SEÇİMLER VE KARARSIZLAR
Nihayet beklenen an yaklaştı, seçim günü belirlendi. Hiçbir duygunun çok şaşırtmadığı ve etkilemediği toplumun fertlerinde yine bir tepkisizlik hali mevcudiyetini koruyor.
Son 10 yıldır yaşanan her olayda biraz daha normali sorgulamayı bırakma halimiz ve alışma hızımız bizi yine fazlasıyla sarmış görünüyor. Yoksa şu son 1.5 yıldır yaşadığımız hızlı değişimi nasıl içselleştirebilirdik ki…
Her gün hızlı bir ivmeyle düşüşe geçen ekonomik göstergelerin ve fakirleşme belirtilerinin bu denli sınırları zorlayan görüntüsü hangi toplumda olsa bir nebze hareket yaratır ve en azından sorumluluk sahibi olanlar bunun sonuçlarını üstlenirdi. Oysa öyle bir tepkisizlik çemberinin içindeyiz ki, bırakın sorumluluk almayı halen bu ortamı yaratanların başkalarını suçladığı bir düzen içindeyiz.
Şöyle basit bir hesapla düşünürsek, 21 yıldır iktidarda olan bir hükümetin bu denli uzun yönetim sürecinde ülkeyi getirdikleri durumun faturasını henüz yönetime gelmemiş bir topluluğa yükleyebilmesi mümkün değildir. Fakat toplumun şu an yaşadığı tam da bunun tersidir. Birileri 21 yılda attığı çoğu adımın yanlışlığının getirdiği noktanın hesabını sormaktan ve ülkeyi düzeltmekten bahsedebiliyor.
Oysa çok kesin bir kuraldır, sürekli aynı yanlışı yapan doğru olanı bulamaz ve aynı hataları tekrarladığınız sürece yeni bir başlangıç yapamazsınız. Siz yanlışa sebep olandan doğruyu bekleyemezsiniz. Güven duymadığınız kurumları işleten ve devletin her bir kurumunda aynı güvensizlik ortamını yaratan şahısların da mucize eseri ellerinde sihirli bir değnekle güven ortamı oluşturmasını düşünemezsiniz.
Bilim bunu söylüyor, metematik, fizik, kimya, felsefe, sosyoloji, piskoloji; tüm fiziki ve sosyal bilimler aynı şeyi işaret ediyor. Adaletin, demokrasinin, insan haklarının işletilmediği; eğitimin, bilimin rehber alınmadığı, liyakatın, zekanın, gelişimin değil, kayırmacılığın, iki yüzlülüğün, umursamazlığın, haksızlığın kol gezdiği bir dönemdeyiz.
Yargıya güvensizliğin tüm kesimlerce kabul gördüğü, eğitim kalitesinin gittikçe düştüğü, paramızın değerinin neredeyse sıfırın altına indiği, üretimin azaldığı, sahip olduğumuz ekonomik değerlerin elimizden çıktığı, dağların, ormanların dahi satıldığı herkesçe kabul görüyor. Kimse yarın ne olacağıyla ilgili bir plan yapamıyor, kimse günü kurtarmak dışında geleceği göremiyor. Kimse bunları söylemeye bile cesaret edemiyor.
Üstelik ülkeyi yönetenlerin israfın en üst seviyesinde yaptığı harcamaları da herkes görmezden geliyor. Bizim paralarımızla alınan uçakların, araçların, yazlık kışlık sarayların, günlük personel harcamalarının adı bile anılmıyor.
Mecliste yüzlerce kişinin her ay ödenen milyonlarca lira giderinin aslında bu sistemde hiç gereğinin bile olmadığı nedense konuşulmuyor. Alınan kararların, tek merkezden çıktığı ve seçilmiş bile olmayanlarca yönetildiğimiz bir düzende neyin seçimini yaptığımızı bile sorgulamıyor çoğu insan.
ASLINDA BİZ BU SEÇİMLE, KARAR VEREBİLME ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SEÇİYORUZ. ÜLKEYİ BU ŞEKİLDE YANLIŞ YÖNETENLERİN İNSANLARIN İÇİNDE HİÇBİR ŞEYDEN SORUMLU DEĞİL GİBİ HALEN GÜLEREK VE SORUMSUZCA DOLAŞMASININ YANLIŞLIĞINI SEÇİYORUZ. BİZ GELECEĞİMİZİ, DEMOKRASİMİZİ, ADALETİ SEÇİYORUZ. YENİDEN İNSANCA DÜŞÜNEBİLMEYİ, ÜRETEREK VAR ETMEYİ, ÇALIŞARAK KAZANMAYI SEÇİYORUZ. BİR MAFYA LİDERİNDEN BİLE MEDET UMAR HALE GELMENİN NE DENLİ TRAJİKOMİK OLDUĞUNU GÖRMEYİ SEÇİYORUZ. BİZ DÜŞÜNMEYİ, SORGULAMAYI, ANLAMAYI VE YAŞATMAYI SEÇİYORUZ. ASLINDA BİZ KONUŞABİLMEYİ, ELEŞTİREBİLMEYİ, HATA YAPANIN SORUMLULUK ALACAĞI GÜNLERİ SEÇİYORUZ. BİZ YENİDEN SEÇEBİLMEYİ SEÇİYORUZ…