FATSA ÜZERİNE…
Doğduğumuz, doyduğumuz ve yaşadığımız yerden usanmış olan, daha” şehire” benzeyen yerlere gitmek isteyen onlarca insan görüyorum. Bu pek hayra alamet olmasa gerek. Sebebini sadece çirkin yapılaşma, kültürel yozlaşma ve büyüyen ama gelişemeyen yapı da mı aramak lazım bilemedim doğrusu…
Çok eskiden Ihlamur Ağaçları varmış sahil şeridimizde. Kokusunu hatırlayanlar, gölgesinde oturanlar anlatırken ağzımız açık dinliyoruz büyükleri. Şimdi aynı yerde deniz dolgusu ve 2 sıra park etmiş onlarca araç görüyoruz. Kumsal görmek için dolmuşa binip yarım saat yol gitmeniz gerekiyor. Bira şişeleri ve çöplerden arınmış halde bulursanız tabii. Eskiden binalar denize paralel değil ,dikey yapılırmış ve şehir hava alırmış. Eski resimlerde görüyoruz artık şehre giren rüzgarı ve öyle serinliyoruz…
Denizin kenarında ve iki büyük ırmağın arasında Fatsa ama,bu suları sadece “sel zamanı” hatırlıyoruz. Çünkü ulaşamıyoruz, değerlendiremiyoruz ve faydalanmayı beceremiyoruz. Sahilde yer alan “anlamsız ve çirkin ”kafeler (eyvanlar vs.) kime ve neye hizmet ettiği bile belli olmayan, mimari birer facia olarak hala duruyor. Elekçi ırmağı kenarına yapılan tesis, bir cemaate verilmiş haftada bir toplanıp kendilerinden başkasının da kullanımında olmayan anlamsız bir bina olarak duruyor. Karadaki yapılanmayı tamamlamış gibi, denizde açıkta bulunan “Fatsa Adasını” bozup seyir terası gibi bir şey yapılmaya çalışılıyor. Bitmeden eleştirmek istemem ama yaptıklarınız yapacaklarınız hakkında bize fikir veriyor ve baştan konuşmak bizi yanıltmaz eminim…
Güzelim şehri, hem de iktidarın en güçlü olduğu 2002 yılından beri ne hale getirdik kısaca anlatmaya çalışıyorum. Trafiğini mi, çirkin yapılaşmayı mı, kültürel yozlaşmayı mı yazayım inanın bilemiyorum. Yaya olarak bile neredeyse şehirden çıkamıyorsunuz ,araçla zaten imkansız. Yeni meydan projesi ile güzelim ağaçlar kesildi, ortaya garip bir ucube çıktı ki sormayın gitsin. İnişli çıkışlı ,insanı yoran ,kullanışsız bir alan oluşturuldu hem de dünyanın parasına. Hiç birimiz sahile ve denize ulaşamıyoruz farkında mısınız. Balıkçı barınağı alkoliklerin, tinercilerin mekanı olmuş durumda. Şehirde sözde esnaf olanların kayığı bile olmayanların kulübeleri işgal edip “salaş alkol mekanı” olmuş durumda ve bu durumdan sizce idarenin haberi yok mu ?
Bu saydıklarım sebebiyle de şehirde artık “beyefendi ve hanımefendiler” değil, köklü aileler ve onların çocukları değil, bölgemizin mültecileri yaşıyor ve yaşadığımız şehri de kendilerine benzetiyorlar. Sayıları o kadar çok ki, şehir onları kendine benzeteceğine, onlar şehri kendilerine benzettiler. Ve bu kirlilik günden güne artıyor ve önüne geçilemez hal alıyor. O yüzden her köşe başında telefoncu ve dönerci açılıyor. İhtiyaçta bu kimseyi suçlamıyorum. Düzelir mi çok zor, imkansız mı asla değil ,ne lazım eskiden olduğu gibi bir “deli”, gelir mi neden olmasın. Umutlu ve güzel günlere uyanmak dileğiyle…