ADALET VE HUKUK
Hukukçu olmayanlar bu iki kelime arasındaki nüansı bariz bir şekilde anlayamayabilirler. Doğrusunu söylemek gerekirse anlamak zorunda da değillerdir. Hatta bu kelimelere bir de Kanun ibaresini eklersek kavramlar daha da karışacaktır. Hukuka uygun kanunlar yapılabilir. Ancak her kanun adaletli yani adil olmayabilir. Şimdi aşağıda anlatılan güncel adaletsizlikten bu konuyu daha iy anlatacağımızı sanıyorum.
Bu güne kadar yapılan tüm Anayasalarımızda herkesin kanun karşısında dil, din, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ayrımı yapılmaksızın eşit olduğu yolunda hüküm vardır. Üstelik hemen hemen tüm çağdaş ülkelerin Anayasalarında da buna benzer hükümler vardır. Doğrusu da budur.
Biliyorsunuz bu günlerde TBMM de seçim yasalarında değişiklik yapan yasa tasarısı görüşülüyor. Siyasi iktidar ayakta kalabilmek için öyle maddeler getiriyor ki vicdanı olan yandaşlarının dahi kabul edemeyeceği yasal ama adil olmayan maddeler. Bu yazı yazılırken henüz yasalaşmamış olmakla beraber, görüşülmekte olan taslakta seçim yasaklarının iktidar partisi genel başkanını bağlamayacağı anlamına gelen hükümler tartışılıyor. Hani Anayasamızın 10. Maddesinde siyasi düşüncesi farklı olanlar da eşit olmak zorundaydı! Ne oldu da bir parti iktidarda ise O partinin başkanı devletin tüm olanaklarından yararlanarak, diğer partilere yasak olan söylem ve eylemler i de yapabilecek? Böyle bir yasa maddesi yapılabilir. Bu durum yasaldır. Ama adil değildir. Hukukidir. Ama adaletli değildir.
Benzer bir olay Rahmetli Turgut Özal zamanında 1987 seçimlerinde yapılmıştı. Kendisine bir kez daha rahmet dileyerek söyleyeyim ki bu seçim yasasından iki yıl sonra 1989 yılında yapılan yerel seçimlerde hemen hemen tüm büyük şehirleri Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ye kaptırmıştı. 1987 seçimleri için hem ülke barajı, hem de bölge barajı getirilmişti. Üç milletvekili çıkacak seçim bölgesinde %33, Dört milletvekili çıkacak seçim bölgelerinde %25’lik seçim barajı vardı. Örneğin 100 000 seçmenin bulunduğu ve 3 vekil çıkaran bir seçim bölgesinde 33 334 oy alan parti barajı geçen başka parti yoksa, 3 milletvekilinin hepsine sahip oluyordu. Aksine 33 334’ün altında, örneğin 33 330 yani 3 milletvekili çıkaran partiden (4 )oy az alan ikinci parti ise bölge barajını geçemediği için hiç milletvekili çıkaramıyordu. Bunun en çarpıcı örneği ilimizde yaşanmıştı. 1987 seçimlerinde Anavatan Partisi 127.185, SHP 69.318, Doğruyol Partisi 53.018, DSP 38813 oy almışlardı. O tarihte ittifak mittifak ta yoktu. Orduda oy kullanan 331.114 seçmenin yarısının oyunu bile alamayan ANAP (7) milletvekili çıkarmıştı. Bu adaletsizliğin, hukuki olmakla beraber vicdanları rahatsız ettiğini sanıyorum.
Yani adaletli olmakla yasal olmanın farkını çarpıcı iki örnekle açıklamaya çalıştım. Şimdi iktidar partisi başkanının ayrıca ülkenin Cumhurbaşkanı olduğunu, bunun eşitsizlik sayılamayacağını savunanlar olabilir. Bu savunma kendini aldatmadan, kendini teselli etmekten öteye gitmeyen bir savunmadır. Doğru tektir. O doğru da seçim yasası bugünkü tasarıda olduğu gibi çıkarsa yasaldır, ama adil değildir.