelerini, ailecek ya da kadınlı erkekli eğlenilecek, sohbet edilecek iş çıkışı mekanları bozdunuz. Sinema kültürünü, tiyatro kültürünü, müzik kültürünü bozdunuz. Uç noktalara taşıdınız herkesi, birlikte eğlenmeyi, birlikte gülmeyi ve birlikte yaşama kültürünü bozdunuz. Bu şehri ruhsuz, bu şehri unutulmuş ve arada kalmış bir şehir haline getirdiniz. Ağzınızdan dökülmeyen bir asfalttan başka gelişmişlik kriteri olmayan ve yapılan her şeyin yarım yamalak bozuk yapıldığı, rant peşinde koşan insanların politik süreçte birbirini ezdiği, her siyasi partinin de unuttuğu bir şehir oldunuz. Oysa her geleni alkışlayıp, her gelene eyvallah dediniz ama ne kolay kandırılır bir şehir oluverdiniz.
Fatsa’nın kendine dönme kendini bulma zamanı geldi de geçiyor. Fatsa’nın emek veren insanları, kazananları, Fatsa’da yaşamış ve halen yaşamakta olan her birimiz şehrimize emek vermenin, şehrimizin ruhunu, yaşamını ona yeniden kazandırmanın zamanı geldi…her şeye rağmen umutla ve her şeye rağmen çabayla…