DENİZİ GÖRMEYEN KARADENİZ…
21. Yüzyıla gelmemize rağmen denizden yeterince yararlandığımızı söyleyebilen var mı?
Oysa uygarlığa giden yollardan biri denizden geçer.
Bazen; “Biz nereye gidiyoruz?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Yılını, dönemini hatırlamıyorum ama bir zamanlar Karadeniz insanı İstanbul’a, Trabzon’a deniz yoluyla gidebiliyordu.
Özellikle askere deniz yoluyla gittiğini söylerdi büyüklerimiz…
Sanırım o dönemlerde yük taşımacılığı da olmuştur.
Bir zamanlar denizi kullanırken bu yüzyılda neden kullanmaz olduk?
Cevabını aradığım soru bu aslında…
Bir zihniyet ki; sadece karayoluna ağırlık vermiş…
O da olsun elbette…
Ama coğrafya bize deniz gibi bir nimeti sunmuşken…
Atmış-yetmiş yıl önce bu nimetten yararlanırken…
Şimdi n’oldu da denize sırtımızı çevirdik?
Hep ileri gidecekken, niyeyse geri gittiğimizi düşünmemek elde mi?
Konunun teknik yönlerinde çok iddialı değilim.
Ancak bildiğim kadarıyla deniz yolculuğu hem daha ekonomik, hem daha konforlu…
Her bakımdan avantajlı bir ulaşım yöntemine burun kıvırıyoruz.
Niye?
Çok akıllı olduğumuzdan mı acaba?
Keşke öyle olsa…
Hiç olmazsa elimizde sağlam gerekçelerimiz olurdu.
Durum öyle değil oysa…
Denizi kullanmamanın herhangi bir açıklaması ve mazereti olamaz çünkü…
Organize Sanayi Bölgesini hesaba kattığımızda Fatsa’nın büyüyen bir şehir olduğunu görebiliyoruz.
OSB bir anlamda “ihracat” demektir.
İş, aş demektir.
Dolayısıyla denizyolu ve liman demektir.
Ama bizim bu taraflarda gözle görülür bir girişimimiz yok ne yazık ki…
Aslında denizi turizmde de kullanabilirdik.
Ama kullanmıyoruz.
Neden?
Bu sorunun cevabını bilen varsa söylesin.
Bende böyle bir malumat bulunmuyor.
Ne diyeceğiz bu durumda?
“Biz Türkler, göçebe kültüründen geliyoruz. Daha çok karada yaşamaya alışmışız. Dolayısıyla denizden pek anlamayız.”
Konuyu buraya mı bağlayalım?
Hangi kültürden gelirsen gel, sonuç olarak üç tarafı denizle çevrili bir coğrafyada yaşıyorsun.
Bundan yararlanmak zorundasın.
Şu ifade çok mu iddialı olur bilmem.
Gözünün önünde deniz olan bir toplum, eğer bundan yararlanmıyorsa “kapalı” bir toplumdur.
Neye kapalı?
En başta gelişmeye ve uygarlığa tabi…
Daha ötesini konuşmaya, değerlendirmeye gerek var mı?
Kimin işine yarayacaksa, gelişmeye karşı büyük bir direnç gösteriyoruz.
Samsun-Sarp arası demiryolunu yapmıyorsun...
Fatsa çevre yolunu zaten unuttun…
Bütün bunların olmadığı bir yerde üstüne üstlük bir de denizyolunu düşünmek lüks olur sanırım(!)
İşin tuhafı d a şu: Fatsa’ya can damarı olacak bu tür konularda ne STK’lar, ne odalar, ne iş çevreleri lütfedip tek kelime söylemiyor.
Tüm Karadeniz bizden farklı değil…
Bu durumda ne bekliyoruz?
Mucize mi? HOŞÇA KALIN...