HAYRETİNİ YİTİREN TOPLUM
Yeni hükümetimiz göreve başlayalı kısa bir süre olmasına rağmen ciddi bir kemer sıkma politikası uygulamaya başladı. Malum olduğu üzere sayın Maliye Bakanımız hazinenin kötü durumda olduğunu ve geçmişte yapılan hataların ekonomiyi zor duruma düşürdüğünü ikrar ederek bizi aydınlattı. Biz de milletçe, yapılan fiyat artışlarına sessiz ve sakince kabul verip hangi meslek grubuna daha fazla zam verileceğini konuşur olduk. Emekliye ek zam gelecek mi bir sonraki asgari ücret ne olacak? Dolar artar mı, eve ne kadar stok yaparsak daha karlı oluruz, bugün yarından ucuz olduğuna göre daha fazla alıp, daha fazla tüketmeli nihayetinde daha fazla borçlanmalı…
Kur korumalı hesabın aslında çok yanlış olduğunu da öğrenmiş olduk sayın Bakanımızdan, devlet bütçesine büyük bir yük getirdiğini söyleyiverdi bir çırpıda. Düşünememiş önceki büyükler demek ki..
Elbet bizler de vatandaş olarak hükümetin tedbirlerine uyum sağlamayı kendimize şiar edinmişsek hükümet ve devlet erkanı acaba bu esnada nasıl bir tasarruf tedbirine gidiyor onu da görmek gerekmiyor mu?
Öncelikle bizim üst makamı alinin bu konuda çok da oralı olmadığı bir gerçek ki, kendi maaşlarına yeni zamlar yaparak işe koyuldular. Aslında elde olan uçakların yarısını satsak, makam araçlarının çoğunu elden çıkarıp model düşürsek, herkese makam aracı sağlamasak, saray erkanını azaltıp köşke taşısak, danışmanlar, yardımcılar azalsa, birkaç yerden maaş alan sayın vekiller maaşlarından bir miktar vazgeçse, milletvekili emekliliği gibi bir kavram olmasa, ihalelere fesat karışmasa, liyakatli, becerikli iş yapan insanların olduğu kurumlarca yönetim sağlansa daha adil olmaz mıydı?
Böylece tüm toplum birlikte kemer sıkmış olurduk. Birileri zevki sefa içinde her türlü şatafatla yaşarken, birileri yarını nasıl getireceğini düşünmez, yaşamsal ihtiyaçlarının dışında da bir hayatı olduğunu bilebilirdi. Oysa kimse bunları düşünmediği gibi sorgulamayı dahi bırakmış durumda. Neden tüm olumsuzlukları bizim yaşayıp, karar mercilerinin kendi hayatlarını devletin imkanları ile üst düzeyde ve devletin imkanlarını boş yere tüketerek yaşadığını sorgulamak duygusu bile geçmiyor aklımızdan. Bugün 5 olanın yarın 10 olmasının ve her geçen gün inanılmaz bir hızla değişen yaşam şartlarının ve eriyen kaynakların olduğu bu ortamın nasıl hayret verici bir boyutta olduğunu görmüyor bile.
Hayret etmenin ve şaşırmanın unutulduğu bir toplumda sorgulamanın olmayacağı da aşikar. Sesi içine kaçmış onca insan ne STK’ları ne muhalefet partileri ile varlığını gösteremiyor. 650 milletvekilinin olduğu meclis koridorlarında, her türlü imkana sahip olmanın verdiği hazla, görev ve yetkileri ellerinden alınmış bir halde, her türlü güvencenin huzurunu yaşayan yüzlerce vekil; defalarca yeniden seçilmenin yollarını arıyor. Meclisin koridorlarında salınarak ve bir üstünlük edasıyla yürüyüp, seçmenlerden gelen hediye paketlerini taşıtan, hangi ihalenin kime verileceği hesabını yapıp, kimi nereye yerleştireceğini düşünen ve hangi danışmanına hangi görevi vereceğini düşünen sayın vekillerin bu hayretsizlik ve sorgulamazlığa bir çözüm aradığını düşünmüyorum. Çünkü tam da orada başlıyor bu normalmiş gibi yapma ve yaşama durumu. Tam da orada başlıyor bu olan biteni inkar edip deve kuşu misali yaşama durumu. Dışarıda düşünceli içinde ben de iyiyim gerisi boş gerisi lafı-güzaf durumu…
Hayretini yitiren ve yaşamını sadece tüketimin çarklarına kapılmış bir çaresizlikle geçiren insanların olduğu bir toplumda şaşırmak bir erdemdir. Hayret etmek ise geleceğimizi düzeltecek olan yegane duygudur…