TARİHİNİ YİTİREN ŞEHİR
İnsan çocukluğunu arıyor yaşadığı şehirde. Bazen bir binada bazen bir okulun penceresinde. Avlusunda koştuğu bir evin yapraklarında izini sürmek istiyor geçmişin kokusunun. Bir taşın değişmeden kaldığı, bir sokağın yıkılmadan yaşadığı bir dünya istiyor. İnsan şehrinde tarihin en azından yakın geçmişinden izler kalsın istiyor.
Kurnasında ıslandığı eski bir hamam, şadırvanından su içtiği eski bir cami, bahçesinde koştuğu bir okul…Yıllar öncesinden bir kilise, demirli pencereli bahçeli evler, yemyeşil bir bahçe, belki de bir çeşme, güvercinlerin etrafında uçuştuğu bir havuz…
Bir şehirde tarihin tüm izlerini silerseniz ve geçmişi yok sayarsanız coşkulu ve aydınlık bir şehir kuramazsınız. Tek yapabildiğiniz sürekli değişen yeni beton binalar ve sürekli yıkılıp yeniden yapılan kaldırım taşları kalır elinizde. Gökyüzüne yakın binaların en tepelerinde doğadan ve yaşamdan kopuk insanlar görürsünüz. Ne gökyüzüne ne de toprağa dokunamaz bu insanlar. Köklerini yıktığınız hiçbir şehir beton direklere kardığınız çimentolarla yükselemez.
Arnavut kaldırımlarını söktüğünüz her sokakta asfaltın sıcaklığı sararken sizi, samimiyetin, neşenin ve huzurun zerresini hissedemezsiniz. Bir eski duvarın size verdiği yakınlığı hiçbir beton blokta duyumsayamazsınız.
Bir şehrin geçmişini yok sayarsanız o şehirde gelecek kuramazsınız. Hep bir eksiklik kalır, hep bir yarımlık vardır. Yürüyüşlerden alınan keyif son bulur, parklar bahçeler tat vermez. Hep bir sessizlik vardır, koyu kalabalıkların içinde. Hep bir suskunluk. Ne yollar biter, ne çukurlar kapanır. Kocaman alanlarda kocaman boşluklar yaratırsınız.
Tarihini koruyamayan şehir, ormanını, ağacını da koruyamaz elbet. Dağlarını, yaylalarını bırakır talancıların eline. Irmaklarından zehirli sular denizlere karışır, musluklarından su içemez olursun. Ne arılar kalır çiçeklerin üzerinde ne meyveler eski tadında. Sonra bir bakmışsın denizini doldurmaya başlarlar taşlarla, adanın ortasında kayalar yığarlar. Kimse sormaz sana şehrinin geleceğini.
İki şehrin ortasında kalıverirsin renksiz, ruhsuz ve terkedilmiş. Kültür Merkezin düğün salonu olur, tiyatrolar, etkinlikler sana uğramaz bile. Işıltısı alınmış, insanı yalnızlaştırılmış, girdiğin anda coşkusunu yitirmiş bir şehir olur karşında. İnsanlar birlikte eğlenmeyi unutur, sessizleşir, sadece hüzne odaklı bir geleceğe yol alır. Çocukların da gençlerin de yaşlıların da zamanları hep bir bitevilikte kalıverir.
Bu şehir tarihini yitirdi. Ve hiç farketmeden kültürünü, coşkusunu, sanatını, doğasını kaybediyor. Bu şehir kimliğini kaybetti. Ve hiç farketmeden neşesini kaybediyor. Şehirler insanlara benzer, şehirler yaşadığınız hayatı sunar size. Siz bir şehri betona boğarsanız ve bir şehrin tarihinden tek bir güzelliği yaşatmazsanız geleceğiniz tüm rengini yitirir.